25.Bölüm

10 2 5
                                    

"Resmen gözünün önünde sınav kağıdı çalma planı yapılmış ve umursamamışsın. Sana inanamıyorum."

Ofladı Jeongyeon. Jihyo sabahtan beri üstüne geliyordu. "Nereden bilebilirdim? Bilsem ne yapabilirdim? Bana bir söylesene."

"Mina yapmış." Jihyo omuz silkerek söylemişti.

Nayeon sinirli bir tavırla Jihyo'ya bakıp konuştu. "Gel bir de sen Mina sempatizanlığı yap. Bir o eksikti."

"Sempatizanlık yok." dedi Jihyo. "Olanı konuşuyoruz."

"Tamam ama üstüne daha konuşulacak bir şeyi yok bunun. O an için uzaktan dinleyen kişi sen olsaydın ve Jeongyeon'un durumunda olmasan bile sana yanlış anladığını söyleyip gayet mantıklı sayılan bir açıklama yaptığında anlamayabilirdin. Belki Mina böyle bir şey yapacaklarını biliyordu o yüzden şak diye mevzuya uyandı."

Jihyo düşündü. Nayeon haklıydı. Bu konuda en son suçlaması gereken kişi Jeongyeon olmalıydı.

Kalkıp Jeongyeon'un yanına oturdu. Sırtına elini, omzuna da başını koydu. "Özür dilerim."

"Boşver." dedikten sonra iç çekti Jeongyeon. "Aslında şu an size bile güvenmiyorum biliyor musunuz?"

Jihyo Jeongyeon'un omzundan başını kaldırdı, Nayeon'la bakıştılar. İkisi de gözlerini kaçırarak "Ben de." dediler ama Nayeon kısa süreli kestiği göz temasını yeniden ikisiyle de kurdu ve konuşmaya devam etti. "Ama şu an tam tersini yapmalıyız. Zor şeyler yaşıyoruz birbirimizden destek alarak atlatmalıyız tüm bunları." Kalktı ve Jihyo'nun yaptığının aynısını yaparak Jeongyeon'a sarıldı. "Birbirimize güvenmeyi bırakırsak dağılırız bir daha toparlanamayız."

İkisi de Nayeon'a hak vermişti. Jihyo yeniden Jeongyeon'a yaslandı. Arkada kalan elini Nayeon'a uzattı. Jeongyeon ikisinin birer elini tutup kucağına koydu. O şekilde sessizce oturdular bir süre. Evlerindeki sessizlik çok can sıkıcıydı.
Jihyo'yu daraltıyordu. Doğruldu ve ayağa kalktı. "Hadi yatalım. Saat geç oldu."

Diğerleri onu onayladı. Odalarına dağılacakları noktaya kadar üçü yan yana yürüdü. Sonra sırayla birbirlerine sarıldılar ve odalarına dağıldılar.

Birkaç günün ardından Tzuyu uzandığı yerin konumunu değiştirebilmişti. Artık Chaeyoung'un odasında değil, salondaki diğer koltukta uzanıyordu ama hala aynı bitkinlikteydi.

Sehun sevgilisine bol bol sarılıyordu. Acılarını hafifletmek için uğraşıyordu. Chaeyoung da anlayış göstermeye çalışıyordu. Tzuyu Chaeyoung'a yaptıklarından itibaren çok pişman olmasına rağmen güçlü gözükmek için çok çaba sarf etmişti. Üst üste gelen şeyler artık Tzuyu'yi yıkmıştı.

Sehun'la koltukta sarılarak uzanıyorlardı. Sehun Tzuyu'nin nefes alış verişlerinin sakinlediğini fark edince Chaeyoung'a sordu. "Uyumuş mu baksana?"

"Evet."

"Keşke önce seni yatırsaydım." dedi Sehun iç çekerek. "Kalkarsam uyanacak, zor uyuyor."

"Yat biraz daha benim şu an uykum yok." dedi Chaeyoung. "Ben kendim uzanmayı deneyeyim önce beceremezsem o zaman kalkarsın."

Chaeyoung'un az sesli izlediği televizyon haricinde sessiz olan oda Sehun'un da uykusunu getirmişti ve uyumuştu. Chaeyoung Sehun'un rahatsız yattığının farkındaydı er geç uyanacağı için uyandırmak istemedi ve Sehun uyanana kadar beklemeye karar verdi.

Geç saatlerde Chaeyoung'un da iyice uykusu gelmiş, Sehun'u uyandırıp uyandırmama konusunda gidip gelirken Sehun'un telefonunun oldukça yüksek bir sesle çalması üçünü de sıçratmıştı. İkisinin de uyandığını görünce Chaeyoung yükseldi. "Kim bu gecenin bu saatinde?!"

"Jihyo." dedi Sehun ve telefonu açtı. Jihyo'nun sesinin telaşlı geldiği anlaşılıyordu ancak ne dediğini anlamıyorlardı. Sehun'un dehşete düşmüş ifadesiyse ikisini de meraklandırıyordu. Sehun kapattıktan sonra "Jeongyeon," dedi. "Biri onu bıçaklamış galiba."

Kızlar evlerinde birbirlerine olan güvenlerini tazelemeye çalışırken aşağıda onların evini gözetleyen biri vardı.

Sabırla evdeki tüm ışıkların sönmesini bekliyordu. Şansına ışıklar peş peşe kapanmıştı. Bir süre daha bekledi ve apartmana girdi. Kızların evine girmek onun için zor değildi, anahtarı vardı.

Sessiz olmak için verdiği üstün çaba başarılıydı. Kendisinin zor duyduğu ayak sesleri haricinde evden ses gelmiyordu. Odaya girdikten sonra kapıyı kapattı. Yatağında uyumakta olan Jeongyeon'a yaklaştı. Jeongyeon yüzü ona dönük uyuyordu.

Elini bağırmaması için Jeongyeon'un ağzına bastırmasıyla aynı anda diğer elinde sıkı sıkı tuttuğu bıçağı Jeongyeon'un karnına bastırdı.

Jeongyeon hissettiği yoğun acıya anlam veremeyerek uyandı. Yaşadığı şokla bağıramamıştı bile. O anlayana kadar bıçak karnından çıkarılmış, ona bunu yapan odasından kaçmıştı. O adrenaline rağmen çıkarken Jeongyeon'un kapısını da kapatmıştı.

Jeongyeon arkadaşlarına seslenmek istedi ama sesini çıkaramayacağı kadar çok canı yanıyordu. Kendini zorlasa bile kapı kapalı olduğu için sesini kimseye duyuramazdı. Jeongyeon deli gibi korkuyordu. Gözünden bir damla yaş yana doğru süzülmüştü.

Telefonu aklına gelince var gücüyle yastığının altında olan telefonunu aldı ve zorla Jihyo'yu aradı. Aramalarında yakın zamanda onunla konuşmuştu neyse ki.

Jihyo uyku sersemiyle arayanın başka birisi olduğunu düşünmüştü ilk anda. Hemen yan odasındaki Jeongyeon onu ne diye telefonla arardı ki? Bu gerçek onun ayılmasına sebep olmuştu. Telefonu açarken ayaklandı. Jeongyeon'un hırıltılı nefesinden başka bir şey gelmiyordu kulaklarına. Adımlarını hızlandırdı ve Jeongyeon'un odasına girip aynı anda ışığı açtı.

Jeongyeon iyice ağırlaşan göz kapaklarına rağmen odasının aydınlandığını anlayınca hafifçe gülümsedi. Duyduğu son şeyse Jihyo'nun çığılığı olmuştu...

Secret Story of the Black Swan | TwiceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin