0.7

407 45 13
                                    

Bölüm 7

Sanırım gerçekten doğuyu görmeden ayazına kapılmıştım.

Bugün göreve başlayalı tam bir ay oldu. Bu bir ay çok stabil geçmişti. Geçmişti ama üzerimde de bir yük vardı. Alkım teyzemi bu süreçte hiç görmemiştim. Karargahtakiler ve dayılarım gördüğüm kişiler ile sınırlıydı.

Mesleğime ise adeta aşık olmuştum. İyi ki seçmişim diyordum.

Odamın kapısı tıklatıldığında tuttuğum defteri hızlıca çekmeceye attım.

"Gel dayı." içeriye Serdar dayım girdi.

"Algıların iyice gelişti kız, aferin. Neyse, bugün seni bir yere götüreceğim. Küçük bir çanta al, bir gece kalacağız."

Ayaklandım hemen. "Nereye gidiyoruz dayı?"

"Sürpriz." omuz silkti. Ben de kafamı salladım. "Hava çok soğuk, ona göre kıyafet al."

Dediğini yapıp bir çift kalın takım aldım. Altıma da postallarımı giyerdim. Kıyafetleri alıp sırt çantama koydum.

"Dayım, hazırsan aşağıya gel!" çok çabuk olmuştu.

"Geliyorum!" çantamı sırtıma atıp, merdivenleri indim. "Geldim dayı da bu kadar acele etmemize gerek var mıydı?"

"Çok soru sorma dayıcım." omuz silktim. "Ya nereye gidiyoruz ki dayı?"

"Kız sürpriz dedim ya."

"Of, karargaha haber verseydim."

"Ben verdim, yürü ayakkabılarını giy." başımı sallayıp, postallarımı giydim. O sırada Fehmi dayım geldi. "Nereye gidiyorsunuz?"

"Onun yanına götüreceğim." anlamamış olacak ki kaşlarını çattı dayım. "Nereye?"

"Of Fehmi! Çok soru sorma da bizi havaalanına bırak."

"Tamam."
...

"Ne! Dayı Kars'ta ne işimiz var?"

"Yavrum bugün burada olmamızın bir nedeni var." ona döndüm. "Neymiş?"

Bir şey söylemedi. Yoldan bir taksi çevirdi. Taksici abiye bir şeyler söyledi ama ben duymadım. Binmemi işaret ettiğinde bindim arabaya, dayım da yanıma bindi.

Yaklaşık on beş dakika sonra bir yerde durduk. Ücreti ödeyip indik arabadan.

Sarıkamış İlçe Şehitliği.

Anlamaz gözlerle baktım dayıma. "Haydi yürü."

İçeriye girdiğimizde şehitlik makamının verdiği o yoğun duygu altında kaldım. Dayım desteklemek ve yön vermek için omzumdan tuttu.

"Buraya gelmeyeli uzun zaman oldu." bir yola girdik ve saniyeler sonra bir mezarın başındaydık.

Şehit Piyade Yüzbaşı Bulut Ateş.

Dayım.

Onunla hiç tanışamadan şehit olan dayım.

"Bugün ölüm yıl dönümü. Annen hep uğrardı buraya, bu sefer uğramak bize düştü güzelim." hem konuşuyor hem de mezardaki otları temizliyordu.

Çantasından çıkardığı çiçeği bana uzattı. Tebessüm ettim.

Eğilerek dayımın baş ucuna bıraktım çiçeği. Serdar dayım biraz uzaklaştı, bense fırsat bildim bu anı.

"Merhaba dayı, biliyorum beni tanımıyorsun ama ben seni çok iyi tanıyorum. Etrafımdaki herkes seni o kadar çok seviyor ki, senden çok bahsettiler bana. Ben Ilgın, yeğenin Ilgın. Mezarına ilk defa geliyorum. Aslında benim için bu biraz garip, bilmiyorum. Her neyse, memnun oldum dayı. Keşke tanışabilme fırsatımız olsaydı." buruk bir tebessüm ettim.

O sırada yanıma Serdar dayım geldi. Elinde pet şişe vardı. Mezarı suladı güzelce.

"Annen hep burada uyuyakalırdı biliyor musun? Hatta bir kere telefonunu sessize almıştı, çok iyi hatırlıyorum. Babanla kavga etmişlerdi. Tabii biz onun burada olduğunu biliyorduk ama yanına gelmedik. Gece komutanı aramıştı, önemli bir şey yoktu ama sorması gereken bir şey varmış sanırım. Telefonu açmamıştı annen." burukça güldü.

"Ertesi gün fırça yemişti. Hatta albay ücretsiz izne çıkartmıştı onu ama annen soluğu yine mezarlıkta almıştı." gözlerindeki o saf acıyı görebiliyordum.

"Artık ağlayamıyorum Ilgın, biliyor musun? O kadar yoruldum ki. Annen, ablam için güçlü kalmaya çalışıyorum ama onu özlüyorum. Benim için bir anne gibiydi. Olmayan annemin yerini dolduruyordu. İçim çok acıyor."

Gözlerim doldu ister istemez. "Ve her Allah'ın günü onu hatırlamak beni yoruyor. Ondan bahsedilmesi, şu içimde kabuk bağlayan yeri kanatıyor. Tabii sen diyorsundur, 'annem neden sende bu kadar yara yaptı dayı?' diye. Ben annemi gömdüğüm gün tek bir kişi vardı yanımda dayım, sabaha kadar tek o ağladı benimle, saçımı okşadı. İşte annendi o Ilgın."

Yutkundu. Durdu biraz.

"Onu ilk Harp okulunda görmüştüm. Hazırlık sınıfındaydım daha. O ise mezun olmuştu çoktan, yanlış hatırlamıyorsam altı yıl olmuştu mezun olalı. Harp okulunda görevliydi. Atış derslerimizin çoğunu ondan almıştık. Hepimize çok nazik yaklaşıyordu ama bir o kadar da disiplinliydi."

Uzun bir sessizlik oldu. "Haydi, sıra sende. Dök içini." göz pınarlarım sızlıyordu.

"Ben de onu çok özlüyorum dayı. İnsanın annesi olması ne demek bilmiyorum. Öfkeliyim aslında, herkese karşı. Yanımda olsaydı ne derdi diye düşünüyorum hep. 'Annem harp okulu istediğimi bilse ne düşünür, birinci oldum annem ne düşünürdü?' gibi bir sürü soru var aklımda. En basitinden, annemin en sevdiği rengi, siyasi görüşünü bilmiyorum dayı."

Burukça tebessüm etti dayım. Bu sırada ikimiz de mezarın köşesine çökmüştük.

"Annen Harp okulu istediğini, birincilik ile mezun olduğunu görse gurur duyardı güzelim benim. En sevdiği renk de maviydi. Ayrıca annenin siyasi görüşü yoktu. Tek ideali al bayrak ve mezun olduğu gün gittiği yerdi. Gerisi ona boş gelirdi, hatta nefret ederdi siyasetten."

Gülümsedim. "Onun gibi olabilecek miyim?"

"Emin ol dayım, annenden daha iyi bir subay olacağına güvenim tam. Annenin de böyle düşündüğüne eminim."

Sıkıca sarıldım dayıma, o da bana sarıldı. "Haydi, Bulut dayınla vedalaş, gidelim sonra." kafamı salladım. O ise çıkışa doğru yürüdü.

"Dayım, gidiyorum şimdi ama söz veriyorum bundan sonra daha çok geleceğim buraya. Seni çok seviyorum." mezar taşına bir öpücük kondurdum. Ardından Serdar dayımın yanına yürüdüm.

Elini omzuma koydu ve her zaman olduğu gibi Bulut dayımın mezarı bizim için de bir sığınak oldu.
...

Merhaba, umarım bölümü beğenmişsinizdir.

İlerleyen bölümlerde görüşmek dileğiyle.

Sağlıkla kalın.

Şafak Vakti (E.K.'2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin