Öğreniş

2.4K 67 7
                                    

Annemin adım seslerini duyup sessizce yemek yapmaya devam ettim. En sevdiğim şeydi yemek yapmak.

Yanıma gelip beni süzdü. Kafasını sallayarak geri döndü.

Bu aralar bir gariplerdi zaten. Sürekli beni gözlemliyor kıyafetlerimden birkaçını alıp götürüyor hatta eşyalarımı bile topluyorlardı. Az çok bir gariplik olduğunu anlamıştım. Ama ne döndüğünü hâlâ anlamamıştım.

Yemeklerin altını kapatıp sofrayı kurmaya başladım. Tabakları, çatal-kaşıkları, bardakları düzgün, nizami bir şekilde dizdim. Yemekleri de getirip tabaklara koymaya başladım.

Beni görüp sofraya oturdular. Annem lafını esirgemeden hemen sitem etmeye başladı. "Artık sofraya bile çağırmaz oldun, sende var bir şeyler! Ama söyleyeyim ne varsa senin için kötü haberin olsun!"

Ha birde sürekli bir şey yaptığımı düşünüyor benden şüpheleniyorlardı.

"Özür dilerim" dedim. Onların sözlerinin üzerine bir şey söyleyemiyordum. Söylediğim an ya dayak yiyor ya da evin en karanlık ve soğuk odasına götürüp beni birkaç gün orada tutuyorlardı.

Yemekleri sessizce yiyip bitirdikten sonra sofrayı kaldırıp bulaşıkları yıkamaya başladım. İşim bittikten sonra birkaç gündür yapmak istediğimi yaparak içerde fısır fısır konuşan anne ve babamı sessizce dinlemeye başladım.

Kelimelerin bazılarını anlayamasamda net olarak duyuyordum.

"Nikah tarihi belli mi? Konuştunuz mu imamla?"

"Konuştuk hanım, 2 gün içinde bir nikah kıyıp göndeririz şu kızı evden"

Duyduklarımla başımdan aşağı resmen kaynar sular döküldü. Tam sersem adımlarla mutfağa dönecekken duyduğum son şey beni derinden sarsmıştı.

"Bencede bey yeter yani sırf para almak için beslediğimiz şu evlatlığa bak, bir işe yarasa bari. En iyisini yaptık, para karşılığında almıştık, para karşılığında satıyoruz." Hafif bir gülüş sergiledi. Miğdem bulanmaya başlamıştı duyduklarımla.

"Tamam yeter hanım sus, duymasın"

Sessizce mutfağa dönüp ne yapacağım konusunda düşünmeye başladım. Şu bir kaç gündür arkamdan dönen şeyler beklediğimden daha ağır çıkmıştı. Ve nedensizce üzülmemiş hatta sevinmiştim. Bu kadar zalim insanların çocuğu olmadığım için oldukça mutlu olmuştum.

Ama onların büyüttüğü çocuksun.

Ama onlara benzemiyorum. Ne kişilik ne görünüş olarak. Onlar esmer ve kahverengi saçlıyken ben oldukça beyaz ve sarı saçlıydım. Onlar gaddar, zalim ve kötü kalpliyken ben onların tersiydim.

İşimi bitirmiş gibi 'huh' çekerek sesli adımlarla merdivenleri çıktım. Eşyalarımı toparlayıp gitmem lazımdı buralardan. Buraya en uzak yere gitmeliydim. Beni bulamayacakları hayallerimi yaşayabileceğim bri yere gitmem lazımdı.

Nereye gidebilirdim? Şuanlık bir fikrim yoktu ama onada sonra karar verirdim. Bu akşam bu evden gidemezsem hiç gidemezdim.

Bez bir sırt çantasına birkaç tane iç çamaşır takımı, birkaç günlük giysi ve bir tane pijama takımı koydum. Birde yanıma bu zamana kadar gizli gizli etraftan bulup biriktirdiğim paralarımı koydum. Yanına bir iki çift olan takılarımıda koyup tarak gibi kişisel bakım eşyalarımı koydum fermuarları çektim.

Yatağımın altına sakladım çantayı. Yavaşça anne ve babamın odasına girip birazcık para aldım. Bunu yapmayı ne kadar istemesemde benim biriktirdiğim para en fazla 500-1000 tl yapıyordu. 500 tl de onlardan alıp çantaya koydum. Saat altıya gelirken yatağa girip uykuya daldım. İyi bir uyku çekmeliydim.

_______

Gördüğüm kabusla gözlerimi araladım. Derin derin nefes alıp verirken kabusun etkisinden yavaş yavaş çıkmıştım.

Saate baktığımda 2:46 geçiyordu. Sessizce yataktan kalkıp aşağıdan çantayı alıp yatağın üzerine koydum. Üzerime kalın kıyafetler giyinip kabanımı aldım zira kasım ayındaydık. Sırtıma çantayıda takıp sessizce aşağı indim.

Kalbim anın verdiği adrenalin ile güm güm atıyordu. Ayaklarıma botlarımı giyinip balkon kapsını açıp balkona çıktım ve kapattım. Buraların balkonları veranda gibi yere bitişikti.

Sırtımdaki çantayla zorlansamda balkonda inmiştim. Evlerin arkalarından gizlice gidip bu kasabada beni tek seven Hayriye ablanın evinin arka bahçesindeki açık tellerin arasından geçip kapısını çaldım. Birkaç kere çaldıktan sonra uykulu ve anlamsız gözlerle bana bakıyordu.

"Ne oldu kız gece gece?"

Mırın kırın ederek konuşmaya başladım. "Abla yardımın lazım"

Kısaca sadece zorla evlendirileceğimden bahsedip beni 'otobüs terminaline bırakabilecek mi' diye sordum. Hayriye abla bu kasabadaki kadınlar için bir doblo alıp bu kasababın münibisçisi olmuştu. Tabi sadece kadınlar için.

Kafasını sallayıp bir dakika işareti yaptı ve içeri girdi. On dakika bekledikten sonra sırtında çanta elinde anahtar üzerindede kalın giysilerle evden çıkmıştı. Bahçesindeki arabay girmemi söyleyip etrafı kolaçan etmeye başladı.

Beş dakika sonra o da binmişti. "Şimdi şöyle yapıyoruz, kasabadan çıkana kadar seni saklıyoruz. Malum hızlı yayılıyor haberler." Kafamı salladım. Sırtındaki çantaya anlamsız gözlerle bakarken konuşmaya başladı.

"Bu çanta mı? benim kız Melahat'a gideceğim gecenin bir saati nereye gittiğimi sorarlarsa birkaç gün rahatsız olduğunu söyleyip bahanemi sunacağım" ağzımdan istemsizce 'haa' diye bir ses çıktı.

Çok zekiydi kadın. Maşallah.

Göz kırpıp arkayı işaret etti gülümseyip kilim serili olan arka tarafa uzandım. Arabayı çalıştırıp sürmeye başladı.

Bir 10 dakika sonra seslendi. "Gel kız çıktık" gülümseyerek konuştum. "Geldim abla"

___

"Sağolasın Hayriye ablacım. Sen olmasan Allah bilir kimle evlendireceklerdi beni" burukça gülümsedi.

"Ah be yavrum bu genç yaşında ne çektirdiler sana, sen al şu parayı kendini sakın hiçbir yerde ezdirip üzme ve ne olursa olsun dimdik dur tamam mı?"

Başta paradan dolayı reddetsemde en sonunda kabul edip sıkıca sarıldım. Hem bana otobüs bileti almış hemde buralara kadar sapasağlam getirmişti.

Son kez vedalaşarak Hakkari'ye giden otobüse bindim. Yerleşip başımı cama yasladım ve ağlayan Hayriye ablaya el salladım.

MısraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin