fourteen.

81 9 12
                                    

John evine uğrayacağını söylemişti, sanırım üstünü değiştirecekti. Geldiğinde kapıda onu karşıladım, hemen o gelene kadar duşa girdiğim için kapıyı açtığımda saçlarım ıslaktı. "Duş mu aldın?" dedi saçlarımda ellerini gezdirip. "Evet, özel etkinliklerden sonra kirli gibi hissediyorum.". Bana gülümseyip içeri girdi ve ardından kapının kenarında ki şemsiyeme baktı. "Bu şemsiyeyi kapına bırakırken o kadar utanmıştım ki." dedi sırıtıp. "Bende o şemsiyeyi unuttum diye ağlamıştım ama konu şemsiye değildi." dedim aynı onun gibi gülümseyip.

Çantasını kenara bırakıp koltuğa yanıma oturdu. Televizyonda da random bir film açıktı. Telefonla ilgilendiğimi görüp dudağını büzdü. "Kiminle konuşuyorsun??" dedi gözlerini telefonuma dikip. Kahkaha patlatıp ekranı ona çevirdim, "Taeyong'a eve vardın mı yazıyordum. Kiminle konuşayım ki sence, asıl sana sormalı kiminle konuşuyorsun diye?" dedim imalı imalı. "Bunu konuşmuştuk." dedi göndermemi anlayıp. "Minseo mu yoksa?" dedim şakasına kıskanırmış gibi yapıp, ondan hoşlanmadığını bildiğim için artık kıskanmıyordum -sözde-.

"Minseo'dan hoşlanmadığımı biliyorsun." dedi gözlerini devirip. Bir anda kollarımla onu koltuğun ucuna sıkıştırıp çenesini sıktım. "Kimden hoşlanıyormuşsun peki?" dedim. "Hmmm." diye düşündü. "Düşünme hakkın yoktu!" diye çıkıştım, daha da vücudunun üstüne çıkıp. Neredeyse burunlarımız birbirine değiyorken dudağıma minik bir öpücük kondurdu.

"Haksızlık yaptın, öpünce yumuşadım ama." dedim. Bir kere daha öpüp tıslayarak güldü. Avuçlarımla utanıp yüzümü kapattım ve kendimi göğsüne gömdüm. Damarlı elleri saçlarımda yerini bulunca onun çocuğu gibi hissediyordum.

Televizyon kanallarında gezerken "Uykun mu geldi?" diye sordu. Bir eli saçlarımı okşadığı için daha da uykum gelmişti. Kafamı göğsünden kaldırıp yüzüne baktım, "Biraz, sanırım.".

Yüzüme bakmaya devam etti, gülesim geliyordu. "Dün partide yüzüne nasıl bakacağımı düşünürken şu an göğsümde yatıyorsun." dedi. "O mesajı okurken sanırım kalp krizi geçiriyorum falan demiştim, senden duyacağım son şey bile olmaz sanıyordum."

"Biliyor musun bende. Bu yaşıma kadar hayatıma bir erkek alabileceğim aklımın ucundan geçmezdi."

Ayaklandığımda bir şey oldu sanıp hemen kalkmıştı. "Bir şey olmadı, ilaçlarımı almayı unutmuşum."
Kenarda duran ilaçlarımı avcumun içine aldığımda beni izlediğini görebiliyordum. "Öyle bakma, gülesim geliyor." dedim kıkırdayıp. Masada ki suyumu bana uzatıp önüne döndü. "Annem yurtdışında demiştin, neden gitti?" diye sordu yutkunmamı bekleyip. "Arkadaşlarıyla gezmek için gitti. Zaten çok çalışıyor, yıllık tatilinde de gezmek için Fransa'ya gittiler."

"Doğum gününde burada mı olacak?" dedi.

"Sen benim doğum günümü hatırlıyor musun?" dedim dibine girip. "Tabii ki hatırlıyorum, neden unutayım."

Böyle küçük detaylara çok mutlu oluyordum. "Annem burada olmayacak, 2 hafta sonra dönecekler."

"Ama senin doğum günün."

"Takmam böyle şeyleri, sorun değil." dedim. Saçlarımla oynayıp başımı öptü. "Uyumak ister misin?" diye sordu kısılan gözlerimi görüp. "Çıkalım odama. Sen her gün camıma geldiğin için biliyor olmalısın odamı." dedim gülerek. "Camına gelmeme seviniyorsun sanıyordum." dedi kırılıp. "Zaten seviniyorum şapşal, sen daha taeyong'a nasıl mutlulukla anlattığımı bilmiyorsun."

Odama girdiğinde etrafına bakındı. Her yerde sinema posterleri, The Smiths albümleri, ders notlarının yazdığı post-itler ve biriktirmeyi sevdiğim kitaplar duruyordu. "Pek toplu değil." dedim biraz utanarak. Kocaman yatağıma oturdu, "Saçmalama, çok güzel bu oda. Buraya kitlensem hoşuma giderdi." dedi. Yanına oturdum ve yorganı açtım. "Bir nevi seni eve mi atmış oluyorum şimdi ben?" dedim. "Sanki ilk ben atarmışım gibi düşünüyordum her zaman." dediğinde bir hışımla ona döndüm. "Her zaman derken?"

"Şey."

"Ney?"

"Yok bir şey." dedi yorganın altına girip. Kollarımı açıp üstüne atladım. "Cevap ver."

"Hayır, uyuyorum."

Bende üstüne yatıp yüzünü sıktım, "Şifreli konuşma."

Birden kollarımı sıkıca tutup ciddileşti. O kadar sessizdik ki nefes alış verişlerimiz duyuluyordu. Bacaklarım, onun yorganın altında aralanmış dizleri arasında duruyordu.

"Ten." dedi okkalı bir sesle. Dudaklarımın kenarlarını aşağıya doğru eğip gülümsedim. Sanki "Efendim?" demek gibi bir şeydi.
Kollarımı sıktığı ellerini saçlarıma sabitledi. Ama ben hala üstünde duruyordum. Çünkü ciddi bir konuşma yapacak gibiydi.

"Sevgilin olabilir miyim?"

Bunu duyduğumda gözlerim büyülenmiş gibi açılmış, kalbim 500'lerde atıyor ve deli gibi gülümsüyordum. Bu 3 kelimeyi duymak için aylardır savaşıyordum ben kendimle.

Utancımdan cevap veremediğim için omuzlarına sarılıp kafamı boynunun yanına gömmüştüm. Elleri belimin iki tarafını sarmıştı.

"John atak geçiriyorum sanırım." dedim. Ciddiye almış olacakki, "Ne?" diye korktu. "Şaka yapıyorum şapşal." dedim. Hala benden cevap beklediğini göstermek için belime dokunuyordu.

Dudaklarına odaklanıp yüzüne eğildim. "Bunu duymayı o kadar süredir bekliyorum ki..."

"Reddetmeyeceksin değil mi?" dedi biraz tedirgin bakıp. Dudağının kenarını öptüm. "Seni çok seviyorum."

Bunu duymasıyla dünyalar onun olmuş gibi sardı beni. Tişörtümün altından geçirdiği kollarını çıplak belimde hissedebiliyordum. "10 numaram chittaphon'um." dedi sevinç çığlığı gibi. Bu dediği o kadar hoşuma gitmişti ki anlatamadım.

Kuru dudaklarını boynumda gezdirirken kendi yatağımda bunları yaşayabileceğimi düne kadar yaşanması imkansız bir şey gibi görüyordum. Yüzüme baktı, yanakları kıpkırmızı ve sıcacıktı, "Tişörtünü çıkartabilir miyim?"

EVET JOHN, EVET. NOLUR ÇIKART JOHN BEN BUNU KAÇ AYDIR İSTİYORUM, SAHİP OL AMINA KOYAYIM BANA.

İzin verdiğimi anladığı gibi büyük ama şık ellerini belimden omuzlarıma kadar sürükleyip tek hamlede tişörtümü çıkartmıştı. O kadar hızlıydı ki kendi tişörtünü çoktan çıkarttığını anlamamıştım bile. Koynunda yatarken kollarımı onun belinde birleştirmiştim, o da beni hiç bırakmayacakmış gibi sarılıyordu. Vücudumun, onun vücudunda olması kelimelere dökülen cinsten değildi. Her tarafı sıcacıktı, üstümde bir şey yokken bile üşümüyordum.

Kibarca öpmeye devam etti beni. Dudaklarının o hoş ıslaklığını hissedebilmek bu evrende ki en ayrıcalıklı insan gibi gördürüyordu kendimi bana. Saçlarımı kulağımın arkasına götürdü. "Çok güzelsin."
"Efendim?"
"Yok bir şey." dedi sanki duymamışım gibi. Köprücük kemiğini öpüp kafamı kalbine doğru yasladım, "Senin de uykun geldi mi?"

Avcuyla omzumu okşadı hafifçe. "Hadi uyuyalım, çok yorulduk bugün." dedi saçlarımı yeniden öpüp.

Sen şimdi çıplak teninin üstünde sarılarak uyumamı mı bekliyorsun john? Heyecandan yutkunamıyordum bile daha.

"İyi geceler, sevgilim." dedim kafamı onun suratına doğru kaldırıp bir cesaret. Çok hoşuna gitmiş olacak ki omzuma minik bir öpücük kondurdu.

"Sana da, sevgilim,"

visne receli ★ johntenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin