twenty one.

66 7 1
                                    

Jaehyun'u hasta odasına almışlardı, yoğun bakımdan çıkmıştı. Bunun john'u rahatlattığını biliyordum. Oda da koltuklar ve misafirler için minik tabureler vardı. Odaya girmeden önce doktor bizi durdurdu. "Hala uyuyor, nabzında fazlasıyla bir değişim gördüğünüzde bizi uyarmalısınız. Dikkatli olun, geçmiş olsun." dediğinde hepimiz teşekkür anlamında kafa eğdik. Odaya girdiğimizde jaehyun uyuyordu. Hepimiz ses çıkartmadan yanına yaklaştık, "Yaralarına bakın." dedi xiaojun. John elimi sıkıca tutuyordu. Ya ağlamamak için çabalıyordu ya da bilmiyorum, elimi tutmak belki onu rahatlatıyordur.

Herkes kendine koltuklarda bir yer bulmuştu. Taeyong hariç, o hala jaehyun'un yanında bekliyordu. Yanına gittim, "O yaşayacak, lütfen daha fazla hırpalama kendini." dedim sırtını sıvazlayıp. "Ya uyandığında benimle görüşmek istemezse? Ya bundan beni sorumlu tutarsa?"

"Taeyong, bir kaç mesaj yazmak onu öldürmeyecekti, onun dikkatsizliği onu öldürecekti ve çok şükür bu olmadı. Ne olursun böyle düşünme. Burada ki herkes suçsuz olduğunu biliyor."

Taeyong, jaehyun'un yatağının kenarına sandalye çekip oturdu. Başını ona yaslayıp kolunu tuttu. Bir düşündüm, john'a böyle olsaydı bende böyle hisseder miydim diye. Tabii ki hissederdim. Kendimden çok sevdiğim insanı böyle görmek bile en son isteyeceğim şeydi.

Hendery, xiaojun ve jungwoo birbirlerine yaslanıp uyuyakalmıştı. Onlarda haklıydı, sadece 1,5 saate yakın uyuyabilmiştik. O da dünyanın en rahatsız uykusuydu. "Ten," dedi john. "Efendim."
"Sen de uyu biraz, hiç uyuyamadın geceden beri. Koy başını omzuma, uyumaya çalış."

Ona döndüm, "John, bana ilaç bulabilir misin."

Yine o gergin surat ifadesini yaptı. "Bulurum tabii. Her zaman ki ilacın mı?"

"İstemiyorsan gitmek zorunda değilsin." dedim. "Hayır, sağlığın söz konusu. İyi misin?"
"İyiyim, sadece biraz ellerim ve bacaklarım, titriyorlar."

Ellerimi tuttu, "Neden daha önce söylemedin?" dedi kaşlarını çatıp, "Geçer sandım, özür dilerim." diyebildim. "Özür dileme, alıp geleceğim bekle beni." dedi ve ceketini kapıp odadan çıktı, onu kızdırmamışımdır umarım.

Annem hala Fransa'dan dönmemişti ama ben onu haberdar etmiştim hastanede olduğumuzdan. "İyi misiniz?" diye mesaj atmıştı şimdi. "Jaehyun yaşıyor, toparlanmaya çalışıyoruz." diyerek yanıtladım. Ellerim o kadar titriyordu ki anneme mesajı düzgün yazmak için 5-6 defa uğraşmıştım. John benim yüzümden daha da panik olmasın diye söylememiştim ama bayılmak istemiyordum, ilacım aksıyordu.

Taeyong'un başı, sarıldığı jaehyun'un koluna düşmüştü. Yanına ilerledim, uyandırmak için yaklaştım ama yapmadım, taeyong'un her şartta jaehyun'un yanında olduğunu gördüm ve yapmadım. Ne kötülük yaşandıysa yaşansın, aralarındakiler bitsin ama hep taeyong'un, onun yanında olacağını biliyorum. Ceketimi çıkartıp taeyong'un üstüne örttüm. Onun da günü berbat geçiyordu, en çok korktuğu şey başına gelmişti.

Kapı hızlı bir şekilde açıldığında bu john'du. İlaç kutusunu bana gösterdi, "Buydu değil mi?"

"Evet, buydu." dedim ve yanına oturdum. Kutudan bir hap çıkarttı ve su şişesini benim için açtı. "Aç mısın?" diye sordu ilk. Hayır anlamında kafa salladım. "Al o zaman."

visne receli ★ johntenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin