Akito yeni güne terler içinde uyandı. Arada sırada yaptığı gibi ellerini omuzlarına götürdü. Hayır,hâlâ geçmemişti.
Ne zaman geçecekti? Her zaman orada mı kalacaktı yoksa? Bilemiyordu Akito. Tek istediği bu rahatsız edici hissin uçup gitmesiydi. Bazı anıların ok gibi beynine saplanıp orada kalması tam da bu olmalıydı. Ok çıksa da beyin hiçbir zaman eskisi gibi olamayacaktı...
Akito ayağa kalktı ve o zaman odanın ne kadar havasız kaldığını farketti. Camları açmaya karar verdi ama açtığı an bu kararına pişman oldu. Çünkü camın üstünde biriken tüm tozlar Akito'nun üstüne düşmüştü. Ellerini ağzını kapatmak için kullandı.
"Öhö,çok tozlu!"
Sinirlendiği için dişlerini gıcırdattı ve aklına bu sinir bozucu tozları temizlemesi gerektiği geldi.
"Ne baş belası..."
Sonra gözlerini odada gezdirdi ve daha fazla morali bozuldu ama yapabileceği bir şey yoktu. Tozlar içinde yatmak istemiyordu. Akito tam o sırada odanın dışındaki sesleri fark etti. Demek ki KAITO ondan önce kalkmıştı. Hemen öğretmeninin ne yaptığına bakmak için kapıyı açtı. KAITO çoktan mutfağı temizlemiş,kahvaltı hazırlıyordu. Salonun da dünki halinden eser yoktu. Akito ağzı açık bir halde KAITO'nun yanına gitti.
"Bugünlüğüne yemekler benden ama sonraki gün için yemekleri sen toplayacaksın Akito."
KAITO elindeki ekmekleri gösterdi ve gülümsedi.
"Neyseki yanımızda bize yetecek kadar ekmek getirdim. Umarım bayat ekmek seviyorsundur."
"Aç kalmayacaksam yerim."O sırada Aoyagi evi çok sessizdi. Uzun zamandır olduğu gibi...Mavi saçlı genç kendi odasında sessizce geçmişini aklında canlandırıyordu.
*Geçmişe döner.*
Hava bulutluydu,bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu ve çoğu okulun çıkış saatine denk gelmişti. O sırada diğer öğrencilere göre daha çok acelesi olan o çocuk yağmurdan dolayı koşan öğrenci kalabalığının oluşturduğu karmaşa arasından sıyrılıp başka bir sokağa geçti. O an hangi sokağa girdiğini düşünecek hali yoktu. Nereye gittiğini bilmiyordu,başı dönüyordu ve midesi bulanıyordu. Aniden durdu ve o sırada kan beynine sıçradı. Neredeydi böyle? Bu yer kesinlikle tanıdık değildi. Onu eve götüren araba nerede kalmıştı? Yoksa yanlış yola mı sapmıştı? Mavi saçlı küçük çocuğun aklını bunlar kemirirken yolun ortasında şu birikintileri sıçrayan pembe kısa saçlı kız çocuğunu gördü. Bu kadar fazla ve şiddetli bir şekilde yağmur yağarken bu kız ne yapıyordu böyle? Birden o ışıldayan pembe gözleri mavi saçlı çocuğa kaydı.
"Sen de gelmek ister misin? Çook eğlencelii!!"
Heyecanlı bir şekilde ona doğru koştu kız.
"Benim adım Emu. Emu Otori!! Senin adın ne??"
Mavi saçlı çocuk çekingen bir şekilde konuştu.
"Ben Toya...Toya Aoyagi."
"Woahh,ne güzel bir isim Toya!! Toya yağmuru sever misin??"
"Ben...bilmiyorum."
"Ben çok severim bak!! Ne güzel yağıyor sanki bulutlar gülümsüyormuş gibi!
Toya yağmurla bulutların gülümsemesi arasındaki ilişkiyi anlamamıştı ama kızın enerjisi hoşuna gitmişti.
"Hey, Toya! Arkadaş olalım mı?? Birlikte çook eğleniriz dimii."
Toya bu teklif karşısında kendini hafifçe tebessüm etmekten alamadı. İşte o zaman ilk defa bir arkadaşı olmuştu.Toya'nın yüzünde o zaman olduğu gibi küçük bir tebessüm oluştu. Odasındaki cama gözlerini dikti ve tekrar yağmur yağmasını diledi. Belki bütün olan olayları geri alabilirmiş gibi. Birden bire ayağa kalkıp kılığına doğru gitti. Kılıcı eline aldığı zaman eli titredi ama kılıcını bırakmadı ve kararlılıkla savurmaya başladı. Savururken olan olayları da savuruyormuş gibi hissetti. Kendini fazla kaptırdığım hissetmiş olacak ki eline az önce okumaya çalıştığı kitabını alıp okumaya başladı. Öğle sonlarına doğru eline kemanını aldı ve dışarı çıktı.
☆☆☆☆☆
"KAITO-san! daha hazırlanamadınız mı?"
"Geliyorum! Sadece bir dakika daha..."
"Gerçekten böyle bir öğretmene sahip olduğum için şanslı mı yoksa şanssız mı olduğumu anlamıyorum."
Kendi kendine mırıldandı Akito. Alt tarafı karşı ülke olan Korilth'in küçük bir kasabasına, talim için ihtiyaçları olan birkaç eşyayı almak için çıkacaklardı. Bu kadar hazırlanmanın anlamı yoktu. Akito, kendini salondaki koltuğa bırakıp ellerini kafasının arkasına yasladı. Gözlerini kapattı ama hiçbir şey düşünmedi. KAITO'nun aniden kapıyı açmasıyla irkildi.
"Akito gitme vakti."
Akito ayağa kalktı ve KAITO'nun sözde ilgi çekmeyen kombinini inceledi. Sonra gözlerini devirip kapının önüne geçti ve birlikte yola koyuldular.KAITO küçük kalabalık topluluklarına karıştıklarında almaları gereken eşyayı onuncu kez tekrar etti ve sonunda ilk almaları gereken eşyaya odaklandı;
"İlk olarak ağ ipi almalıyız. Buraya birkaç defa daha geldiğim için iyi bir dükkan biliyorum. Akito, beni takip et."
Akito, KAITO'yu kuytu bir köşedeki dükkanın önünde durana kadar takip etti. Burası kasabanın içinde iyi saklanmış, sadece burayı bilenlerin uğradığı bir dükkandı. KAITO kapıyı tıklatıp içeri girdi ve hiçbir şey olmamış gibi ağ iplerini incelemeye başladı. Akito da onun yaptığını taklit edip etraftaki ağ iplerine bakmaya başladı. Ağ iplerinin dokusuna baktı. Ağ iplerinin sert ama bir o kadar da hızlı hareket edebilmesi gerekiyordu değil mi? Akito iplere bakarken yerde duran bir metal gözüne çarpmıştı. Daha dikkatli bakmak için edildiğinde bunun bir arma olduğunu farketti. Korilth ülkesine özgü bir arma... Biraz tereddütlü bir şekilde armayı ceketinin cebine koydu ve hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalktı. KAITO'nuj olduğu tarafa bakınca iki tane seçenek arasında kalmış gibi gözüküyordu. Akito gidip ona yardım ettikten sonra seçtikleri ağ ipini satıcıya götürdüler. İşte burası alışverişlerinin en stres verici anı olmalıydı fakat KAITO adamın güvenini kazanmış gibi gözüküyordu. Hatta adamın çok iyi güvenini kazanmış gibiydi çünkü çay ısmarlamayı bile teklif etmişti. KAITO 'bir sonraki sefere' diyip geçiştirince hızla dükkandan çıktılar. Dar sokaklardan geçerken burası hiç de minik bir kasabaya benzemiyordu. Sonunda kasabanın merkezine geldiklerinde derin bir nefes aldılar. Sağ taraflarından hoş melodisi olan bir keman sesi geliyordu. Ama sanki melodinin verdiği hava biraz buruktu.
Akito kafasını keman sesinin geldiği yere döndürünce kemanı çalan kişinin ilk önce saçının iki renge ayrıldığını farketti. Çocuğun sağdaki saçı koyu maviydi, soldaki saçı açık mavi. Sanki çocuğun kişiliğinin iki tarafını yansıtıyordu. Yüzü ise...çok güzeldi. Çoğu erkekten daha yakışıklı, çoğu kızdan daha güzeldi. Gözleri kapalı bir şekilde çaldığı kemanın etkisine kapılmış gibiydi. Akito, bu görsel karşısında hayran kalmıştı. KAITO'nun 'bu çocuk ne yapıyor böyle' bakışını farketmemişti bile. Mavi saçlı çocuk sonunda kemanı çalmayı bırakıp gözlerini açtığında açık gri gözleri Akito'ya denk geldi. Gözleri birbirlerine denk geldiği an iki gençte içlerinden bir şeyin koptuğunu hisseti. Akito ilk başta aldıkları ağ iplikleri mi koptu acaba diye bile düşündü. Çünkü o his sadece kendi kafasında oluşamayacak kadar gerçekçiydi. Sanki dünyanın düzenini bozmuş gibi hissediyordu... Belki de gerçekten yanlış bir şey yapmıştı, bilemiyordu Akito. Çünkü KAITO'nun onu kendine gelmesi için çekiştirmesiyle kendine geldi ve önüne döndü. Hala o açık gri gözlerin onu izlediğini hissedebiliyordu...Umarım beğenirsiniz 🙏
Bu bölümü yazmak için canım çıktı ama buna değdi. Maalesef bu bölüm karşılığında yaklaşık bir ay boyunca bölüm atamayacağım. İnşallah anlayışla karşılarsınız.
Görüşürüzz ;3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kopartılması Gereken Bağlar (Akitoya)
FantasyAcaba bu bağlar koparılmalı mıydı yoksa koparılmamalı mı? Not: Bazı karakterlerin kişiliklerini düzgün yansıtamayabilirim. Bunun için kusura bakmayın!! İçinde olmasını düşündüğüm shipler; Akitoya,Minoharu,Ruinene ve Emukasa.