7.Bölüm

64 4 5
                                    

Akito'nun anlatımından
     Baygın bir şekilde yerde yatarken gözlerimi açtım. Beynim bir yandan nerede olduğunu bir yandan ise saatin kaç olduğunu algılamaya çalışıyordu. Gözlerim etrafta neler olduğunu ayırt edecek kadar açıldığında bir ormanda olduğumu farkettim. Saatin kaç olduğunu bilmiyordum ama hava karanlıktı. İşte o an yaşadıklarım aklıma geldi.
Tsukasa bana ormanın içinde elementlerimizi tazelememiz gerektiğiyle ilgili bir zırvalık anlatmıştı, ben de ona ateş elementinden olduğumu nereden çıkardın diyip sinirlenmiştim. Sonuçta bedenim ateşi reddetmişti. Bu yüzden vücudumda bile bulunmayan bir şey için kafayı sıyırmış bir deli gibi ormana gitmeyeceğimi söyleyip sinirle kapımı onun yüzüne kapatmıştım. Ama belli ki benim tercihlerimin bir önemi yoktu çünkü şuanda nerede olduğunu bilmediğim kahrolası bir ormandaydım ve her şeye karşı olan sabrım, kendime gelmeme başlamamla birlikte her saniye azalıyordu.

     Sonunda yattığım yerden kalktığımda Tsukasa'nın yanımda oturduğunu farkettim. Ben ona bakınca bana pişmiş kelle gibi sırıtmıştı ve bu onun üstüne atlayıp saldırma isteğimi artırmıştı. Hem...o zayıf bedeniyle beni buraya kadar taşımayı nasıl başarmıştı? Olan şeylere aklım almıyordu. Tsukasa elindeki deftere bir şeyler yazdı, ben de onun üstüne atlayıp o özenle uğraştığı saçlarını yolmak yerine yanına eğilip ne yazdığına baktım.

"Seni böyle yollarla buraya getirdiğim için özür dilerim ama ne kadar uzun zamandır elementimi tazelemediğimi düşününce kendimi tutamadım."

     Evet heyecanlanması normaldi. Ateş elementine sahip insanların elementini tazelemesi toplum tarafından tehlikeli ve kontrol edilemez olarak görünürdü ve bazı cezalara sebebiyet verirdi. Ayrıca bu tazeleme işi tek kişiyle yapılamazdı. Belki de yaratıcının ateş elementine sahip olanlara verdiği bir sınamaydı. İnsanlar ateş elementinin zayıf düşmesini görmekten zevk alırdı genelde. Fakat bu beni ilgilendirir miydi? Ben gerçekten ateş elementine sahip miydim? Tsukasa birden beni dürtünce kendime geldim. Tsukasa bir şey yazmaya başlayınca tekrar ona baktım. Kağıdı bana doğru uzattı.

"Ateş elementi seni kabul ettiyse bedenin zaman geçtikçe ona alışacaktır. Tazeleme sürecinde hiç bir şey yapmak zorunda değilsin. Sadece bana güvenmeni istiyorum."

     Ona alaycı bir şekilde baktım.
"Ben ve sana güvenmek? Az önce beni bayıltan sana güvenmek mi?"
Tsukasanın kaşları çatıldı ve kağıda hızlıca bir şeyler yazmaya başladı. Şuan yüzüme doğru bağırarak konuşmayı ne kadar istediği belli oluyordu. Hemen kağıdı bana verdi.

"Şuan büyük ihtimalle nerede olduğumuzu bile bilmiyorsun Akito. Seni istediğim zaman burada bırakıp gidebilirim."

     Tsukasa'nın bu tehtidi karşısında göz devirdim çünkü haklıydı. Anorya'nın çevresini adım gibi bilsem de Korilth'in Lightneium'a sınırı olan yerleri ve Lightneium çevresini bilmiyordum. Yalnız kaldığım zaman çok büyük ihtimalle kaybolurdum. Derin bir iç çektim. Bundan nefret ediyordum. Bir şeyi yapmaya zorlanmaktan küçüklüğümden beri bundan nefret ederdim. Ve şimdi bunu yapmaya zorlanıyordum.
"İlk önce ne yapacağını göster. Ona göre karar veririm."
Tsukasa ayağa kalktı ve ormandan bulduğunu düşündüğüm kalın bir ağaç dalını gösterdi. Ağaç dalının uçlarının tutuşmasını sağladıktan sonra oluşan alevi vücudunun etrafında ateş ona değmeyecek şekilde gezdirdi. Sonra ise ağaç dalının ucunu bana uzattı. Bu hareketi birden yaptığı için irkilip geriye sendeledim. Demek böyle yapacaktık. Ağaç dalını kullanması ve kendi ateşini destek alamadan yaratamaması bile elementinin gücünün zayıfladığı gösteriyordu. Sadece ateşi etrafımda dolaştıracaktı büyütülecek bir şey yoktu. Bir şey yoktu...Derin bir nefes alıp onaylar biçimde kafamı salladım.
"Tamam, ne yapıyorsan yap ve bir an önce buradan kurtulalım."
Tsukasa devam etti ve ateşin sıcaklığını bedenimde hissettim. Bedenimi yakıyordu, yanıyordum. Hayır! Bana değmiyordu bile. Kalp atışımın hızlandığını hissettim. Ateş damarlarımdaki kana karışmaya başlamıştı. Omuzlarımın tetiklendiğini hissettim ama o ateş...omuzlarımdan geçince gelen acı beni zayıf hissettirmemişti. Beni güçlü hissetirmişti ve bedenimin ateşi kabullendiğini hissediyordum. Birden bir cızırtı sesi duydum gibi oldum. İnsan eti yandığında burnunuza gelen o kokuyu koklamıştım. Bedenim duyduğu bu duyularla birlikte titrmeye başlamıştı. Bir daha öyle bir şey yaşayamazdım. Omzumdaki acı anılarımı eline alıp bana tekrar tekrar gösteriyordu sanki.
 
      Sonunda ateş benden uzaklaşınca derin bir nefes alıp vücuduma baktım. Hiçbir yerim yanmamıştı ama hâlâ kendime gelememiştim. Tsukasa'ya bakınca aramızda dokunulsa kopacak kadar ince bir bağ oluştuğunu hissettim. Bu bağ yavaşça kalınlaşıyordu. Sanırım elementlerimizi tazelemek için ortak olmamız aramızda bir bağ oluşturmuştu. Bu bağ beni rahatsız etse de koparırsam elementlerimizi tazelemenin bir anlamı kalmayacağını tahmin ettim. Hareket etmemin sorun olmadığını düşündüğüm an ellerimi omzuma götürdüm. Her zamanki gibi. Tsukasa ise yaktığı dal parçasını söndürüp yere attı ve bana baktı. Beni takip et dermiş gibi kafasını salladığında onu takip ettim.

Kopartılması Gereken Bağlar (Akitoya)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin