O gün o minik ev hiç olmadığı kadar soğuktu. Çünkü tipi bastırmıştı. Belki diğer insanlar için olabilecek en kötü durumken Ena için en güzel fırsattı. Hızlıca ayağa kalkıp hazırlanmaya başladı. Aynı zamanda odada bulunan Akito, ablasına meraklı gözlerle bakıyordu.
"Ena, ne için hazırlanıyorsun?"
Ena, Akito'ya yaklaştı ve eğildi.
"Bak Akito. Ben şimdi gidiyorum ama bunu annemlere söyleme olur mu?"
"İyi de nereye gi-"
"Bu önemi olan bir şey değil. Gidiyorum ve bir daha uzun süre dönemeyebilirim."
"Ne zırvalıyorsun sen abla!? Sen gidersen ben ne olacağım? Beni burada yalnız mı bırakacaksın?"
"Akito...Sen bu tipide hayatta kalamazsın. Bunu sen de biliyorsun. Ama sö-"
"Sakın, sakın söz verme Ena. Ben kendi başımın çaresine bakabilirim."
Ena huzursuzca iç çekti.
"Bunu diyeceğini biliyordum minik sıçan. Madem söz vermeme izin vermiyorsun sen yap bakalım bunu."
"Ena, söz veriyorum ki bir gün hangi cehenneme gittiğini bulup sana hesap soracağım. Minik sıçan lafını da sana yutturacağım."
Ena gülümseyemedi sadece Akito'nun yanağını sıktı. Sanki boğazına bir yumru oturmuş gibiydi. Küçük kardeşini bu kahrolası yerde bırakmanın vicdan azabı.
"Göreceğiz."
İkisinin de birbirlerine son sözleri bunlardı.Akito, elindeki sicimle oynamayı adını duyunca bıraktı ve ayağa kalktı. Gelen kişi KAITO'dan başkası değildi.
"Aldığım duyumlara göre bir türlü ortaya çıkmayan elementin sana sorun çıkarmış?"
Akito, evet anlamında başını salladı.
"Neden elementim belli değil diye görevlere atılmayan alıkonuluyorum?"
"Akito, elementleri belli olmayanların neye dönüştüğünü biliyorsun değil mi? Belli bir yaşa ulaşıp element sahibi olmayan kişileri bu yüzden göz altına alıyorlar."
KAITO biraz durakladı ve devam etti.
"Ama element sahibi olmadıklarından emin olmak için bir kaç teste tâbi tutuyoruz elbette."
"Hmm, yani şimdi beni de o testlerden birisine tâbi tutacaksınız."
"Öyle denilebilir. Fakat biz bunu senin elementini bulmak için yapacağız."
"Elementim olduğundan nasıl bu kadar eminsin KAITO-san?
"Sana olan bağım senin öğretmenin olmaya devam edeceğimi söylüyor. Şimdi bunu bırakalım ve asıl konumuza dönelim. Beni takip et."
Akito, KAITO'yu takip etti ve karanlık bir koridordan geçtiler. Koridorun sonunda geniş bir odaya girdiler. Odada bir sürü kişi vardı ama KAITO köşede yılanların zehrini çıkarmaya çalışan mor uzun saçlı bir kızın yanına gitti.
"Akito, bu Mafuyu. Su elementinin en iyi 2.sınıf savaşcılarından."
Akito, kızı baktı. Bakışlarında bir duygu kırıntısı yoktu. Konuşmaya istekli birisine de benzemiyordu.
"Tanıştığıma memnun oldum Mafuyu-san"
"Ben de."
Mafuyu elindeki tübü diğer tüplerin de olduğu yere yerleştirdi.
"Şimdi başlamamı ister misiniz KAITO-san?"
"Tabii. Vakit kaybetmeyelim."
"N-Neye başlayacak?"
"İzle de gör delikanlı."
KAITO'nun cevabı hiç tatmin etmemişti ama Akito orada durmaya devam etti. Çünkü ne yapacaklarını merak ediyordu. Mafuyu yılanlarını eline alıp odadan çıktı. Mafuyu giderken yılanlardan birisinin ona tıslaması Akito'nun gözünden kalmamıştı.
"Bu yılanları ne için kullanıyorsunuz?"
"Sence?"
Akito gerekli yanıtı aldığını düşünüp bir adım geri attı. Böyle bir yerde zehirlenip ölmek istemiyordu. Mafuyu gelince Akito'nun önüne geçti.
"Bana şimdi hissedeceğiniz akışın bedeninizde hangi yerde daha canlı olduğunu söyleyin."
Akito tam hangi akışkan bahsettiğini soracaktı ki bedeninde bir akış hissetti ve o akışın nerede daha hızlı olduğunu da hisseti.
"Dokunmayacaksınız değil mi?"
"Hayır."
"Omzum."
Akito birden omzunda bir acı hissetti ve dişlerini sıktı.
"Görünüşe göre su seni sevmedi Akito."
Bunu diyen KAITO'ydu. Mafuyu'ya durmasını söyledi ve Akito'nun kendine gelmesi için bir sandalyeye oturttu.
Bundan sonra bulundukları odanın tam sağındaki odada Kohane adında hava elementine sahip utangaç bir kıza gittiler. O da aynı şeyleri yaptı ama olumsuz sonuçlandı. Şimdi geldikleri odada ise karşısında duran kişi onun ağzını açık bıraktırmıştı.
"Akito, bu da Ena. Toprak elementinin en iyi 2.sınıf savaşçısı."
"Ena...Ena Shinonome. Doğru mu?"
Ena o sırada bir şok içerisindeydi. Karşı ülkeye gitmesi yasak olduğu için orada bırakmak zorunda kaldığı kardeşi karşısında mı duruyordu? Yoksa bir çeşit halüsinasyon mu görüyordu?"
"Sen...gerçek olamazsın değil mi?
"Bilemiyorum. Ya sen?"
Ena, Akito'ya yaklaştı. Gerçekten şaşırmış gibi görünüyordu.
"Bekle, senin kardeşim olup olmadığından nasıl emin olacağım?"
"O gece olanları birisine anlattığımı mı zannediyorsun? 'Minik sıçan' karşında işte."
Akito göz devirdi. Ne kadar umursamaz davranmaya çalışsa da aklından bir sürü şey geçiyordu. Ablası olduğundan emindi. Çünkü küçüklüğünden beri alnında olan o yara aynı şekilde duruyordu. Uzaktan bakılınca fark edilmeyecek kadar yok olmuştu. Birden ablası ona sarıldı ama Akito ona karşılık vermedi.
"Ben geri gelmedim. Gelemedim. Buna mecburdum. Eğer yapabilseydim kesinlikle yapardım..."
"İlk başta neden gittin o zaman?"
Akito acılı bir şekilde mırıldandı.
"Hm?"
"Bir şey yok. Hadi şu elementimi belirleme işini yapalım."
Ena, Akito'ya sarılmayı bıraktı. Söylemek istediği tonlarca şey vardı ama bunun sırası olmadığını biliyordu. Evet, yıllardır görmediği küçük kardeşini bulmuştu ve artık onu korumak için her şeyi yapabilirdi çünkü buradaydı ve sapasağlam bir şekilde duruyordu. Tabii böyle düşünen sadece o değildi. Akito da aynı şekilde hissediyordu ama kalbindeki kırıklıklar düzelmemişti. Ablasıyla olan bağları zayıflamıştı ama kopmamıştı. İyileşebilirdi değil mi?"Elementin hava, toprak ya da su değil. O zaman son bir yerimiz kaldı."
Akito sessiz kalmayı tercih etti. Hareket etmeye çok isteksiz gözüküyordu.
"Evet, bu çok şaşırtıcı bir olaydı ama işimize devam etmemiz gerekiyor Akito. Son olarak gidecegimiz kişi...konuşamıyor. O yüzden bunu anlayışla karşılamanı istiyorum ve konuşamıyor olabilir ama çok iyi duyar. Bu yüzden ne dediğine de dikkat et."
Akito,tamam anlamında başını salladı ve bu sefer karanlık koridordan geri dönüp koridorun başındaki ilk odaya girdiler. Fakat içeride kimse yoktu.
"Ah, bu garip. Ona buraya gelmesi gerektiğini söylediğime eminim. Sen beni burada bekle Akito."
Akito odada bir süre bekledi ve inceledi. En çok ilgisini çeken odanın sağ tarafındaki masa oldu. Masanın üstünde büyük yazılar yazılmış kağıtlar vardı. İletişim kurulması için kullanılmış gibi gözüküyordu. Kağıtların yanında ise üzeri turuncu tozlarla dolu bir yelpaze vardı. Bu yelpazenin bir benzerini Mafuyu'nun masasında da görmüştü Akito. Ama ne işe yaradığı hakkında hiçbir fikri yoktu. KAITO odaya girince hemen ona döndü.
"Uhh... Bir sorunumuz var ve revire gitmem gerekiyor. Gelmek istiyorsan gelebilirsin."
"Tamam."Revirde işler hiç te yolunda gitmiyor gibi gözüküyordu. Kapıdan başlayarak sarı ve uzun saçlı birisinin yattığı yatağa kadar kan izleri vardı. KAITO, hemen o kişinin yanına geldi. Akito da kanlara basmamaya dikkat edip onu takip etti. Yatan kişinin boynu fena halde kanıyordu."
"Lanet olsun. Bu sefer kim yaptı bunu sana?"
Sarı saçlı çocuk elleriyle bir şeyler anlatmaya çalıştı. KAITO ise bunu anlamış gibiydi ve vakit kaybetmeden kanayan boyna müdahale etti.
Sonunda kanama yavaşlayıp durdu. Sarı saçlı çocuk ise uykuya dalmıştı. KAITO rahat bir nefes verdi ve Akito'ya baktı.
"Akito, Tsukasa'yı böyle bir zamanda böyle kötü bir halde göstermek istemezdim, özür dilerim."
"Sorun değil KAITO-san."
"İstersen şimdilik gidelim olur mu?"
"Olur."
İkisi de ayaklanmaya başlamışken revirde camlardan birkaçı aniden kırılıp etrafa saçıldı ve içeri bir kaç canlı girdi. İşte Akito o an bir daha hiçbir zaman sakin bir gününün olmayacağı kanaatine vardı...Umarım bölüm hoşunuza gitmiştirr 💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kopartılması Gereken Bağlar (Akitoya)
FantasyAcaba bu bağlar koparılmalı mıydı yoksa koparılmamalı mı? Not: Bazı karakterlerin kişiliklerini düzgün yansıtamayabilirim. Bunun için kusura bakmayın!! İçinde olmasını düşündüğüm shipler; Akitoya,Minoharu,Ruinene ve Emukasa.