12.Bölüm

17 4 0
                                    

Tsukasa elinde tuttuğu çorba ile birlikte kapıyı tıkladı ve içeri girdi. Hastane yatağında yatan Saki'nin gözleri abisini görünce ışıldadı.

''Abi! Sen mi geldin?''

Tsukasa onaylar bir şekilde kafasını salladı ve elindeki çorbayı gösterdi.

''Bana çorba mı getirdin?''

Tsukasa cevap olarak Saki'nin önündeki hareketli masaya çorbayı koydu ve elleriyle bir şeyler anlatmaya çalıştı. Saki hep küçük çocuk muamelesi görmekten bıkmış bir halde yanaklarını şişirdi.

''Kendim yiyebilirim abi. Ben çocuk değilim.''

Tsukasa efkarlanmış bir şekilde Saki'ye baktı ve kardeşinin yıllarının hastanede geçip gitmesine iç çekti. Sonra kardeşinin kısa süre içinde hastaneden çıkacağını hatırlayıp gülümsedi. Saki çorbasını içerken Tsukasa yanındaki koltuğa oturdu. Onun dünyası buydu işte. Kardeşi ve o... Anne ve babaları çoktan ölüp gitmişti. Bu yüzden tek sahip olduğu kişi kardeşiydi ve onu koruması için ne gerekiyorsa yapardı.

''Dışarıda gezmeme izin verdiler mi?''

Saki çoktan çorbasını bitirmiş,abisine meraklı gözlerle bakıyordu. Tsukasa başını evet anlamında salladı ve ayağa kalktı. Saki'nin ayakkabılarını, Saki'nin ulaşabileceği bir yere koydu.

''Ee abi, Nene ile işler nasıl gidiyor?''

Tsukasa,Nene'nin ismini duyar duymaz gözlerini kaçırdı. Bu konuda konuşmak onu hem üzüyor hem de endişelendiriyordu. Kapının aniden tıklatılmasıyla irkilip hemen kapıya doğru koştu. En azından Nene konusunda bir süre daha konuşmak zorunda kalmayacaktı. Kapının önünde nefes nefese kalmış bir şekilde Ena duruyordu. Kapı açılır açılmaz Tsukasa'nın omuzlarından tutundu ve Tsukasa'yı sarstı.

''Akito! Onu gördün mü?! Hiçbir yerde yok!''

Tsukasa sarsılma yüzünden şaşkın bir şekilde Ena'ya baktı. Sonra ne olduğunu anlamış gibi kapının önüne çıktı. Saki'ye birazdan dönerim bakışı atıp kapıyı kapattı. Ena telaşlı bir şekilde kapının önünde kendi kendine dolanıp olayı anlatmaya başladı.

''Dün hiçbir şey yoktu. Akito erkenden yatmaya gideceğini çünkü çok yorulduğunu söylemişti. Bu sabah odasından uzun süre çıkmadığını görünce endişelendim ve kapısını tıkladım,ona seslendim ama hiçbir yanıt gelmedi. Akito ağır uykusu olan birisi değil ve benim seslenmelerime uyanması gerektiğini düşünüp daha çok endişelendim. Bu yüzden odanın kapısını bir toka yardımıyla açtım. Ama odada kimse yoktu!''

Ena nefes almak için duraksayıp konuşmasına devam etti.

''Ve tüm binayı aradım ama hiçbir yerde yok!''

Tsukasa endişeli bir şekilde yutkundu. O çocukta bir şeylerin olduğunu hissetmişti. Ama şimdi bunun sırası değildi ve bunu KAITO'ya bildirmeleri gerekiyordu. Ena'ya gidelim anlamında başını yana yatırdı. Birlikte eğitmenlerin olduğu binaya yol aldılar.

☆☆☆

Hisler birbirine karışıp bir şekilde uyum sağlamaya başlamıştı ama Rui hala kendinde konuşucak gücü bulamamıştı. Uzun zamandır hoşlandığı kişi ona kendisinden hoşlandığını söylemişti. O an hissetiği huzur hiçbir şeyle kıyaslanamazdı bu yüzden Nene'yle bir süre daha bakışmaya devam etti. Nene'yle aralarındaki kimya hem kendi aralarında hem de dışarıdan bariz bir şekilde belli oluyordu. İkisi de bunu çok iyi biliyordu ama sözlerin ifade edilmesinin o hissi yaşamaktan daha zor olduğunu çoğu insan bildirdi. Rui de bunu biliyordu ve Nene'nin içine kapanıklılığına rağmen bu cesareti alıp ona açılması onu bir şekilde gururlandırmıştı.

''Nene...''

Rui duygulu gözlerle Nene'ye baktı.

''Ben de senden hoşlanıyorum.''

Nene'nin göz bebekleri yavaşça büyüdü ve Rui'ye mutlu bir şekilde baktı. Hislerinin kabul edilmesi kalbinde kesinlikle sakin bir etki bırakmamıştı ama yine de bir şekilde Rui gibi o da huzurlu hissediyordu. Rui aralarında bir el kadar mesafe kalana kadar Nene'ye yaklaştı. O an ikisinin de neyi istediği oldukça barizdi. Rui hafifçe Nene'ye eğildi ve belinden tuttu.

''Eğer izin verirsen...''

Nene kafasını sallayıp onaylayınca Rui diğer elini de Nene'nin çenesinden nazikçe tutup Nene'yi öptü. Dudaklarının birleşmesi Nene'nin vücudunda bir su akışı hissetmesine sebep oldu. Bu su onun vücudunu ele geçirmiyordu ve sadece Nene'nin kan akışıyla uyum sağlıyordu. Nene bunun Rui'nin elementinden kaynaklı olduğunu düşündü.

Rui ve Nene'nin dudakları birbirinden ayrılınca birbirlerine baktılar. Rui hafifçe sırıttı.

''Bunca zamandır tuhaf davranmanın sebebi bana hislerini açmak hakkındaki endişelerinden dolayı mıydı?''

''Yani evet.''

''Yine de bu cesareti buldun ve şimdi bir arkadaştan daha fazlası olduk.''

Nene utandığını belli etmemek için yüzünü çevirdi.

''Evet,sanırım...''

''Bununla nasıl başa çıkacağımı bilmiyorum. Kendimi çok mutlu hisse-''

Rui kafasına çarpan sert cisim yüzünden konuşmasını devam ettiremedi ve hafif yana savruldu. Kafasına vuran şeyin ne olduğuna bakınca tahmin ettiği gibi bir tahta parçası olduğunu gördü. Kurduğu düzenek kontrolden çıkmıştı ve düzeneğin içindeki tahtalar etrafa savruluyordu. Nene Rui'ye bunu nası becerdiğini sorgular bir şekilde bakarken Rui düzeneğindeki tahtaları kurtarmak için düzeneğe doğru koştu. Kafasına başka bir tahta gelmesi sonucu Nene de Rui'nin yanına geldi ve Rui'nin yarattığı bu absürt düzeneği kontrolleri altına almaya çalıştılar. Fakat bu sandıklarından daha çetrefilli olacaktı.

☆☆☆

Mafuyu, yüzünün bir kısmı dışında her yerini kapatmış bir şekilde kalabalığa karışmıştı. Birçok insanın dikkatini çekebileceği düşünülebilirdi ama Korilth'deki çoğu falcı onun gibi giyiniyordu. Bu yüzden fazla şüphe çekmeden istediği bara girebilmişti ve barda oturup hedefinin bara gelmesini bekliyordu. Bir süredir gözüne batan bir kadın vardı ve onu daha önce kendi ülkesinde gördüğüne yemin edebilirdi. Bu da takip ettiği kadının kendisi gibi bir istihbaratçı olduğunu kanıtlıyordu. Korilth'in Anorya'yı yok etme planlarını fark ettiğinden beri istihbaratçılar konusunda dikkatli davranmaya başlamıştı. Savaşçıların savunma planlarının bile ele geçmesi çok risk taşıyordu. Hele ki hala kendini toparlayamamış bir ülke olarak iç tarafta olan işlerin dışarı yansıtılmaması gerekiyordu. Bu yüzden de Mafuyu o gün bir ağaç kovuğunda yatmak zorunda bile olsa iş başındaydı. Korilth'in türlü kasabalarını gezip bir sürü bilgi topluyordu. Tabi bunu yaparken kılık değiştirmeyi de ihmal etmiyordu. Çünkü herhangi bir yerde varlığının şüphe çekmesi bunun diğer kasabalara da yayılmasına sebep olabilirdi. Böyle bir durumda da aynı görünüşte kalmak akıl karı bir iş değildi. Yine de bazen bu uyum sağlama işleri Mafuyu'nun canını sıkıyordu ve çok fazla tetikte kaldığı zamanlar uykusunu alamadığı da oluyordu. İşte o an da o zamanlardan bir tanesiydi.

Mafuyu yorgun bir şekilde kafasının ağırlığına verirken barın kapısından kısa ve kahverengi saçlı kadın içeri girdi. Mafuyu hemen ayıldı ve kadının nereye oturacağını saptamaya çalıştı. Uzak bir yere de otursa yakın bir yere de otursa yine de onları kullanacaktı. Şansına kadın yanına oturdu. Mafuyu fazla farkettirmeden yavaşça eğilerek kolunu oturduğu koltuğun altına doğru uzattı. Yılan ne yapması gerektiğini anlamış gibi Mafuyu'nun pelerinin kolundan koltuğun altına hızla girdi. Mafuyu bir şey olmamış gibi doğrulurken yılan koltuğun altında kadına doğru ilerliyordu. Yılan koltuğun altında istediği yere varınca yavaşça kendisini çıkarmaya başladı ve kısa saçlı kadının açık bacaklarına doğru açgözlü bir şekilde tısladı. Yılanın tıslamasıyla ikiye ayrılması bir oldu. Mafuyu şaşırmış bir şekilde ölmüş yılanına bakarken uzun ve açık mavi saçlı kız yılanın baş kısmını kılıca batırıp istihbaratçı kadına gösterdi.

''MEIKO-san biraz daha dikkatli olmalısınız.''

Umarım beğenmişsinizdir. Oy verirseniz çok sevinirim 💕

Kopartılması Gereken Bağlar (Akitoya)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin