0.3

31 12 11
                                    

İlahi Bakış Açısı;

" Sıraya geçin hepiniz! "

Sıraya ilk geçen kişi Jeongin olmuştu, zaten tanışmış olan dörtlü ise yerlerinden kalkıp yavaşça sıraya girdi.

Minho'nun diğerlerini biraz gerdiğini fark eden Yüzbaşı Bang Chan öne geçerek sözü devralmayı seçti.

" Öncelikle birkaç evrak doldurmamız gerekiyor, sizi tek tek çağıracağız. "

Chan, gözlerini Minho'ya çevirdi. Bu sırada Minho kimi ilk olarak çağırmaları gerektiğini düşünüyordu. Aslında bu bekleyiş fazla uzun sürmemişti de.

" Han Jisung, ilk sen geliyorsun. "

Jisung tam bir adım atacakken Hyunjin'in konuşmasıyla durup ona dönmüştü.

" Jisung ha? "

" Ne diyorsun lan!? "

Jisung'un sesi olması gerekenden biraz daha kısıktı, saçma sapan birşey yaşamak istemezdi sonuçta.

Hyunjin diyeceği şey konusunda biraz tereddüte düşse de başını Jisung'a yaklaştırarak kısık sesle konuşmuştu.

" Orospu adı gibi adın varmış Jis. "

Hyunjin'in gülerek söylediği şeyi Felix'de duymuştu, ama bu düşmanlığın sebebine dair bir bilgisi yoktu. Ortada bir düşmanlık da yoktu ki zaten.

Ama Jisung'un iyi biri olduğuna kanaat getirerek başına bela almaması adına öfkeli olan çocuğun kolunu tutarak gözleriyle arkadaki ikiliyi işaret etmişti.

" Sakin ol.. "

Jisung, Felix'e bakıp kafasını sallamıştı. Daha sonra tekrar Hyunjin'e dönerek mırıldandı.

" Yokluktan tecrüben oldu galiba Hyun. "

Bu sefer gülen kişi Felix olmuştu, Jisung ise mor saçlıya göz kırpıp kapıya doğru ilerledi.

Onu götürmek için bekleyen askerin yanına gitti ve birlikte yürümeye başladılar.

Koridorun sonundaki odaya vardıklarında yanındaki asker kapıyı tıklayarak içeri girmişti. O içeride birşeyler konuşurken Jisung göz devirmişti.

Asker dışarı çıktıktan sonra ona girmesi için işaret vermişti. Jisung sallana sallana içeriye yürürken içinden söylenmeyi de ihmal etmiyordu.

Jisung hep böyleydi, hiçbir şey umrunda olmazdı. İsterse karşısına Binbaşı getirsinler, gerçi o zaman belki saygı konusunu düşünebilirdi.. ama belki.

İçeride büyük bir masa vardı, Chan ve Minho yanyana oturmuş ona bakıyordu. Birkaç adım atarak masanın tam önüne gelmişti.

Oturması için gelen işaretle önündeki sandalyeye bıraktı kendini. O kadar da saygısız değildi yani, en azından canına susamadı.

" Silah kullanmayı biliyor musun
Jisung? "

Chan'ın sorusuyla gözlerini ona çevirmişti, ardından başını sallayıp konuştu.

" Maalesef biliyorum. "

'Maalesef' detayı dikkat çekse de üstünde durmak yerine devam etmeyi seçmişlerdi. Bu sefer Minho konuştu.

" Sabıka kaydın yok? En azından yakın zamana ait. "

" Olması mı lazımdı? "

" Silah kullanmayı neden ve nasıl öğrendin Han? "

Geçiştirildiğini hissetmek Jisung'u sinirlendirse de elinden birşey gelmiyordu. Karşısındaki Hyunjin olsaydı yumruğu yapıştırabilirdi gerçi..

" Neden sorusunu yok sayıyorum, çok bariz. Bilmiyen varsa o sorunludur. "

Chan, Jisung'un kelimeleri karşısında sinirden olduğu belli olacak şekilde gülerek kafasını salladı.

" Nasıl öğrendin peki? "

Genç oğlan gözlerini devirerek arkasına yaslanmıştı.

" Babam öğretmişti. "

" Baban bir polismiş? "

Minho'dan gelen sorgulayıcı bakışlara karşı kafasını sallamakla yetinmişti.

" Ölümünü hiç sorgulamadın mı
cidden? "

" Ne diye sorgulayacaktım ki? "

" Babanın düşmanları çok fazlaydı Jisung, ölümü sana şüpheli gelmemiş olamaz. "

Jisung, bir süre sessizleşerek düşünmeye başladı. Evet belkide Komutan Lee haklıydı, ve Jisung bunun her zaman farkındaydı da.

Ama bilmedikleri birşey de vardı,
Jisung bencildi, babası umrunda olmayacak kadar bencil..

" Benim hakkımda bilmediğiniz çok şey var efendim.. "

Chan aradaki gerginlikle birlikte tek kaşını kaldırarak gözlerini Minho'ya çevirmişti.

" Ne gibi Han? Bütün bilgilerin elimin altında değil mi sanıyorsun? "

Minho'nun alaylı sesi Jisung'u güldürmüştü.

" Bilakis efendim. Siz beni sadece hukuki yönden tanıyorsunuz. "

" Açık ol! "

" Demek istediğim elbette elinizdeki dosyalar hayatımın büyük bir bölümü.. "

Sandalyesine biraz daha rahat kurularak gevşekçe yaptığı konuşmasına devam etti.

" Ama benim ailemin ölümüne göz yumacak kadar gamsız olduğumu bilmiyorsunuz. "

" Ne? "

Chan duydukları karşısında sersemlemişti resmen, önündeki çocuk çok saf görünüyordu ama öyle olmadığını hemen belli etmişti.

" Para uğruna yapamayacağım şey yok efendim, bence siz detaylara
takılmayın. "

Jisung, önce önüne gelen saçları geriye attı, daha sonra ise dilini dudağında gezdirerek kuruyan dudaklarını ıslattı.

Bu sırada önündeki kahve harelerin hiç ayrılmadan onun üstünde dolaşması çok ta umrunda değildi.

Gözlerini tekrar önündeki ikiliye çevirip konuşmaya devam etti genç oğlan.

" Sonuçta bir karşılık alamayacaksam burada olmamın ne anlamı var ki? "

" Birçok insanın hayatını kurtarmak sana cazip gelmiyor mu? "

Dilini damağına vurarak olumsuz bir ses çıkarmayı seçmişti bu sefer.

" Hayır, bana ne katkıları var ki? "

" Cidden bencilsin.. "

Mırıltı gibi çıkan ses dudaklarının iki yana doğru kıvrılmasına neden olmuştu Jisung'un.

Burada geçireceği günler eğlenceli olacağa benziyordu..

" Her neyse, imza at. "

" Ne kadar alacağım acaba Bay Lee? "

" Ne istiyorsan alırsın, at şu imzayı! "

Kağıdı önüne çekip konuştu.

" Çok kabasınız efendim. "

Son derece havalı gözüken imzasını attıktan sonra kağıdı ittirerek tekrar ağzını araladı.

" Buyrun. "

Trip atar gibi konuşup odayı terk eden genç, arkasında iki şaşkın yüzü bırakarak geldiği yönde ilerlemeye başladı.

Minho, Chan'ın bu olayı binlerce kez yüzüne vurup dalga geçiceğini bildiği için onu bu duruma düşüren çocuğu aklının bir kenarına yazmıştı çoktan.

***

Devam edecek..

ÖLÜM GEÇİDİ [MinSung] -BEKLEMEDE-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin