0.9

61 6 4
                                    

Minho:
Dün Jisung ile vaka üzerinde baya çalışmıştık. Vaka üzerinde çalışırken aklıma birsürü soru takılmıştı. Changbin Jeongin'i pembe saçlı adam olarak gördüyse o neden Soyeon ile konuşuyordu. Bu büyük bir soruydu. Jisung ile bunu çözmek için uğraşsakta birşeyler bulamamıştık. Ama eminim parçalar yerine yavaş yavaş oturacaktır. Sonuçta kusursuz cinayet diye birşey yoktur. Katil her zaman küçükte olsa bir açık verir. Dedektiflerin ise bu açığı bulması gerekir.

Jisung:
Merkeze geldiğimde herkes her zamanki gibi oturmuş çalışıyordu. Son zamanlarda birsürü olay yaşamıştık. Ama nedense herkes hiçbir şey olmamış gibi çalışıyordu. Güler yüz ile...
Minho daha merkeze gelmemişti. O her yere tam saatinde gelirdi. Dakikti. Erken veya geç gelmezdi. Tam saatinde, olması gereken yerde olurdu. Ben ise ya geç ya da erken gelirdim. Asla dakik değildim. Benim için en iyi seçenek erken gelmek olurdu. Zıt kutuplar birbirini çeker değil mi? Bizde Minho ile öyleyiz işte. Sadece birinin bir adım atması yeterlidir. Aşk için. Arkadaştan öte olmak için. O adımı ben atabilir miydim? Deneyecektim.

Minho:
Merkeze gitmek için 30 dakika içinde evimden çıkacaktım. Acaba evden erken çıkıp Jisung'a kahve mi alsam? Onun en sevdiği kahve ne acaba? Sormalı mıyım? Soracağım.

Telefon çalıyor...

Minho:
Alo? Jisung?

Jisung:
Efendim Minho?
Ne oldu?
Bu sefer erken
mi geliyorsun yoksa?

Minho:
Hayır. Ama gelmeden önce kahve alacağım.
En sevdiğin kahve
nedir diye soracaktım.
Sevmediğin birşey alırsam içemezsin değil mi?

Jisung:
Evet.
En sevdiğim kahve Americano.
Alıp gel hemen.
Şimdiden teşekkürler.

Minho:
Rica ederim...

Pat! Pat! Pat!
"Ne oluyor öyle?!"
Jisung ile olan konuşmam yarıda kalmıştı.
Bu seste neydi?
Jisung bunu duymuş olmalı ki "İyi misin?" diye endişe ile sordu. "O ses neydi?"
"Bilmiyorum." "Hemen gidip bakacağım." dedim ve telefonu acele ile kapatarak evden çıktım.

Evin kapısı açtığımda evimin önünden polis arabaları geçiyordu. Sol tarafa gidiyorlardı. Bende hemen arabama binip polisleri takip etmeye başladım. Gittikleri yer evimden çok uzakta değildi. Hatta baya yakındı. Duyduğum sesler oradan geliyordu. Anlamştım. Polis arabaları durunca bende durdum. Arabadan indim. Arabadan indiğim sırada Jisung geldi. "Ne haltlar oluyor burada böyle?" diyerek arabanın kapısını sertçe kapattı. Ağzından küfürler savurmaya başladı ve şirin bir şekilde dudaklarını büzerken bana doğru geldi.
Onu bu şekilde görünce kıkırdamadan edemedim. Bunu gören Jisung bana "Ne oldu? Komik birşey mi var?" diyerek azarladı. Bende "Hayır. Kızma hemen." "Çok şirin görünüyordun. O yüzden güldüm kusura bakma." dedim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Arkamı döndüğümde her zamanki gibi yeniden bir ceset ve üzerinde duran sarı gülü gördüm.
Jisung'da bunu görmüştü ve ağzı hafifçe açık bir şekilde üzgünce bakmaya başladı. Bu şekildede şirindi ama bunu düşünmenin sırası değildi. Önümde bir ceset ve onun arkasında hiç acıması olmayan bir katil vardı.

Polislerin bazıları arabadan yeni inmiş bazıları da arabanın bagajından bazı eşyalar almaya çalışıyorlardı. Jisung ile ben cesedin yanına doğru gitmeye başladık. Cesedin yüzü kanlar içindeyken tanıması zordu ama biraz daha yakınlaşınca kim olduğunu anladım.

O kişi. Yeji'ydi.

Yeji'nin yüzünü görmek beni şoke etmişti. Neden o? Demek ki birşey öğrenmişti. Birşey biliyordu. Bizim bilmediğimiz birşey.
Yeji'nin ölümünün şokunu atlatmaya çalışırken omzumdan giren bıçak ile irkildim. Omzum sanki yanıyordu. Çok kötü bir histi bu. Daha önce fazla yaşadığım, unutamadığım acı anıları hatırlatıyordu bana. Jeongin'in ölümü gibi mesela. Sanki o zamanda bunu hissetmiştim. Jeongin'i kurtaramadığım gerçeğinin acı hisi.

Omzuma giren bıçağın acısını hissetmemeye çalıştım. Biraz sonra beni bıçaklayan kişi bıçağı bedenimden çıkardı ve yere düşmeme izin verdi. Dizlerimin üstüne düştüğümde acı hissetmedim. Omzumdaki yaranın acısı düşmenin acısını bastırıyordu.
Ben bir dedektiftim ve bu yüzden bu acıya dayanabilirdim. Sanki hiçbir şey olmamış gibi beni bıçaklayan adamın önünde hızlıca yerden kalktım. Adam benim sanki yaralanmamışım gibi yerden kalkmama şaşırmış duruyordu. İşte bu yüz ifadesini çok seviyordum. Umutsuzluk, çaresizlik, pişmanlık ve korku...

Belimde duran silahı hemen elime aldım ve adama doğru tutarak ateş ettim. Adam sonra son bir nefes verdi ve yere düştü. Yerler kan olmuştu. Sanki yere milyonlarca kırmızı boya dökülmüştü.

Sonra arkamda bir gölge gördüm. Hemen arkamı dönüp ateş ettim. O adamda diğer kişi ve Yeji gibi kırmızı boyalarla boyanmış, kanlarla süslenmiş bir şekilde yere yığıldı.

Arkamı döndüğümde Jisung'u gördüm. Bakır saçlı dedektif beni omzumdan bıçaklayan adamın cesedinin yanındaydı. Jisung adamın yanında sağlam bir şekilde ayakta durup "Bu planda yoktu." dedi ve ölen adamın kalbine sertçe bir bıçak fırlattı. Sonra sağ tarafına döndü ve iki kişiyi hiç ıskalamadan vurdu. Jisung her zaman ıskalardı. En az 1 kurşun. Ayrıca plan derken neyi kastediyordu. Jisung benden birşey mi saklıyordu? Hatta sadece benden değil bütün merkezdeki polislerden, belkide başkomiserden.

Soru sorar gözler ile Jisung'un yanıma gittim. Jisung hemen şirin haline büründü. Adamın kalbine sertçe bıçak atarkenki halinden eser yoktu. "Kimsin sen?" derken baya ciddiydim. Jisung "Senin bakır saçlı çocuğunum." dedi ciddiliğimi umursamaz bir şekilde.
Yerde duran bıçağı aldım ve sanki Jisung'a saplarcasına ileri atıldım. Ama saplamadım. Asla yapmazdım.
"KİMSİN SEN?" dediğimde Jisung gözlerini yumdu. Yeniden bağırdım. "KİMSİN! KİMSİN SEN!!!" Jisung yumduğu gözlerini açtığında gözündeki şeytanlığı görebiliyordum. Korkunçtu. Onu bu şekilde göreceğimi asla hayal etmezdim.
Elimdeki bıçağı saplar gibi sinir ve hayal kırıklığı ile kalbine doğru yönelttim. Jisung elimi tuttu ve "Hadi öldürsene." dedi. "Sevdiğini nasıl öldürebilirsin?" "Ben herşeyi senin için yaptım. Bütün herkesi bu yüzden öldürdüm." dediğinde elimdeki bıçağı tutacak gücüm kalmamıştı. Sarı gül katilinin kim olduğunu biliyordum artık. Jisung'tu. Katil, sarı gül katili Jisung'tu. Yıkılmıştım. Sevdiklerimi elimden alan kişi o muydu yani? Ve şimdide bütün bunları beni sevdiği için yaptığını söylüyordu. İnanılmaz. Bende onu seviyordum ama bunun için birkaç insanı öldürüp katil olmazdım.
Ben kanlarla kaplanmış yerde umutsuzca otururken Jisung ayağa kalktı. Üzgün ama hala şeytani bir bakış ile üzerime doğru yürümeye başladı. Birkaç adım atınca durdu. Hayal kırıklığı duygusu şeytaniliğini bastırmış gibiydi. Konuşmaya başladı. "Herşey senin içindi dedektif." dedi. "Sadece sen..." "Sadece ikimiz." "Katil olabilirim ama bu ikimizin arkadaştan daha fazlası olamayacağımız anlamına gelmez."
"Sen katilsin Jisung." dedim. "Sadece insanların bedenini kanlar içinde bırakıp öldüren bir katil değilsin, ayrıca benim duygularımı, hayallerimi öldüren bir katilsin."
Jisung "Hayır Minho. Anlamıyorsun. Ben sadece senin için yaptım hepsini." "Jeongin'i öldürmek istemedim ama zorundaydım." dedi.
"HAYIR ZORUNDA DEĞİLDİN!" "JEONGİN BENİM ARKADAŞIMDI. YEJI BENİM ARKADAŞIMDI. SOYEON BENİM ARKADAŞIMDI." "HEPSİNİ ELİMDEN ALDIN." "SEN BİR CANAVARSIN." dedim.

Jisung "HAYIR. KABULLENEMİYORUM İŞTE!" "SENİ SEVİYORUM MİNHO! NEDEN ANLAMIYORSUN.!" diyerek cevap verdi.
Ben "ANLAMIYORUM. EVET. DOĞRU. ÇÜNKÜ SEVDİKLERİMİ ALDIN ELİMDEN. HEPSİNİ. AMA SENİ SEVİYORUM JİSUNG." dediğimde Jisung "Peki o zaman. Polisler beni yakalamaya geliyor. Adamlarım onları durduruyor şuan ama yeterli değil. Sonsuza kadar gitmem gerek. Yok olmalıyım." dedi ...

Jisung cebinden bir silah çıkardı ve kafasına doğrulttu. Ne yaptığını anlamıştım. Birisini daha kaybedemezdim. "HAYIR. JİSUNG!" diye bağırdım ama herşey için çok geçti.

Kanlar içinde yatan sevdiğim. Onu kurtaramayan ben.

İşte sarı gül katili. Jisung. Sevdiğim. Her zaman seveceğim kişi.

Jisung kanlar içinde yerde yatıyordu. Onu kurtaramamıştım. Kendimi kurtaramadığım gibi.

Jisung'un kendisini vurduğu silahı gördüm ve hemen elime aldım. Kanlarla kırmızıya boyanmıştı. Son bir nefes verdim ve silahı kafama doğru getirdim. Tetiği çektim. Kendimi vurmadan önce Jisung'un beni duyması dileğiyle "Birazdan görüşeceğiz sevgilim. Mutlu olacağız. Sarı güllerden ve kanlardan uzak..." diyerek kurşunu kafama sıktım.

İşte benim ve bakır saçlı dedektifin sonu böyleydi.

Yellow Rose - MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin