ep6

364 40 3
                                    

Merhabalarrr.

İyi okumalar hepinize:)

***

Taehyung.

İnsanın içinde ölmüş olan duyguları canladırmak mümkünmüydü? Ölmüş diyordum ancak ben o duyguları tatmışmıydım ki? Mesela aşk, sevgi, şehvet, arzu ve tutku. Bunların yaşamışmıydım? Hayır. Hiç bir zaman hemde. Bu duyguların nasıl hissettirdiğini bile bilmiyordum ki ben. İnsan nasıl aşık olur, nasıl sever, nasıl bir insanı iliklerine kadar arzular. Bunların hiç birini hissetmemiştim bu güne kadar. Hayatımın bir kısmı acı çekerek diğer kısmı ise intikam duygusuyla yaşayarak geçmişti. Bazen ihtiyaçlarım yüzünden bir kaç kadınla birlikte olmuştum elbette. Ama onlar sadece alt tarafımın sızını dindiriyorlardı. Ancak kalbim, hiç bir zaman onun sızısını kimse dindirememişti. Cansız kalbimi kimse çarptırmamıştı. Sevgiye muhtaç olan saçlarımı kimse okşamamıştı mesela. Bir diğer yandan birlikte olduğum kadınların bir tanesine bile zerre ilgi duymuyor, onların hiç birine tutkuyla yaklaşmıyordum. Yaklaşamıyordum. İstediyim asla bu değildi.

Ancak bu düşündüklerimin aksini düşündürecek bir olay olmuştu. Onunla karşılaşmıştım. Yıllardır hissedemediyim duyguları bir kaç saatte bana tattıran insanla. Melek demeliydim belkide. Çünkü kimse böyle insanlık üstü güzelliye sahip olamazdı. Olmazdı.

Şimdi ise gözlerim yerinde durmadan sürekli etrafta geziniyordu. Kalabalığın arasında dolaşan hizmetlilere dikkat ettiğimde yine görememiştim onu. Onu arayan gözlerim yine hüsrana uğramıştı. Oysa burada çalıştığını söylemişti bana. Belkide ben göremiyordum onu. Ancak kendisini kalabalığın arasından bile farkederdim ben. Öyle bir güzelliyi görememem mümkün değildi ki.

Bu gün olmasa bile emindim onu göreceğimden. Bir kez bana o duyguları hissettiren birisinden böyle kolay vazgeçmeyecektim. Vazgeçemezdim.

Buraya geldiğimde ilk olarak çocukluğumda
çokça gittiğim o göle gitmiştim yine. Belkide saray duvarlarının içine haps olmadan önce buna ihtiyacım olduğunu düşünmüştüm. Şansıma da yüzmek için çıkardığım kiyafetlerim çalınmıştı. Ancak bu sırada gölün ön tarafını süsleyen lavanta çiçeklerinin arasında onu görmüştüm. Jungkooku. Kısa sürede hayran olduğum o çocuğu. Çiçeklerin arasında öyle güzel duruyordu ki, farkında olmadan dakikalarca onu izlemiştim suyun içinde. O an bu görüntüyü ömrüm boyunca unutmamayı dilemiştim. Bu an dursun ve ben onu saatlerce izleyeyim istemiştim. Üzerine giydiği beyaz saten gömleyiyle de bir meleyi andırdığını ilk o an düşünmüştüm. Saf bir güzelliyi vardı. Kimsede olamayacak derecede. Tapılacak kadar. Ressam olsaydım eğer, bu an benim için en değerli manzara olurdu kesinlikle.

Sonunda dikkatini çekmek için bağırmıştım ona doğru. Beni farketsin istemiştim. O da hiç düşünmeden koşarak gelmişti yanıma. Bana yardım etmek için çabalayışı o kadar hoşuma gitmişti ki. Anlatamam. Mutlu olmuştum. Küçük bir çocuk gibi. Belkide bunun farkında değildi. Olmasını da istemiyordum açıkçası. Bana acısın, beni güçsüz görsün istemiyordum.

Gölün kenarında oturduğumda yanıma oturmuştu hiç düşünmeden. Heyecanlanmıştım birine karşı. İlk defa.

Ona farkettirmeden yüzünü incelemiştim bir süre. Uzaktan gördüyüm görüntüsünden daha da güzeldi. Fazlasıyla. İpeksi siyah saçları, pürüssüz beyaz cildi, tatlı yanakları, dolgun pembe dudakları, kısa bir anlığına ne kadar keşfetmek istemiştim o dudaklarını. Öpmek istemiştim yanaklarından. Koklamak istemiştim mesela saçlarını. Kim bilir ne güzel kokusu vardır diye de geçirmiştim içimden. Hele utandığı için benden kaçırdığı gözleri. Keşke kaçırmasaydı gözlerini. Öyle bakmak istemiştim ki kahvelerine uzun süre.

CRÙEĹ ●Taekook●|bxb|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin