Bugün sınav haftasının son günüydü. Son sınav bittikten sonra sınıfça rahat bir nefes verdik. Okulun gözde sınıfydık. Ortaokul yıllarına kıyasla sınıfımı çok seviyordum. Onlarda beni seviyordur umarım.
Hoca sınav kağıtlarını toplayıp sınıftan çıkınca herkes kendi arasında konuşmaya başladı. Taehyung'un sınavı iyi geçmiş olacak ki gülümsüyordu.
"Seninki ile ara nasıl? Pek yazmıyor mu hala?"
Söylediği şey ile yüzüm düştü. İstemeden yapıyordu o sonuçta dimi? Onla güveniyordum.
"Demesene öyle ya. İsteyerek yapmıyor sonuçta. Hem yazmıyor değil az yazıyor sadece. Bende annem yüzünden öyle yapmıştım bir ara."
"Peki o ne yapmıştı? Ara vermek istemişti. Yanlış mı hatırlıyorum?"
Bunları gülümseyerek söylüyordu. Üzülmemi istemediği açıktı. Sanırım sadece arkadaşının üzülmesini istemiyordu ama o ne yaparsa yapsın vazgeçmeyeceğimi de biliyordu.
"Aklımı karıştırmasana Tae. Hem ne bekliyorsun? Ben de mi ara verelim diyeyim. Sadece kısa bir süreliğine pek yazamadı."
Son sözleri sinirli bir şekilde söylemiştim. Oda bunu fark etmiş olacak ki sustu. Jeongin'e her şekilde güveniyordum fakat onlar böyle konuşunca aklımda soru işareti kalmıyor değildi. Kafamı toparladım ve bu düşüncemden dolayı kendimden utandım. Onunhakkındanasılböyledüşünebilirim?
"Changbin,bak. Gerçekten üzülmeni istemiyorum dostum. Ara vermek istediğinde nasıl ağladığını hatırlamıyor musun? Ayrılmanı ben de istemiyorum. Onu çok seviyorsun. Normalde acı dolu bakan gözlerin sadece ondan bahsederken bile ışıl ışıl oluyor. Ama sen böyle yazmamazlık yapsaydın o ne yapardı? Düşünsene bir. Aklını karıştırmak istemiyorum. Sadece bunu bir düşün."
Söylediği soru ile daha önce söylediği tüm şeyler bir anda uçup gitti. Ben yapsaydım o ne yapardı? Düşüncesi bile bir anda kalbimi acıttı. Taehyung titrediğimi fark edince konuyu değiştirdi bir anda.
" 3. Soruyu ne yaptın?"
Ona teşekkür edercesine bir gülümseme sundum.
"Sadece yorum sorusuydu kolaydı bence."
....
Sınav haftasının son günüydü ve dolayısı ile tatile girecektik. Hocaya ısrar etmemiz ile son iki ders serbest bıraktı. Bu aralar çok mu boş ders vardı sanki. Çantamı toparladım ve bizimkiler ile sohbet etmek için ayağa kalkmak istedim. Fakat Tae kolumdan tuttu ve emir verircesine gözlerime baktı.
"Bu sefer kötü hissetmen seni kurtarmaz Changbin. Otur ve doğru düzgün konuşalım."
Sesli bir şekilde yutkundum ve tekrar sıraya oturdum.
"Anlat."
"Ne anlatayım?"
"Sorularımdan kaçma Changbin! Mesela ne konuşuyorsunuz onu anlat. Aranız iyimi konuşurken. Anlayamıyorum ki sadece fotoğrafını gördün. Nasıl böyle yoğun duygular hissediyorsun ki. Aşkına hayran kaldım resmen. Acaba o da seni seviyor mu?"
"Seviyor tabiki. Sevmese neden benimle olsun ki? Hem konuşurken de günümüzün nasıl geçtiğini anlatıyoruz. Ya! Sevgililerin nasıl konuştuğunu bilmez misin?"
Elimi tuttu güven vermek istercesine.
"Başka? Böyle olduğunu söyledin mi?"
O pek bir şey bilmiyordu hakkımda. Sadece ailemin biraz baskıcı olduğunu ve anksiyetem olduğunu sanıyordu.
"Nasılım ki? Baskıcı aile herkes de var. Ama... bazen hastalıklarından bahsediyorum. Abartıyor muyum Sence?"
Dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. Ama bu gülümsemede hiç duygu yoktu.
"Changbin. O senin sevgilin. Psikolog değil ki? Hem ona zarar vermiyor musun böyle?..."
Son söylediği şeyden sonra konuşmaya devam etti fakat ben onu dinlemedim. Sozleri beynimin içinde dönmeye başladı. Ona zarar veriyorum, ona zarar veriyorum, ona zarar veriyorum. Onunla tanıştığımdan beri konuşmalarımızı düşündüm. Sanki başta daha mutlu biriydi. Onu ben mi mutsuz ediyordum? Benimle tanışmasaydı daha mı iyi olurdu yani? Evet, bana çok iyi geliyordu. Fakat... Ben ona iyi geliyor muydum?
"Hey Changbin beni dinliyor musun? Diyorum ki kendini sorgula bir. Tatilden sonra konuşalım."
Olumlu mırıltılar çıkardım. Müdürün tatil konuşmasını dinledikten sonra eve gittim. Yol boyunca bunu düşündüm. Ona kötü geliyor olamazdım dimi? En iyisi lewis'e sormak. Ne diyeceğini, lafı nereye getireceğini gayet iyi biliyordum. İstediğim şey düşüncelerimin desteklenmesiydi galiba.
"Sen ne düşünüyorsun Lewis?"
Kısık bir kahkaha attı. Şimdi elime düştündercesine.
"Bence de Tae haklı. Hem o senin ne denli hasta olduğunu bilmiyor. Sen de aptal gibi her şeyi anlattın. Ya inanmadıysa? Salak olma Changbin. Gözlerini aç artık. Onu üzmekten başka bir şey yapmıyorsun."
Hakkıydı. Onu üzmekten ona kötü gelmekten başka bir şey yapmıyordum. Sorun bende miydi yani? Kesinlikle evet. Annemin yemeğe çağırması ile her ne kadar yemek istemesem de yemek masasına oturdum. Yemek yiyemedim ve bunu ilk defa annem de fark etti. Eskiden sadece ilgisini çekmek için yaptığım bu davranış zamanla gerçeğe dönmüştü.
"Changbin yetmeyeceksen odana git!"
Cevap vermeden odama gittim. Saate baktım. Jeongin'in okuldan gelmesine daha vardı. Uzandım ve ne yapacağımı düşündüm. Ona kötü geliyordum. Belki de o da böyle düşünüyordu? Sadece söylemek istemiyordu.
En iyi yol klasik olsa da kendimden soğutmaktı galiba. Ayrılmak istiyorum diyip çekip gidemezdim. Bana kızgın kalmasını istemiyordum. Kendimden soğutmak en iyi çözümdü. Ama nasılyapacağım? Nasıl yapacağımı düşündüm bir süre. Yarım saat sonra aklıma gelen fikir ile gözlerimi açtım.
Yapabilecek miyim? O kadar kötü kalpli miyim gerçekten? Jeongin için ise cevap evetti galiba. Düşündüğüm şey ile kendimden daha da çok iğrendim. Çok iğrençsin Changbin. Bu sefer düşünceler kazanmadı. Her ne kadar mide bulandırıcı gelse de deneyecektim. Onun hayatını ben mahvettim. Onu gözdençıkararak ödeyecektim.
En iyisi ayrılmak değildi belki de. Ama ona kötü geliyordum. O mutlu olacaksa benim mutsuz olmamın ne önemi vardı ki? Bıkkınlıkla telefonu aldım. Jeongin okuldan gelmişti. Onun bir daha olmayacağı düşüncesi kalbimi titretse bile bunu yapacaktım.
Ne de olsa sorunbende. Ne de olsa Jeongin'in mutlu olması paha biçilemez.
-
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.