Sabah baş ağrısı ile uyandım. Uzun süredir uyuyordum anlaşılan. Baş ucumda bana gülümseyen Chan'a baktım.
"Ne oldu?"
"Eline bak aptal."
Bandajlar ile sarılı olan elime baktım. İleri gitmişim galiba.
"Ne zamandır uyuyorum?"
"Yaklaşık altı saat. Kalkmayı düşünmüyorsun dimi. Bak bu kaslı kollarımla bile seni zor durdurdum."
Ufakça gülümsedim. Ne zaman kötü hissetsem Chan böyle şeyler yaparak beni güldürürdü. Kollarımla battaniyeyi sardım ve gözyaşlarımı yastığa damlattım. O şuan geri gelse kabul ederim. Bu kadar acizim. Ama ayrılmadık bile.
"Ben bir şeyler hazırlayacağım. Aç mısın?"
Uzun süredir yemek yemediğimi fark ettim. Cevap olarak sadece başımı salladım. Chan odadan çıkınca bir süre tavana baktım. Yaklaşık üç buçuk yıldır birlikteydik. Ve daha bir kaç kez buluştuk. Hayatımın en güzel anlarıydı. Bu mutluluktan mahrum kalmayı hiç düşünmüyordum. Ben Seo Changbin'im. O kadar kolay vazgeçmem.
Elinde tepsiyle gelen Felix'i görünce yatakta doğruldum. Chan işi ona kitlemişti anlaşılan. Yüzündeki çilleri ile çok tatlı görünüyordu. Özgüvensizliğinden dolayı sürekli kapatırdı çillerini.
"Çillerini kapatmamışsın?"
"Evet Chan kapatma dedi."
Çok aşıklardı. Chan'ın kimseye o kadar güzel baktığını hatırlamıyorum. Keşke bizde öyle olabilseydik. Felix tepsiyi önüme koydu. Çok aç hissediyordum ama midem bulanıyordu.
"Yemeden olmaz mı? Chan'a söylemesen?"
"Olmaz Changbin."
Yalvarır gözlerle ona baktım ama kabul etmedi. İkna etmek için kol kaslarıma dokundu.
"Bu kasların gitmesini istemezsin dimi? Daha 19 yaşında nasıl başardıysan bunu."
İç çekerek tepsiyi önüme çektim. Felix zorladığı için hepsini bitirdim. Biraz enerji topladığımı hissettim.
"Ellerin çok acıyor mu?"
"Biraz. Çok değil. Çok mu sinirliydim?"
"Hem de çok. Bu kadar sinir taşıdığını hiç bilmiyordum. Chan söylene söylene temizledi."
"O kadar mı ya? Bir anda kendimden geçmişim. Özür dilerim. Keşke Chan toplamasaydı. Yapardım ben."
Tepsiyi önümden çekti ve yanıma oturdu. Chan normalde bu tür şeyleri çok kıskanırdı ama kör göz bir aşık olduğumu bildiği için bir şey demiyordu.
"Changbin, bu senin suçun değildi. Hem yorgunsun nasıl temizleyecektin? Ve ayrıca... Güçlü durmaya çalışıyorsun ama kalbin çok zayıf. Duygularını bastırma."
Dolan gözlerim ile Felix'e baktım.
"Teşekkürler Felix. İyiki varsın."
Saçımı okşadı. Bu hareketin beni ne kadar güvende hissettirdiğini bilmeden. Güneş gibi parlayan çilleri ile gülümsedi ve tepsiyi alıp çıktı. Yine tek kaldım. Jeongin mesaj atmış mı diye bakmak istemiyordum. Ki büyük ihtimalle bir sürü mesaj atmıştı. Yarım saat önce uyanmama rağmen çok yorgun hissediyordum. Daha önce hiç bu kadar fazla uyuduğumu hatırlamıyorum. Yılların acısı çıkıyor heralde. Başımı yastığa koydum ve hiç bir şey düşünmeden derin bir uykuya daldım.
_____________
Gözlerimi açtığımda daha Güneş doğmamıştı. Bu kadar uyku bana bir yıl yeter artık. Boğazımın kuruduğunu hissediyordum. Bir bardak su içtim ve tekrar uzandım. Sürekli uyumak ya da uzanmak istiyordum. Kimse uyanmamıştı bu yüzden onları uyandırmadan 'dışarıdayım beni merak etmeyin' yazılı bir not bırakıp dışarı çıktım. Bu yorgunluğu üstümden atmalıyım. Bir kaç gündür üniversiteye gidiyordum. Korktuğum kadar zor değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
was born for him /jeongbin
Fanfic"ve ben sana doyamıyorum bebeğim, sen bana doyabiliyor musun?"