İKİNCİ BÖLÜM

4 0 0
                                    

Balamir’in boynundaki ize baktığım sırada Balamir’in dudaklarından bir şeyler dökülmüştü ama anlayamamıştım. Sonrasında tamamen karanlığa gömülmüştü. Balamir bayıldıktan beş dakika sonra ambulans gelmişti ve Balamir’i sedyeye yatırarak ambulansa geçmiştik. Arabaları ise kilitleyip yol kenarında bırakmıştım. Şimdi ise ameliyathanenin kapısının önünde sırtımı duvara yaslamış şekilde duruyordum.

Koridorda benden başka kimse yoktu. Yalnızdım.

Ellerimde Balamir’in kanı, paltomda Balamir’in kanı, yüzümde Balamir’in kanı öylece bekliyordum.

Cebimdeki Balamir’e ait telefonun melodisi kulağıma iliştiğinde elimi arkaya attım ve telefonu cebimden çıkararak arayan kişiye baktım.

Cihan arıyor...

Cihan. Bu isimde geçmişimde benimle olan bir isimdi. Hatta Balamir, Cihan, ben, üçümüz çok yakın üç arkadaştık. Cihan’ın babası öldüğünde Cihan annesi ile birlikte köye taşınmışlardı, Balamir ile ben yalnız kalmıştık. Telefondan bir süre görüntü konuşmaya devam etmiştik ama sonra Cihan numarasını değiştirmişti, bir daha ondan haber alamamıştık. Acaba Cihan ile Balamir yeniden bir araya gelmiş olabilirler miydi?

Ben düşüncelere dalarken telefon ikinci defa çalmaya başlamıştı. Telefonu açarak kulağıma götürdüm, keşke götürmeseydim.

“Lan! Oğlum neredesin sen kaç saattir?!” adam resmen bağırıyordu. Bu kadar bağırmasına ne gerek vardı?

“Beyefendi,” diye söze başladığımda karşı taraf sessizliğe gömüldü ardından fısıltılı sesi duyuldu.

“Konuşan bir kadın, Balamir’in kadınla ne işi olur?” acaba duymadığımı falan mı sanıyordu bu şekilde konuşarak.

“Kadınla işi yok zaten.” dedim, duyduğumu belli etmek için.

“Lan oğlum neden uyarmıyorsun, duymuş beni,” dedi ardından boğazını temizleyerek devam etti. “Kusura bakmayın bir an şaşırdım telefonu kadın açınca. Balamir nerede?” diye sordu. Sonunda asıl konuya girmiş bulunmaktayız.

“Ameliyatta şu an kendisi.” dediğimde karşı tarafta bir hareketlenme oldu. Kapının açılma kapanma sesi önce kulaklarıma doldu ardından başka bir kapı kapandı. Galiba son kapanan araba kapısıydı. Olduğumuz hastanenin adresini verdikten sonra telefonu kapattım ve cebime geri koyarak elimdeki kabanı solumda kalan çöp kovasının içine attım, uzun koridordan geçerek kadınlar tuvaletine girdim.

Aynada kendimle göz göze geldiğimde yüzümü buruşturdum. Yüzüm kan içindeydi ve dışarıda yağan yağmur yüzünden kan hep akmıştı, kötü duruyordu. Suyu açarak ellerimdeki kanı akıttım, elime sabun sıkarak güzelce ellerimi yıkadım ve elimdeki sabundan da kurtuldum. Elime tekrar sabun sıktım, köpürttüm, öne doğru eğilerek gözlerimi kapattım ve yüzümü güzelce sabunlayıp temiz suyla duruladım. Az önceki kötü görüntüden eser kalmamıştı. Üzerimdeki kıyafetler siyah olduğu için kan lekeleri çok fazla belli olmuyordu o yüzden sıkıntı etmedim. Başımdaki ıslak bereyi çıkararak çöp kovasına attım ve bileğimdeki lacivert tokayla kalçalarıma kadar uzanan kumral saçlarımı yukarıdan sıkıca at kuyruğu yaptım. Yeşil gözlerimin etrafı kan çanağı olmuştu ağlamaktan.

Kapının kenarındaki peçetelikten üç tane peçete alarak önce ellerimi kuruladım ardından yüzümdeki sulardan kurtuldum. Peçeteyi top hâline getirerek çöp kovasına attım ve tuvaletten çıkarak az önceki yerime geri döndüm, beklemeye başladım.

🍁

Oturduğum yerde dirseklerimi dizlerime bastırarak öne doğru eğilmiş şekilde boş gözlerle zemini inceliyordum.

KARANLIK GECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin