0.2

302 31 5
                                    

Cenk: (Bu mesaj silindi)

Anıl: Ne yazdın lan? [09:43]

Cenk: Yanlışlıkla sana yazmışım. Başkasına yazacaktım aga kusura bakma.

Anıl: Yok sıkıntı değil. Bugün geliyorsun bana değil mi?

Cenk: Geliyorum bir şey konuşmamız gerek.

Anıl: Germe lan ortamı, ne konuşmamız gerek?

Cenk: Geldiğimde konuşuruz gitmem gerek şimdi.

Anıl: Öyle olsun bakalım.

Cenk iki gündür biraz garip davranıyordu. Neyse derdi bugün konuşurduk. Daha fazla düşünmedim üstüne.

Yatağımdan kalkıp elimi yüzümü yıkamaya gittim. Krallar gibi bir kahvaltı hazırlayacaktım kendime. Pijamalarımı çıkartıp üstüme beyaz bir tişört ve gri bir şort giydim.

Gidip fırından simit falan alacaktım. Ayakkabılarımı giyip evden çıktım ve fırına doğru yola koyuldum. Fırın Cenk'in evinin yan binasındaydı.

Cenk ile çocukluktan beri arkadaştık. Ailelerimiz tanıştığı için biz de zorla arkadaş olmuştuk başta.

Aynı mahalledeydik (ki hala daha farklı bir mahallede, aynı mahalledeyiz) sokakta beraber oyun oynar, salçalı ekmek falan yerdik.

İkimiz de aile bakımından çok şanslıydık. Gayet mutlu huzurlu ailelerde büyümüştük. Üniversite için aynı şehri yazmıştık ve ikimiz de tutturmuştuk.

Başta ev arkadaşı olarak geldik ama Cenk kızlarla "rahat" takılamadığı için ayrı eve çıkmak istedi. Kabul ettim ve Cenk'e aynı mahallede bir ev bulduk. Çok bir eşyası yoktu zaten, hemen taşındı yeni evine. Okul bitince de burada kalmaya devam ettik.

Tiyatro ile uğraşıyorduk ama şu an bir programımız yoktu. Boştaydık anlayacağınız.

Cenk daha sessiz ama aynı zamanda daha sosyal biriydi. Çevresi çok genişti ve herkes tarafından sevilirdi.

Ben daha yaramaz olan çocuktum. Küçüklüğümüzden beri bu böyleydi. O beni dizginler, ben onu kudurturdum. Öyle böyle büyüdük ve bir şekilde arkadaş kalmaya devam ettik.

Fırına girdiğimde Cenk de bir şeyler alıyordu.

"Oo naber lan gönlümün efendisi?"

"İyi Anıl'ım senden naber?"

"Kahvaltıya bir şeyler almaya geldim. Süper bir kahvaltı hazırlayacam kendime."

"Kahvaltı senden o zaman, sana gidiyoruz."

"Hayır!"

"Hayır mı? Ne oldu lan hayırdır, adam mı öldürdün?"

"Yok ondan değil. Evim çok şey, dağınık."

"Ulan kaç yıldır içli dışlıyız, ne yapayım dağınıksa?"

"Olmaz. Şey yapalım... Senin evde yapalım kahvaltıyı. Nasıl fikir?"

"Sen hazırlayacaksan bana mekan fark etmiyor. Evde her şey var mutfağa gir takıl bir şekilde."

"Tamam süper. Hadi aldıysan gidelim"

Cenk başını sallayarak fırından çıktı. Onu takip ederken sıçıp sıvadığımın farkındaydım. Ama süsleri şimdi göremezdi. Eğer sürprizi bozsaydım Emir'in dilinden kurtulamazdım.

Asansöre binip dördüncü kata çıktık. Cenk elindeki poşetleri benim elime sıkıştırıp kapıyı açtı ve içeriye girdik.

Elimdeki poşetlerle mutfağa girdim ve tezgahın altındaki çekmeceden kendime bir önlük çıkarttım. Bağlamaya çalışırken arkamdan bi gülme sesi geldi.

Arkama dönüp baktığımda Cenk gayet komik bir şey görmüş gibi kahkaha atıyordu.

"Lan, ne gülüyorsun?"

"İki saattir bağlamaya çalışmana gülüyorum. Bu gidişle aç kalacağız bu sabah."

"Mal gibi güleceğine gel de yardım et. Bağla şunun ipini."

Bu dediğimle Cenk, yerinde kıpırdanıp bana doğru gelmeye başladı.

"Lan hızlı gelsene, ne o öyle ısıracağım sanki."

Cenk kollarımdan tutup beni çevirdi ve önlüğün iplerini kavradı. İnce beyaz tişörtümün üstünden belimi iyice sıkarak ipleri bağladı.

Bunu yaparken biraz fazla yakındı. Şu an evli çiftler gibi salak bir durumun içindeydik.

"Dayaman bittiyse çekil, kahvaltıyı hazırlayacağım."

"Ne dayaması oğlum. İplerini düzgün tutabilmek için şey ettiydim."

"Tamam Cenk sus. Tabakları çıkart, koy masaya. Bir işe yara bari."

Cenk masaya tabakları yerleştirdikten sonra içeriye gitti ve mutfağı bana bıraktı.

Önce mis gibi bir omlet çırptım. Daha sonra ekmekleri ve simitleri tavada ısıttım. Masaya, buzdolabından kahvaltılıkları da çıkarınca masa hazırdı.

Daha ne olsun canım aşçı değiliz burada.

"Cenk gel, kahvaltı hazır!"

"Geliyorum Anıl'ım."

Cenk bana hep Anıl'ım derdi. Çocukluğumuzdan beri hep Anıl'ım derdi. Hiç bir zaman bir anlam ya da herhangi bir niyet aramadık bu sözcüklerde. Ben onun Anıl'ıydım, o benim gönlümün efendisi.

"Lan Anıl, ne güzel evli çiftler gibi olduk böyle. Yine mi ev arkadaşı olsak?"

"Bak oğlum, ne evli çifti lan, bak boğarım seni!"

"Lan relax! Sanki ırzına geçtik. Tamam demedim bir şey."

Bu konuşmadan sonra, Cenk'in hazırladığım kahvaltıyı övmesi dışında bir konuşma geçmedi. Sessiz sakin bir şekilde, evli çiftler gibi kahvaltımızı yaptık.

arguement | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin