0.3

293 29 2
                                    

Cenk'in evinde kahvaltıyı yaptıktan sonra, akşama doğru bize geleceğinden emin olup evinden çıktım.

Bugün Cenk'in doğum günüydü. Hayatımın yaklaşık on sekiz yıllık dönemini birlikte geçirdiğim, kardeşimden de öte, can parçamın doğum günüydü.

Cenk ile hiç kavga etmezdik. Sadece ufak tartışmalarla kapanırdı her konu. Ben hep alttan alırdım. Çünkü ömrümün bir parçasını kırmaya hiç niyetim yoktu.

Evime girdikten sonra, oturma odasına şöyle bir baktım. Her yer sarılarla süslenmiş, duvarda kocaman iyi ki doğdun süsleri. Her şey istediğim gibiydi.

Banyoya doğru ilerleyip kendimi akşama hazırlamaya başladım. Hızlı bir duş aldım, sakallarımı kestim, kaşlarımı da hallettikten sonra odama girdim.

Komodinin üstünde duran hediye kutusuna baktım. İlk kez onun için komik değil de anlamlı bir hediye almak istemiştim. Kutuyu elime alıp düşüncelere daldım.

Benim için çok önemli, ama büyük ihtimalle onun hatırlamayacağı bir şeydi. Kutuyu geri yerine bırakırken dolabımın önüne geçip kapağını açtım.

Sarı bol bir tişört, altına da siyah bir baggy pantolon giyecektim. Kışın olsa şu kombine tişört yerine hoodie ne çok yakışırdı. Dolabın üst rafında duran hoodielerden gözlerimi ayırıp, parfümümü ve deodorantımı kullandım.

Bugün ayrı bir özenmek istiyordum. Neden olduğunu pek düşünmedim. Çünkü ben de bilmiyordum.

İşlerimi hallettiğimde Emir aradı.

"Anıl ben pastayı aldım. Hediyemle beraber sana bırakacağım."

"Lan ne oldu, o sesin ne öyle?"

"Babam kaza yapmış, öyle pek ağır bir şey değil. Ama hastaneye kaldırmışlar. Yanına gitsem iyi olur diye düşündüm."

"Geçmiş olsun kardeşim, eve çıktığında ziyarete gelirim amcamı. Bir şey lazım olursa arıyorsun bak beni!"

"Tamam Anıl, çok sağol. Hadi ben geldim oldum kapatıyorum."

"Tamamdır hadi bekliyorum."

Telefonu kapattığımda koltuğa oturup, başımı ellerim arasına aldım. Her şey tıkırında giderken birden bozulmuştu.

Emir'in babası hastanedeydi, Cenk'in doğum gününü tek kutlayacaktık. Ben Emir'in yanına gitmemiştim. Acaba ayıp olmuş muydu. Bütün bunları düşünürken zil çaldı.

Kalkıp kapıya gittim, gelen Emir'di.

"Emir bak gelemiyorum ama ayıp olmaz dimi lan? Kendimi yiyorum resmen seninle konuştuğumuzdan beri."

"Saçmalama oğlum. Babam çok iyiymiş, sadece kolunda bir çatlak mı kırık mı ne varmış. İyi yani çok şükür, dert edinme. Ben sonra Cenk'le konuşur, kutlarım doğum gününü."

"Çok sağol lan Emir. Götünü yerim senin, gel buraya."

Emir'i kendime çekip sıkı sıkı sarıldım. Emir ile üniversitede tanışmıştık. O da bizim gibi tiyatroyla ilgileniyor ve genelde üçlü olarak takılıyoruz.

Her ne kadar onunla sonradan tanışsak da, ne Cenk ne de ben Emir'i birbirimizden eksik seviyorduk. Çok yakın üç dost gibiydik.

Emir pastayı ve hediyesini verdikten sonra gitti. Ben de onu uğurladıktan sonra kapıyı kapatıp, pastayı mutfağa götürdüm.

Üstüne mumları diktim ve bir tabağa aldım. Oturma odasına götürüp, sehpanın ortasına bıraktıktan sonra tek kalan şey Cenk'in gelmesiydi.

Ben onu beklerken bir mesaj geldi ve telefonu cebimden çıkarıp mesaja baktım.

Cenk: Anıl'ım ben geldim kapıyı aç.

Cenk kapıyı çalmazdı. Hep mesaj atar ya da arardı, ben geldim diye.

Hemen pastanın mumlarını yaktım ve telefonumdan doğum günü şarkısını hazır ettim.

Cenk'i daha çok bekletmemek için gidip kapıyı açtım ve içeriye davet ettim.

"Ooo beyefendi, hoşgeldiniz. Pek bi şıksınız bugün."

"Sizin kadar olmasa da Anıl Bey, yaptık bir şeyler."

"Hadi gel içeri."

Cenk çok yakışıklı görünüyordu. Altına siyah bir kumaş pantolon, üstüne de beyaz bir gömlek giymişti. Eğer kız olsaydım anında erirdim şu an.

"Buyrun önden Cenk Bey."

Cenk önümden yürümeye başlayınca ellerimle gözlerini kapattım ve oturma odasına götürmeye başladım.

"Napıyorsun Anıl'ım ben kendim de girerim odaya."

"Sus çok konuşma. Zaten zor hareket ettiriyorum seni. Biraz hareket et."

Cenk'i oturma odasına soktuktan sonra gözlerini açtım ve hemen telefonumdan şarkıyı açtım.

Doğum günün kutlu olsun Cenk.
İyi ki varsın, iyi ki doğdun Cenk.

Arkada şarkı çalarken ben de onun gözlerine bakarak şarkıya ayak uyduruyordum. Dolu gözlerle bana bakarak "Ulan Anıl'ım, ne gerek vardı. Gel lan buraya." dedi ve beni kendine çekti.

Cenk'le hep sarılırdık. Diğer arkadaşlarımla pek sarılmasam da, Cenk'e sarılmak çok hoşuma giderdi.

"Tamam la sakin ol, boğacaksın beni."

"Nasıl olayım oğlum. Çok mutlu ettin beni. Ama, Emir nerede?"

"He o uzun olay ya, onu sonra anlatırım. Gel pastanı üfle."

Cenk'e pastasını üflettirip kestirdikten sonra tabaklarımıza birer dilim alıp, içeçeklerimizi bardaklarımıza koyduk.

Aynı koltuğun iki ucuna yerleştiğimizde keyfimiz gayet yerindeydi ve gülüşüp, eğleniyorduk. Ta ki Cenk şu cümleyi kurana kadar;

"Anıl seninle, bara gittiğimiz gece hakkında konuşmam gerek."

arguement | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin