/ Flash Back
Bir yerde okuduğuma göre beynin bir insanın kalbini kıran kişiyi affetmesi ortalama 6 ila 8 ay sürüyormuş. Benim ona olan duygularımın(?), gururumun önüne geçmesi neden bu kadar kısa sürmüştü o zaman?
Duygularımı sorguladığım ilk zaman, yani Jungwon'un bunu düşünmemi sağladığı zaman, kendimden ve ondan tekrar tekrar nefret ettim. Tam olarak ne zaman ona yeniden sempati kurmaya başlasam aklıma gayet iyi giden arkadaşlığımızın ardından beni öpmesi, bir gün bile geçmeden başkası ile beni unutması, üstüne üstlük hayalimi sırf kendi çıkarları için suya düşürmesi geliyordu aklıma.
Bazen pişman oluyordum ve diyordum ki, keşke bir kez yüzüne küfredip içimi rahatlatabilseydim, sonradan da bunu dediğim için kendime sinirleniyordum. Ama içimdeki sağ taraf sinirimi her ne kadar baskılasa da sol taraf galip geliyordu. Beynimle kalbim her defasında çelişiyordu. En sonunda beynimin kalbimi yönetmesi gerekirken aksi yönde kalbim beynimi allak bullak ediyordu. Mantığımı kaybediyor ve duygularımın esiri olup ne yaptığımı bilmiyordum. Tıpkı şimdiki gibi.
Ne yapıyorum mu dersiniz?
Koridorun sonunda gördüğüm Jisung'a doğru ilerliyordum. Sikik kişiliğim yine affedici tarafını ön planda tutuyor ve beni zor durumda bırakıyordu. Hafif burnunun ucuna düşmüş siyah kemik gözlükleri ve okul üniformasıyla bir bütün oluşturmuştu. Bu görüntüsü bile gözlerimi sıkıca kapatıp içimde başımı iki yana sallama ihtiyacı uyandırsa da kendimi rezil etmemek adına ellerim cebimdeyken yeterince rahat görünmeye çalıştım. Aramızda birkaç adım kaldığında farketmişti beni sanırım -ki bana bakmıştı. Tam konuşmak için ağzımı araladığımda ise teneffüs zilinin çalması beni biraz duraklatsa da büyük bir cesaret gösterdim ve "Bir sonraki teneffüs biraz konuşabilir miyiz?" Diye sordum. Gözleri hafif açılmıştı. Şaşırmışa benziyordu. Ya onun beni bırakmasına rağmen ilk adımın benden gelmesinden ya da yüzsüz gibi onunla konuşmaya çalışmamdan dolayıydı bu şaşkınlığı. Hoş, ikisi de aynı kapıya çıkıyordu zaten. Acınası biriydim.
"Tamam." Titreyen sesiyle ellerini koyacak yer bulmak için pantolonunu yoklaması gözümden kaçmayan bir detaydı, ki pantolonunda cep yoktu. Bedenimi ondan tarafa değil de uzun koridora doğru çevirdiğim andan itibaren x5 hızla yürümeye başladım. "Eğer verdiğin gazlar işime yaramazsa kendini ölmüş bil Jungwon."
~
"Minho, bilmeni istiyorum ki benim sana karşı hissettiklerim arkadaşlıktan ibaret değildi. Sana 'seni seviyorum' mesajını yazdığım her an bu sevginin arkadaşlıktan mı kaynaklandığını yoksa ilerisi mi olduğunu düşündüm. Ve o gün bir kanıya vardım.. seni öptüğüm gün sana hissettiklerimin farkına vardım."
Nefes alamadığımdan mı yoksa duygu yoğunluğundan mı bilmiyorum ama yüzümün yanmaya başladığını hissediyorum. Han'la sözleştiğimiz gibi bit sonraki teneffüste bahçedeydik. Onu konuşmak için ben çağırmıştım elbette ama ne diyeceğimi bilmediğim için sessizliği o bozmuştu. Afallamış ifademden kaynaklı panik olduğunda hızlıca tekrar konuşmaya başladı. "Biliyorum, bu hissettiklerim normal değildi ben de farkındayım ama senden uzaklaşarak bu duyguları bitirebileceğimi düşündü-" Yaşlanmış gözlerimle gözleri buluştuğunda seslice nefes verdi. "Konuştukça batıyorum." Göz temasını fazla uzun tutamayıp avuç içlerini gözlerine bastırdı. Biraz ovalayıp geri çekerken ona kendi hissettiklerimden bahsetmeme konusunda kendimi dizginledim. Elbette beni öptüğü günün akşamı nasıl hayaller kurarak mutlu olduğumu ona anlatacak değildim.
"Sana, bana biraz düşünmem için süre vermeni istediğim zamanı hatırlıyor musun?" Hafifçe kafamı salladığımda sıcacık gülümsedi. Bu gülümsemeyi aylardır görememiş olmak karanlığa hapsolmakla eş değermiş meğer. Geç farkına varmak üzse de fazla üzerinde durmadım.
"Duygularımdan şüphelendiğim ilk zamanlardı."
"Sence eskisi gibi olabilir miyiz?" Sorduğum soruyla dudakları kıvrıldı. Bu daha çok buruk bir gülümsemeydi. "Adımlarımız birbirine uymasa da," yürüdüğümüz büyükçe bahçede adım atmayı bırakıp tamamen bana döndü. "..bu yolda seninle yürümek istiyorum." Ardından kollarını bana sardı ve beraberinde gelen hıçkırıklarla yerimde kalakalmamı sağladı. "Seni özledim." Ben de.
Flashback end /
~
Şuan neden önümdeki matematik testini çözmek yerine onu düşündüğümü bilmiyorum. Uykum vardı sanırım yoksa bu kadar geçmişe dalmama imkan yok. Bıkkınlıkla test kitabını kapatıp dönen sandalyemde geriye yaslandım. Gözüm yatağımın hemen yanındaki komodinin üstündeki çerçeveye takıldığında nefesimin daraldığını hissettim. Ayaklanıp balkonumun kapısını açtım ve soğuk havanın odama girmesine izin verdim. Ardında çerçeveyi elime alıp yatağıma uzandım. Çerçevenin içerisinden fotoğrafı çıkarıp inceledim ve arkasında yazan yazıyı okudum.
'Ne zaman olacak bilmiyorum ama eğer seni bir kez daha görecek olursam, gözlerine bakıp seni özlediğimi söyleyeceğim.' ~ Han Jisung
"Oğlum," Kapımın tıklatılmasıyla yerimden sıçradım. "Buyur baba." Babam odamın kapısını aralayıp kafasını içeri soktuğunda bana gülümsedi. "Acıkmadın galiba? Yemek hazır koş hadi."
~~~
17.02.2024 / 21.39
![](https://img.wattpad.com/cover/341265889-288-k928721.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
still with you • minsung
Fanfiction"Bir Japon efsanesine göre güneş ve ay birbirlerini seviyormuş fakat zaman farkı yüzünden kavuşamıyormuş. Tanrı da güneş tutulmasını onlar kavuşsun diye yaratmış ki insanlar 'imkansız aşk' diye bir şeyin olmadığını anlasın.." Başlangıç: 14 Mayıs 202...