🗝️Kardeşlik bağının kuvveti
ANILARIN YOK OLUŞU
Kaderim sanki bir oyuncaktı ve elden ele geziniyordu. İnsanlar kaderimi kendi elleriyle şekillendiriyordu. Esnek bir oyuncak gibi şekil değiştiriyordu.
Karanlığın içinde dizlerimi kendime çekmiş ve korkuyla yüzümü dizlerime kapatmıştım. Karanlık benim en büyük düşmanımdı. Böyle bir yerde tek başıma olmak korkumu tetikliyordu. Ellerim ve ayaklarım durmadan titriyordu.
Bulunduğum yer ikiye bölünmüştü. Bir tarafta karanlık bir yer bir tarafta aydınlık ama aydınlığı buraya ulaşmayan bir yer. Karanlık yerde ben dururken, aydınlık yerde arkadaşlarım vardı. Ağlıyorlardı. Uyanmam için yalvarıyorlardı. Onlara ulaşamıyordum. Burada olduğumu onlara gösteremiyordum.
"Lütfen beni kurtarın buradan." diye yalvardım. Duymuyorlardı. Hepsi ağlıyordu. Hepsi adımı söyleyip uyanmam için yalvarıyorlardı. Uzun bir zaman geçmişti. Günler geçmişti belki de. Bu karanlıktan bir türlü çıkamıyordum. Kendi kalbimin atışını zor hissediyordum. Elim bileğime gidiyordu ve Abel'ın kalbinin atışlarını hissetmek istiyordum. Kendi atışlarımı bile duyamazken, başkasının kalp atışlarını duymam imkânsızdı.
"Lia." dedi bir ses. Bu sesi tanıyordum. Başımı kaldırıp, karşıya baktım ve bana doğru gelen Abel'ı gördüm. Bu şaşırmama neden oldu. Şaşkınlıkla hızla ayağa kalktım ve ona koştum. Ulaşamamıştım. Onunda önünde bir cam vardı. "Buradayım." dedi yüzüme bakarak. Sanki beni görüyordu. Ağzı oynamıyordu. Konuşmuyordu ama onu duyuyordum. O beni duyuyor muydu?
"Buradasın." dedim ona tekrar ulaşmaya çalışırken ama işe yaramıyordu. Diğerlerine olduğu gibi ulaşamıyordum. Diğerlerinin konuşması az çok bana ulaşırken, Abel'ın konuşmasını direkt anlayabiliyordum.
"Benim yüzümden canın yandı." Onun yüzünden olduğunu düşünüyordu. Onun yüzünden değildi. Oraya kendi isteğimle gitmiştim. "Hissettim. Sana ulaşmaya çalıştım. Ulaştım da ama başaramadın, başaramadık." Ormanın içinde kulağıma ulaşan ses onun sesi miydi? Bana görünmese bile bana yardım etmeye mi çalışmıştı?
"Hissettim. Kaçtım. Senin suçun değildi, benim dikkatsizliğimdi." Oradan onun sayesinde kurtulmuştum. Sadece benim dikkatsizliğim yüzünden o uçurumdan yuvarlanmıştım.
"Sana bu son iyiliğim. Lütfen beni aramak için tekrar gelme." Bu kaşlarımı çatmama neden oldu. Onu aramayı asla bırakmayacaktım. Onun iyi olduğunu görmeden bırakmayacaktım.
"Asla! Seni tekrar aramaya geleceğim. Sana sözüm olsun, seni tekrar bulacağım." Avuçlarını açtığında ne yaptığını anlamadım. Elini mi tutmamı istiyordu. Ona elimi uzattım ama yetişemedim.
"Sana bir sır vereyim mi?" Bir sır. Nedense bu sır kalbimin hızlı atmasına neden oldu. "Sana âşık oldum." Âşık olmak mı? Bana âşık mı olmuştu? Benim ona hissettiklerim de aşk mıydı? Onu sürekli düşünmem, onun için tehlikeye girmem. Bunların hepsi âşık olduğum için miydi? "Beni affet." Yüzüme doğru gelen tanecikler ile kaçmaya çalıştım. Hayır, bu tanecikleri biliyordum ve tekrar bayılmayacaktım. "Seni seviyorum. Kendine iyi bak." Abel, benden uzaklaşınca ona doğru koştum.
"Abel, dur!" tanecikler üzerime doğru örtüldü ve ben yere düşerken, elimi ona uzattım. "Suçun olmasa da seni affettim." Durdu ve arkasına baktı. Yüzümde bir gülümseme oluştu. "Bende seni seviyorum." Ve yürümeye devam etti. Beni duymamıştı. Duymuyordu. Baştan beri duymuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Krallık :Yokoo/Anahtar (SIR SERİSİ BİRİNCİ KİTAP)
FantasyBilinmeyen bir Krallık ve Krallığın içinde yaşayan efsanevi varlıklar. O kapıyı keşfeden genç bir kız. Ve o kapının arkasında yaşayan bir Prens. Lia, o kapıyı aralarken, aşkın kapısını da araladı. Karşısına çıkan aşk Lia'yı oradan oraya sürükledi...