🗝️
Ölümle ve Yaşam arasında
VAZGEÇMEK
Kalp atışlarının hızını durduramaz insan. Bazen korku, bazen heyecan, bazen hızlı koşma kalbimizi hızlandırır. Benim yaşadığım sadece bunlardan ibaretti. Yeni bir kavram eklenmiş gibi hissediyordum. O kavramın adını biliyordum ama o kavram olmadığına kendimi inandırmaya çalışıyordum.
Bugün günlerden Cuma ve evde tektim. Abel'ı bir haftadır görmüyordum. Arada sırada hızlı atan nabzını hissediyordum. Ne kadar kendini göremesem de, kendini hissettiriyordu. Orada bir yerlerde acı çekiyordu.
Ayağıma sardığım bandajı kontrol ettim ve çantamı sırtıma aldım. Arkadaşlarıma küçük bir not yazıp, evden çıktım. Ormana gidecektim ve o kapıyı aramaya kaldığım yerden devam edecektim. Koruyucunun bana saldırdığı yere yakın olmalıydı. Bu kez dikkatli olacaktım. Ne kendi canımı tehlikeye atacaktım, ne de başka bir canlının canını tehlikeye atacaktım.
Apartmandan çıkıp, garaja ilerledim ve arabaya bindim. Arabamı garajdan çıkartıp, ormanın yolunu tuttum. Bunu yaptığım için Abel bana kızabilirdi ama onu merak ediyordum. Ne hâlde olduğunu görmem lazımdı.
Ormanın yolu gözüktüğünde boş bir alana arabayı park ettim ve ellerimi direksiyona koydum. Bunu yapmak istiyordum. Kararımı değiştiremezdim. O kadar yol gelmiştim. Hem işin sonunda Abel'ı görmek vardı.
Arabamdan indim ve kapıyı kilitleyip, anahtarı çantama attım. Telefonumu çıkarıp saate baktığımda eve dönmem için dört saatim olduğunu gördüm. Dört saat içinde o kapıyı bulup, Abel'a ulaşmam lazımdı. Birde kapıdan girdikten sonra bekçilerden kaçmam lazımdı. Bunun için işe yarayabilir bir çözüm düşünmüştüm. Kapıdan girdikten sonra üzerimde beliren elbiseye yakın bir elbise almıştım ve bu elbise beni yabancı olarak göstermeyecekti. Yabancı misafir alarmı ötmezdi. Yani en azından ben öyle düşünüyorum. Koruyucuya da yakalanırsam diye bir iğne getirmiştim. Sakinleştirici bir iğne.
Adımlarımı ormana attım ve ilerlemeye başladım. Etrafa baka baka ve sessiz adımlarla ilerliyordum. Herhangi bir tehlikeye karşı bunu yapıyordum. Elimde olsa nefes seslerimi duymasınlar diye nefesimi kesecektim.
Sessiz adımlarla ilerlerken hem temkinli oluyordum hem de etrafa bakıyordum. Buralarda bir yerlerde olmalıydı. Kurdun çıktığı yerdeydim. Kurt buralarda geziyorsa, yakınlarda da kapı vardır. Boş yeri korumazlar ya!
Etrafta biraz daha dolaştım. İleride bir bina gördüğümde gözlerimi kocaman açtım ve sessiz bir şekilde sevindim. Sonunda bulmuştum. Sessiz bir şekilde etrafa bakarak oraya ilerledim ve kapıya ulaştım. Herhangi bir koruyucuya yakalanmamıştım. Bu güzel bir haber olmalıydı.
"Geri dönmelisin." Birden ormanda bir ses duyuldu. Ormandan gelmişti ama birisi kulağına fısıldıyor gibiydi.
O sese kulak asmamıştım. Buraya kadar gelmiştim ve Abel'ı görmeden gitmeyecektim. Kapıya elimi koyup, kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Herhangi bir alarma karşı tetikte olacaktım. Alarm çalarsa hızla kaçacaktım.
Kapıyı yavaşça açtığımda ormanın gerisini görüyordum. Yeşil alan önüme çıkmamıştı. Geriye baktığımda doğru mu geldim diye düşünüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Krallık :Yokoo/Anahtar (SIR SERİSİ BİRİNCİ KİTAP)
FantasiBilinmeyen bir Krallık ve Krallığın içinde yaşayan efsanevi varlıklar. O kapıyı keşfeden genç bir kız. Ve o kapının arkasında yaşayan bir Prens. Lia, o kapıyı aralarken, aşkın kapısını da araladı. Karşısına çıkan aşk Lia'yı oradan oraya sürükledi...