🗝️
Gerçekleri öğrenmek bazen acıtır
AŞK VE TUTKU
Denizin sesi kulağımı usulca okşadı. Başımı çevirdiğimde sol tarafımda bir denizin olduğunu gördüm. Küçük kasabamızda deniz yoktu. Kasabamızdan uzaklaşmıştık. Korkuyla etrafa baktım. Buraya hangi ara geldiğimi bilmiyordum. "Wren!" diye bağırdım beni duyması için. "Sadie, Felix!" kimse yoktu. Arkadaşlarım neredeydi?
Adımlarımı korkuyla attım. Denizi sesi kulaklarıma ulaşıyor, verdiği esinti ürpertiyordu. Bir üşüme hissi gelince ellerimi kollarıma sardım ve yürümeye başladım. Denizi sevmezdim. Nedenini bilmiyordum ama hiç girmememe rağmen deniz bana hep uzak geliyordu. Bazen çocuklar Londra'ya iner orada denizin keyfini çıkarırlardı. Ben ise Londra'nın o görkemli sokaklarında tur atardım. Belki de ıslanmak benlik değildir.
"Küçük kız," dedi bir ses. Ses ne yakın ne uzaktı. Gözlerimi kısarak ilerideki karartıya baktım. Birileri vardı. Oraya doğru ilerledim. Belki nerede olduğumuzu bilen biridir. Çünkü nerede olduğumu bilmeden buradan çıkamazdım. "Bulacaksın." dedi bir ses daha yakından. Gaipten sesler hep duyardım. Bu da onlardan biridir diye düşünerek umursamadım.
"Bakar mısınız?" diye bağırdım yakınlaşınca kadın olduğunu anladığım kişiye. Siyah saçları sırtına kadar ulaşıyordu. Üstünde beyaz bir elbise vardı ve ayakları çıplaktı.
"Bulacaksın." dedi bir ses daha ve o sesin o kadından geldiğini fark ettim. "Bir gün nereden geldiğini bulacaksın." Kadın ayağa kalkınca yere koyduğu şeye baktım. Bir bebekti. "Annen isteyerek bırakmadı seni bunu anlamayacak kadar küçüksün ama beyninde bu dolansın. Sen kimsesiz değilsin. Sen sadece soyunu bulacaksın." Kadın uzaklaşmaya başlayınca korkuyla arkasından baktım.
"Bebeği neden bırakıyorsunuz?" Arkasından ilerlemeye başladım. Bir bebeği nasıl buraya bırakırlar? Kadın bir mağaraya doğru ilerledi. Mağaranın ağzı normal değildi. O an durdum ve yaşananlara baktım. Neredeydim ben? Etrafa baktım. Normal bir şey aramaya çalıştım. Arkam normalken bu mağara normal değildi. Sonra bir çocuk gördüm mağaranın önünde. Direkt bebeğe bakıyordu. Gözleri hiç kapanmıyor direkt olarak bakıyordu.
Kadın mağaranın önünde bekleyen çocuğun elini tuttu ve arkasını döndü ama o sırada çocuk bakışlarını bana çevirdi. Nefesimi tutarak bir adım geriledim. Çocuğun bakışları neden bu kadar tanıdıktı? Başımı olumsuz anlamda sallayarak bakışlarımı başka yere çektim. Mağara kapanmış ve ortadan kaybolmuşlardı.
Arkamı döndüm ve koşarak bebeğe ilerledim. Bebek yerde yatıyordu ve o güzel gülümsemesini bana sunuyordu. Bebekliği kalbimi acıttı. Zaman ilerledi. Birden bebeğin yanına iki kişi geldi.
"Bebek bırakmışlar." dedi adam olan ve bebeğe doğru eğildi. "Bir not var mı bak bakalım." dedi kadın ardından adam bebeğin üzerini aradı. Bileğini kaldırdı. Bir bileklik vardı. Elim bileğime gitti. "Burada bir isim yazıyor." dedi adam ardından kadın ismi okudu. "Lia," dedi usulca. "Bebeğin ismi Lia." Bu bebek bendim.
"İsmin Lia," dedi tanıdık bir ses. "Bir deniz kenarında bulup getirmişler seni." Bu ses yetiştirme yurdu annesi Jessica'ydı. Bana tek yakın olan kişiydi.
Bu bebek bendim. Beni bırakıp gittiklerini öğrendiğim de deli gibi ağlamıştım. O günler gözümün önüne geldi. Kendimi öldürmeye çalışmıştım. Beni kurtarmışlardı. Kurtardıkları için onlardan nefret ettim. Jessica'dan bile nefret ettim. Sonra yaşımı doldurdum ve reşit oldum. Beni yetiştirme yurdundan attılar. Fazla bile dayanmışlardı. İlk iş buldum kendime. Orada burada kalarak paramı denkleştirdim. Sonra ufak bir ev tuttum. Üniversiteye hazırladım. Uygun diye bir kasabada yazdım üniversiteyi ve orası çıktı. Sonra ailem oldu. Beni çok seven ailem oldu. Wren, Sadie, Felix ve Nora, beni yargılamayan tek ailemdi. Geçmişimi bilmediğim için anlatmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Krallık :Yokoo/Anahtar (SIR SERİSİ BİRİNCİ KİTAP)
FantasyBilinmeyen bir Krallık ve Krallığın içinde yaşayan efsanevi varlıklar. O kapıyı keşfeden genç bir kız. Ve o kapının arkasında yaşayan bir Prens. Lia, o kapıyı aralarken, aşkın kapısını da araladı. Karşısına çıkan aşk Lia'yı oradan oraya sürükledi...