0.9

694 77 43
                                    

Jisung...

Bir insanın başındaki katlanılmaz ağrıyla gözünü açması ne kadar kötü bir şeymiş, canım.

Yüzümü buruşturup, dakikalardır boş boş oturduğum siyah, rutubet kokan duvarlara baktım. Bir sandalyeye bağlanmıştım ve kimse olmadığı için sıkılıyordum. Bir de korkuyordum. Bir de acıkmıştım. Ha bir de susamıştım.

Oflayıp, gözlerimi devirdim. Tam o sırada bulunduğum deponun demir kapısı büyük bir gürültüyle açılmıştı. Heyecan ve korkuyla gözlerimi oraya diktim. İçeriye iki kişi girmişti. Biri 30'lu yaşlarda, siyah saçlı, fit vücutluydu ve uzun bir boyu vardı. Yakışıklı bir yüze sahipti ama tam insan kaçakçısına benziyordu. İkincisi ise, ilkine kıyasla kısa ve hafif şişmandı.

Şişman adam kapıyı kapatmak için yana dönünce göbeğini görmüştüm. Aynı armuta benziyordu! Kendimi tutamayıp kahkaha attım.

"Kaçırıldın ve büyük ihtimalle zarar göreceksin. Hâlâ gülüyor musun?"

"Yani beyefendiciğim yanınızdaki adamın g- yani şey işte gülmek hoş şey. Gülmek gençleştirir. Hayatı güzel yaşamalıyız falan." deyip şirince sırıttım. Az daha göbekli adam diyecektim ama silahlarını görünce korkup susmuştum. Bence güzel çevirmiştim.

Karşımdaki adam nereden bulduğunu bilmediğim sandalyeyi önüme doğru sürükleyip, oturdu. Düşünceli bir hâli vardı.

"Hmm... Demek bu hâline aşık oldu."

"Ne? Kim bana aşık olmuş? Bunak mısın amca?" adam bu dediğime kahkaha atıp,

"Hahahaha koskoca Lee Know... Aşık olduğu çocuğu koruyamayacak kadar aptal mı, yoksa güçsüz mü? Karar veremedim bak. Hahahaha." ne diyordu bu moron?

"Ya ne diyorsun sen mafya kılıklı adam?! Ne aşkı? Lee Know kim?!" tekrar o tüylerimi ürperten kahkahasını atıp, ayağa kalktı. Arkama geçti ve sıkıca bağlanmış olan bileklerimi çözmeye başladı. O sırada göbekli adam da ayaklarımı çözüyordu.

Omuzlarımdan tutup kaldırdılar beni. Sıkıca bağlandığım için bileklerim kızarmıştı. Beyaz tenimde bu kızarıklık çok belli oluyordu. Dudaklarımı büzüp, beni sürüklemeleriyle onları takip ettim. Sanki ben kendim yürümeyi bilmiyormuşum gibi tutup çekiyorlardı.

Yanımda mafya adam, göbekli adam ve bir kişi daha vardı. Depodan çıkıp sağa dönünce karşımızda bir merdiven beliriyordu.

Merdivenlerden yavaş yavaş çıkmaya başlayınca yanımdaki adam oflayıp, beni çekiştirmeye başladı. Sırıtıp ona ayak uydurdum. Çok gerginlerdi.

Sonunda merdivenin başında bir kapı gözükmüştü. Siyah, tozlu kapıyı açmaya çalıştılar. Açmaları biraz zor olunca tamamen yardım amaçlı elimi kaldırmıştım ama mafya adam elimi sıkıca tutmuştu.

Kapı açılınca içeri girdik. İçeride, tam ortada iki kişilik bir yatak vardı. Az önce çıktığımız kapı dışında üç tane kapı daha vardı odada. Ne yani bu adam yatak odasının altına depo mu yaptırmış?

Sağ taraftaki kapıdan çıkıp tekrar bir merdivene gelince ofladım. Yorulmuştum yahu.

Aşağı inince beni salona getirdiğini anladım. Tam ortada bir yemek masası vardı ve üstünde bir sürü yemek vardı. Karnım guruldamaya başlamıştı.

"Hahahaha acıktın mı?"

"Yooo karnımda goril besliyorum." dedim. Salaktı bu adam cidden. Karnım guruldamışsa acıkmışım demektir!

Sanırım bu dediğime sinirlenmişti çünkü beni sandalyeye fırlatıp, kendisi de karşıma oturdu. Sanki evinde, minnoş ve kaçırıldığı için mağdur olan bir delikanlı yokmuş gibi yemek yemeye başladı.

ηαυgнтү кιттү ᯓᡣ𐭩 мιηsυηg |Düzenlendi| ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin