5 | AHİTTEKİ SIR

118 15 8
                                    


Mono - Nostalgia
(Fon Müziği)

🔥

Geçmiş hatıralar acı da tatlı da olsa maziye karışmıştı. Elimizde bugün vardı. Değerlendirebileceğimiz, istediğimiz gibi yaşayabileceğimiz bugün... Bugünü de kaçırırsak elimizde ne kalırdı? Gelecek umudu mu? Geleceğini bile bilmediğimiz bir geleceğe umutla bakmak ve sanki yaşanacağı kesinmiş gibi davranmak bugünü kaçırmamıza neden oluyorsa neden gelecek hayrımıza olsundu ki? Bugünü bile değerlendirememişken gelecek gelse bile onu değerlendireceğimiz kesin miydi? Değildi, hiçbir zaman da olmamıştı.

Bitecek bir dünya için çabalıyorduk ve kendimizi kandırıyorduk. Kendimizi tatmin etme yönümüz ağır bastığında kendimiz için çabalıyorduk ya da öyle sanıyorduk. Gelecekteki kendimize yatırım yaparken geçmişe ne kadar sıkı tutunursak o kadar kendimizden, çabalamalarımızdan uzaklaşıyorduk. Fakat unutuyorduk ki bir gün her şey bitecekti ve biz iz bıraktığımız kadar var olacaktık. Yok olan her şeye inat yaptıklarımız bizimle olacaktı.

Zamana bağlı olaylar olgulara dönüşürken zihnim bunu kabullenmiyordu. Her şeyin bir zamanı vardı ve bir gün her şey bitecekti. Kaçışı yoktu, kimsenin de zinhar olmayacaktı. Öyleyse neydi bu beynimdeki soru işaretleri? Anlamı yoktu zira bu zamana kadar doğru bildiklerimi şimdi yanlış sayamazdım. Vicdanımı kulak ardı edecektim, ancak o zaman doğru bildiklerimi uygulayabilirdim.

İyilik ve kötülük tamamıyla kendi tanımlarına uygun değillerdi. Bazı kötülüklerin içinde iyilik, bazı iyiliklerin için de kötülük olabilirdi. Benim amacım dünyayı daha iyi bir hâle getirmekse yaptığım şeyler kötülük olamazdı. Ha olsa da bu iyilikten doğan bir kötülüktü, yani özünde iyiydi. Her şeyden kaybetsem bile niyetimden kazanırdım ki, bence bu en önemlisiydi. Dünyada her şey niyetler, çıkarlar üzerine dönerken benim temiz niyetim asla kötü olamazdı.

Evet artık tamamıyla karar vermiştim: Ben kötü biri değildim, yaptığım da kötülük değildi. Kafamın karışıklığı büyük oranda azalsa da hâlâ bazı noktalarda kafam karışıktı fakat bunu zihnimin ücra bir köşesine atmaya niyetliydim. Eğer atmazsam bu beni kötü etkiler, içimdeki şüpheyi uyandırırdı. Buna gerek yoktu.

Gün kendini geceye bırakmış, gece ise son bulup her zamanki sırasıyla gündüzle devam etmişti. Dün o kadar uzun geçmişti ki sanki beş yüzlük sayfalık bir kitabın doksan, yüz küsürüncü sayfalarında yaşamıştım. Saatler asla geçmek bilmemişti. Onunla buluştuktan sonra asla kendimi olduğum gibi, zamanı da eskisi gibi hissedemiyordum. O her şeyiyle dengemi sarsmıştı ve ben kendimi nasıl düzelteceğimi bilmez bir haldeydim. Bir şekilde bu duruma alışacaktım, başka çaresi yoktu.

Düşüncelerimle odadan çıkıp banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp mutfağa geçtim. Candan abla sofraya bir şeyler hazırlıyordu. Geldiğimi görünce "Günaydın," dedi gülümseyerek.

"Günaydın," dedim uykulu sesimle. Düşünmekten doğru düzgün uyuyamamıştım, bu yüzden de hâlâ açılamamıştım.

"Uykulu gibisin." dedi analiz yapar gibi. "İyi uyuyamadın mı?"

"Pek sayılmaz." diye cevap verdim. "Yerimi yadırgadım galiba." diye ekledim nedenini sormaması için.

"Ah canım ya," dedi üzgün bir şekilde. Üzüntüsünde belli bir art niyet ve yapmacıklık yoktu. Kendi gibi ses tonu da oldukça samimiydi. "En yakın zamanda alışırsın umarım." diye ekledi.

"Umarım." dedim ve "Yardım edeceğim bir şey var mı?" diye sordum. Normalde ev işi yapmaktan, mutfak işlerini sevmezdim ama hem Candan ablaya yardım olsun diye, hem de kafam dağılsın diye sormuştum.

ATEŞİN GÖLGESİ (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin