١٧) şehîd Yasir'e duâ. / bu bölüm acıdır.

4.4K 442 15
                                    

İki asker kollarından sürükleye sürükleye götürüyorlardı Hamza'yı. Ağlayarak onu izliyordum. Şu an geriye dönüp koşup sarılması için duâ ediyordum. Hamza'yı bir arabaya bindirdiler. Biz de hemen peşlerinden gitmeye başladık. O yol nasıl geçti bilmiyordum. Ama karakola gidildiği âşikardı. Yol o kadar uzun sürdü ki bir an Filistin sınırlarından çıktığımızı zannetmiştim.
Karakola gelindiğinde Hamza'yı arabadan indirdiler. Hamza. Kudüs'ün hediyesi. Hâlâ sinirliydi. Yüzüme bakışını unutamıyordum. Kendimi bir ayrılığa sürükleniyormuş gibi hissediyordum. Karakolda çaresizce Hamza'nın çıkıp gelmesini bekledik. Bir saat geçti hâlâ ses yok. Hamza ne hâlde bilmiyorduk. İşkence mi görüyordu ? Dayak mı atıyorlardı ? Âh,hayır. Ama yaparlar bu pislikler. Yüreğim dayanmıyordu. Duâyı duâya ekliyordum. İki saat geçti hâlâ ses yoktu. Beklemekten yorulmuştum artık. O sırada bir siyonist gelip evimize geri dönmemizi sert bir dille söyledi. Hem de üç kere. Bağırarak. Ne Hamza'yı görmemize izin verdiler ne de sesini duyabilmeye. Daha kaç gün geçmişti ki ona kavuşalı ? Allah'ım böyle bitmesin.
Bîtap hâlde eve dönmüştük. Esma üzgün,ben üzgün...
Odaya çekilip Esma ile konuşmaya başlayınca olayın ciddiyeti daha da anlaşılmıştı.
- Abimi aldılar Şühedâ.
+ Âh Esma. Ne yapacağız şimdi ?
- Allah ne derse o olacak Şühedâ. Abim. Âh abim. Gider ayak. Ama o siyonist sana yürürken niyeti hiç iyi değildi.
+ Ne diyorsun ? O an bunları farketmedim bile. Ay,inanamıyorum ! Babam orda,Hamza orda Esma.
- Onlar anlamaz Şühedâ. Pislik her yerde pisliktir.
+ Haklısın. Hamza nasıl çıkacak,çok kalmaz değil mi ?
- Bilemiyorum ukhti.
Yüreğim paramparçaydı. Siyonistler paramparça etmişti hem de ! Allah'ım !
Hamza çıkacak. Çıkmalı. Ya uzun süre kalırsa ?!
Gece olmuştu ama ben Hamza'yı düşünmekten kendimi alamıyordum.
...
٠ Hamza
Siyonistin teki karımın üstüne yürüyordu üstüne ! Kim bilir yaklaşsa.. Hayır ! Daha ben gözlerine doya doya bakamamışken. Buna izin veremezdim. Öfkeden deliye dönmüştüm. Elimden gelen tek şey tekme tokat benzetmekti. Nitekim öyle de yapmıştım. Tabii onların elleri de boş dönmemişlerdi. Sinirliydim hem de çok. Şühedâ'ya bir şey olsaydı benim canımdan can giderdi. Onu ağlatıyordum. Bunu istemiyordum. Ama yine de her şey onun içindi. Karakola gidene kadar siyonist pislerin silahlarının darbelerini yedim kafama ! Yüreğimden daha çok acıyamazdı kafam. Biliyordum beni nerey götürdüklerini. Yolu iyice ezberlemeye çalışıyordum. Karakol kapısının önüne gelince eşime döndüm baktım. Baktığım an,içine düştüğüm durum daha da ağır bir mesuliyet oldu benim için. Bir Allah'a ısmarladık bile diyemeden girdim içeri.
Sorgu odasına apar topar aldılar beni. İğrenç seslerini duymak zorundaydım. Bu işkence ne zaman bitecekti ?!
- Nerden geliyordun ? Nereye gidiyordun ? Askere neden vurdun ? Kimin adamısın ? Üstünde silah var mı ? Eşin kim ?
Daha söyleyeyim mi ? Hiçbirine cevap vermedim. Ağzımı bile açmadım. Daha da fazla sinirlenmişlerdi. Hoşuma gidiyordu ama. Sonra beni bir odaya çektiler. Demir parmaklıklı,zincirli bir hapis. İki siyonist girdi benimle birlikte. Yüzlerine bakıyordum. İlk önce tokat atmaya başladılar. Ne kadar karşı koysam da gücüm tükeniyordu. İki kişiye tek kişi. Adil miydi bu ?!
Yere düşmüş,tekme yiyordum. Karnıma,göğsüme... Evet. Dayak yiyordum. Evet. Ağlıyordum. Kalbim cayır cayır ateş meydanıydı. Dayak attıktan sonra her yerim kirlenmiş,kan olmuştu. Bu yetmemiş gibi bir de bir kova su getirdiler. Kafamı suya sokup sokup çıkardılar. Ciğerlerimin beni zorladığını hissediyordum. Artık nefes almaya takâtim kalmamıştı. Bayılma durumuna gelince beni o hâlde bıraktılar. Ayaklarımdan ve ellerimden zincirlediler. Ne kıpıldayabiliyordum ne sesimi çıkarabiliyordum. Başımda bekleyen siyonist asker benden Kur'ân âyetleri duydukça demirlere vuruyordu.
Gece olmuştu. Ayaktaydım. Ellerimden ve ayaklarımdan zincirli hâlde. Ne ekmek ne su veriyorlar,ne de tuvalete götürüyorlardı. Aklıma ansızın Şühedâ'nın ağlayışları düşmüştü. Kim bilir nasıl üzülüyordur ? Kim bilir gece nasıl yarasına tuz basıyordur ? Sabahın olması için Rabb'ime duâ ediyordum.
...
٠ Şühedâ.
Hamza'nın tutuklanmasının üstünden bir hafta geçmişti ama biz hâlâ yüzünü görememiştik.
Esma ile duâ etmek için Mescid-i Aksâ yolunu tuttuk. Kapıdaki siyonistler kimliğimizi istediler. Benim kimliğim ellerine geçince geçemeyeceğimizi söylediler. Askerlerle münakaşa ettiysek de Aksâ'ya giremedik. Yolda siyonist askerler devamlı üstümüze yürüyorlardı. Ama bir siyonistin söyledikleri aklımı kurcalamaya yetti.
- Doktor Hamza'nın sevgilisi Şühedâ. Hamza'yı bir daha göremeyeceksin !
Deyip bir kahkaha patlattı. Ben ise onun yüzüne bir tane patlatmak istiyordum. Hem bu nerden öğrenmişti bunları ? Hamza konuşmamıştır eminim. Tabii ya. Kimlik. Hamza'nın kimliği. Bir de hastanede kullandığı kimlik. İkisi de cebindeydi.
...
İki hafta geçmişti Hamza'nın gidişinden bu yana. Göremiyordum onu. Bu acı tarifsizdi. Yüreğim yangın yeriydi. Bir tek dayanağım Rabb'imdi. Gün sayıyordum ardından. Nereye kadar gidecekti böyle ? Ona ne yapıyorlardı orda ? Kafayı yiyecektim.
...
Üç hafta. Dile kolay. Üç haftadır Hamza yok. O güzel gözleri karşımda değil. Özledim. Hem de çok. Her gece kâbuslarla uyanır olmuştum. Devamlı ağlıyordu Hamza. Sarılmak için koşuyordum yanına ama gidiyordu. Sesi kalıyordu benle. Hıçkırık sesleri. Yorulmuştum. Eğer çıkarsa,çıktığında saçımda iki tel beyaz saç bulacaktı Hamza. Evet,iki tel beyaz saç.
...
Dördüncü hafta. Günlere çentik atmaktan kolum ağrımıştı artık.
Bir ay olmuştu bir ay. Ama tam da o gün hiç istemediğim bir şey oldu.
Okulumdan tam Filistin'deki eve telgraf geldi. Merakla açıp okumaya başladığımda bir darbe daha yedim. Kâğıtta devamsızlığa devam edersem sınıfta kalacağım yazıyordu. Ayrıca sınavların bir an önce verilmesi gerekiyordu.
Ne yapacaktım şimdi ben ? Gitsem mi kalsam mı ? Emek verip gece gündüz kazanmak için uğraştığım bölümün daha ilk senesinde sınıfta mı kalayım ? Yoksa Hamza'yı mı bekleyeyim ? Babamı ise hastaneden çağırıyorlardı artık. Yönetim her gün arıyordu. Gitmek zorundaydık. Dönüyorduk.
Esmalarla vedâlaşmıştık.
- Esma,Hamza çıkarsa. Onu beklediğimi söyle. Durumu anlat n'olur.
+ Tamam Şühedâ. Sen merak etme. Selâmetle.
...
İstanbul'a geceleyin ayak basmıştık. Abim karşılamıştı bizi. Ne de çok özlemiştim keretayı. Sımsıkı sarılmıştım gördüğüm an. Şimdi onunla dertleşmeye çok ihtiyacım vardı işte.
Eve geçince ne yol yorgunluğu ne de güçsüzlük kalmıştı bende. Hamza'yı çok özlüyordum. Bunu yüreğime söylemek zor. Evli olsam da onun sevgisini yüreğime henüz kabul ettiremedim. Şimdi hem ailemizin hem de ikimizin imtihanı başlamıştı. Yürekte neresidir cayır cayır yanan bilmiyorum ama... Kalbim acıyordu.
Düşünün abimle bile konuşmadım. Beni bu hâlde görünce kuşkulandığını anlamıştım. Gece uyumuyordum yine. Abim de uyumamış. Balkonda çay içiyormuş. Yavaşca yanına yaklaştım. Tek kelime dâhi etmeden karşısına oturdum.
- Kardeşim. Hayırdır sende bir hâl var !
+ Var abim.
Hamza 'ya olanları yutkuna yutkuna zaten hâli hazırda gözyaşlarım birikmişti,ağlaya ağlaya anlattım. Şehîd olduysa bile haberim yoktu.
+ Abi. Hamza'yı götürdüler işte. Ne yapıyorlar ona ? Söylesene. İşkence mi görüyor ?! Abi. Ne olur bir şey yap !
Masada iki elimi başıma koyarak ağzımdan dökülen tek kelimeyle ağlıyordum. Âh... Hıçkıra hıçkıra. Elini tutmadan,gözlerine doya doya bakmadan kaybetmiş miydim yani ? Allah'ım şu ihtimaller. Ya şehîd olduysa ? Cansız bedeni kenarda köşede duruyorsa ? Âh Hamza...
Abim,karşıma geçip sarıldı bana. O sarıldıkça ben daha sıkı sarıldım.
- Şühedâ. Merak etme. Allah bizimle. Hamza gelecek.
...
٠ Hamza
Her gecem,her gündüzüm işkenceyle geçiyordu,anlattığım gibi. Vallahi ağlıyordum her gün. Duâ ediyordum Cenâb-ı Allah'a. Sevdiklerime kavuşturması için.
Bugün tam bir ay olmuştu. Bir hareketlilik vardı karakolda. Ne olduğuna anlam veremiyordum. İki asker yanıma gelip beni mahkemeye götüreceklerini söylediler. Bana bir avukat tutma imkânı bile vermemişlerdi. Bu iş asla böyle olamazdı.
- Hey ! Ben avukat dâhi tutmadım,ne mahkemesi ?!
+ Sus ve yürü.
Zar zor beni arabaya bindirdiler. Ellerimi kelepçelediler. Ailem yok,Şühedâ yok. Nereye gidiyorum,bilinmez. Ya Allah diyerek geçiyorum Filistin sokaklarından. Son kez bakıyor gibi bakıyorum her yere. Öyle sapa bir yere giriyoruz ki,anlaşılıyor bu yol mahkemeye gitmez. Gerçekten de öyle olmuştu. Beni bilmediğim,yerleşim yeri olmayan dağın başına bırakmışlardı. Hem de ellerim kelepçeli hâlde,yere doğru ittirerek. Üstüm başım tozlanmıştı. Gerçi bir aydır değiştiremiyordum üstümü. İçeri almamışlardı ailemi. Vakit öğle vaktiydi. Ellerim kelepçeli hâlde hiçbir şey yapamıyordum. Allah'ın işine bakın ki küflenmiş de olsa eski bir bıçak görmüştüm yerde. Hemen iki elime alarak kelepçeyi kesmeye çalıştım. Hiç mi hiç kolay olmadı. Çok şükür ki ellerimi kelepçeden kurtarmıştım. Şimdi sıra evin yolunu bulmadaydı. Geldiğim yönüm tersine saatlerce yürüdüm. Hava kararmış,köpekler havlamaya başlamıştı. Ben hâlâ yürüyordum. Gece olmuş,herkes uyumuştu. Ben hâlâ yürüyordum. Güneş doğacaktı,ben hâlâ yürüyordum. Elhamdulillah,evin kapısını görmüştüm sonunda. Bîçare hâlde,güçsüz bir şekilde kapının tokmağını vurdum. O sırada yere düştüm,takâtim kalmamıştı. Yere düşerken ağzımdan dökülen tek kelime :
Allah !
...
Ne kadardır uyuduğumu hatırlamıyordum. Gözlerimi açtığımda yatağımda buldum kendimi. Vakit gece olmuştu. Güneşin doğmasına yakın gelmiş,gecenin bitmesine yakın uyanmıştım. Çok yorgundum. Bir duş almak için odadan çıktım. Kimse uyumamış,benim uyanmamı beklemişler. Ahmed de bekliyor.
- Akhi. İyi misin ? Ne yapalım,aç mısın ? Ne istersin ?
-Yavrum. Gel yemek ye. Elini,yüzünü yıka. İyi misin ?
- Abi. Ne yapayım sana ? İyi misin ? Şu hâline bak...
Üçünün de sorduğu ortak soru. İyi misin ? Değilim. Hem de hiç. Bu hâlim. Eminim dayaktan,işkenceden yüzüm tanınmaz hâldedir. Sâhi,bu evde birileri eksik.
- Siz beni boşverin,iyiyim ben. Şühedâlar nerde ?!
+ Abi,gittiler.
- Ne demek gittiler ? Ben hapisten çıkınca Şühedâ'yı niye göremedim ? Hemen kaçtı mı ? Söyleyin nerdeler ?!
+ Şühedâ'ya bugün okuldan telgraf geldi. Sınıfta kalacakmış okula devam etmezse. Sana söylememi istedi. Seni bekliyor abi. Hiç gitmek istemedi.
Yüzlerine bakıp hiçbir şey söylemeden odaya geçip kapıyı sertce kapattım. Gitmişti demek. O da haklıydı. Hem okulu hem ben. Ne yapacaktı ki ? Hapisten çıktığım ân onu görseydim eminim şu an bu hâlde olmazdım. Bekliyormuş beni. Oysa ben geri dönmeyecektim. O gece karar vermiştim. Onu böyle zor durumda bırakmamak,ikilemde bırakmamak için geri dönmeyecektim.
Kapıyı açıp ahâliye seslendim.
- Geri dönmüyoruz !
Tüm başlar bana çevrilmiş,şaşkınlıkla bana bakıyorlardı. Tekrar kapıyı kapattım ama bu kez sessizliği bozan Esma olmuştu.
- Abi ne olur abi. Yapma lütfen. Bak evlendin sen. Nasıl bu kadar kolay oluyor ?! Bak vallahi bekliyor seni Şühedâ. Etme abi. Dönelim lütfen !
Ağlaya ağlaya konuşuyordu kardeşim. Ama ben kararımı vermiştim.
...
٠ Şühedâ.
Daha döndüğümüz ertesi günün sabahı Esma'dan bir telefon geldi.
- Abim çıktı Şühedâ. Müjdee !
Sevinç gözyaşlarını damlatıyordum şimdi. Şükrediyordum Rabb'ime. Ev halkına duyurmuştum Hamza'nın çıktığını. Hepsi duyunca bir oh çekmişlerdi.
- Bak Şühedâ. Sana gece ne demiştim ben ? Allah bizimle.
Abim haklıydı. Yalnız böyle bir şey çok acıydı. Bizim döndüğümüz gün Hamza çıkmış. Denk gelememiştik. Esma bir mesaj atmıştı. O mesajla omuzlarıma bir yük binmişti.
" Şühedâ. Abim geldi,şu an yatıyor. Çok kötü hâlde Şühedâ. Dayak atmışlar,işkence yapmışlar. Yüzü kan,kir içinde. Ayrıca dün öğle vakti çıkmış,bugün sabaha kadar yürümüş. Çok uzak,tenha bir yerde elleri kelepçeli hâlde indirmişler. Ama şimdi iyi. Uyuyor. Gönlün rahat olsun. "
Ne demek sabaha kadar yürümüş ? Ne demek yüzü kan içinde ? Af. Ölüyorum ya Rab !
Bir saat sonra bir mesaj daha geldi.
" Şühedâ. Çok üzgünüm ukhti. Çok... Abim geri dönmeyeceğimizi söyledi. "
Efendim ?! Yok ben artık dayanamıyordum. Hamza'yı aramaya karar verdim. Numarasını çevirdim,çaldı çaldı. Ama açmadı. Açmadı. Yitirdim sevdâmı. Kudüs'ün hediyesi gömüldü,gitti. Tekrar Filistin'e gitmek için ne lâzım ?!
...
Tam üç hafta. Onsuz bir üç hafta daha ekledim ömrüme. Ömrümü ömrünün üstüne koymuştum oysa. Ama o ömrünü,ömrümü aldı gitti. Hamza'yı tekrar aradım ama açmadı. Benden vazgeçmişti demek ki. Hatta nikâhımız bozulmuştu belki. Geri dönmek benim isteğim değildi ki. Zorundaydım,zorunda.
Üç hafta boyunca okula devam ettim tabii. Hiçbir derse odaklanmıyordum. Ama bana sataşan o kız artık hiç rahat durmuyordu. Üstelik bir oğlan musallat olmuştu.
Akşamın geç vakitleriydi. Okulda ders uzamış,otobüsle geri dönüyordum. O oğlan benimle aynı otobüse bindi. Benim indiğim yerde indi. İyimser olmaya çalışıyordum. Belki de evi bu taraftaydı. Ama bakışlarını üzerimden çekmiyordu. Ben önde,o arkada gidiyorduk. Acayip derecede rahatsız oluyordum. Adımlarımı iyice hızlandırmıştım. Bizim sokağa girmiştik,hâlâ peşimdeydi. Eve yaklaştım,hâlâ peşimdeydi. Sonra bana seslendi.
- Şşt. Sen. Şühedâ.
Kafamı yavaşca döndürdüm. Pis bakışlarıyla üzerime geliyordu. Filistin'deki o anı hatırladım. Yine olduğum yere çakıldım. Donakaldım. Üstüme üstüme geliyordu. İçimden duâ ediyordum. Eğer bir adım daha atacak olursa ben ona tekme atacaktım. Karanlığın arasından biri göründü. Sinirli ve hızlı bir şekilde yaklaşıyordu. Ama yüzünü seçemiyordum. Koşuyordu şimdi. O oğlan bana yaklaştıkça o koşuyordu. En sonunda bağırdı.
- Şühedâ !

....
Kardeşlerim selâmun aleyküm !
Bu bölümü adetâ yaşayarak yazdım. Sanki Filistin'de olmuş bir şeyi haberlerden okuyor gibiyim. Ben de bu hikâyeyle hüzünleniyorum. Duâlarınız için Allah ebeden râzı olsun !
Profil fotoğrafımda dün şehîd edilen 18 yaşındaki bir genç var. Evet dün şehîd oldu. Bıçağıyla iki siyonisti feci derecede yaraladı. Ama o vuruldu,vurdular. İşte gerçek hayat bu. Hikâye değil. Vuruldu. Son anlarını videoya almışlar. Şehâdet parmağı havada. Acı içinde. Ama fazla vakit geçmeden şehâdet şerbetinden içmiş. Başında bir hanım ona şehâdeti hatırlatıyor. O ise şehîdim inşaAllah diyor. Bakın,bu acıdır. Saçma sapan aşk şarkılarına,ayrılmalara ağlamayı kesin ! Asıl acı budur ! Furkan,Esma,Muhammed,Yasir !
Yiğit şehîdin ismi Yasir ! İsmen ona duâ edin olur mu ? Ağlayacaksak onun şehâdet parmağını kaldırırken ki hâline,ümmete ağlayalım ! Şu mübârek Ramazan ayında,her nerde zulüm gören kardeşimiz varsa,Rabbim yâr ve yardımcıları olsun !
Mü'min kardeşlerim !
Lütfen avuçlarınıza ağlayın,duâ edin olur mu ?
Allah râzı olsun.
Fî emanillah.

Şühedâ.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin