Bir şey yapmamız gereken anlar vardır. Ya da yapmamız gereken anlar ya da gelmemesini istediğimiz anlar veya görmezden geldiğimiz anlar. Bazı anlar dinlendirir bizi ve bazı anlar da demlendirir. Ne garip sürekli bir an içerisindeyiz. Değişen tek şey bulunduğumuz andaki hissettiğimiz duygular. O anlar hep var, orada ve biz ona sahibiz.
Pamir beni eve bıraktıktan sonra o da toplantı varmış oraya gidecekti. Bunun haberini vermesi bile hoşuma gitmişti. Sabahta benimle kahvaltı yapmak istediğini söyledi. Bende kabul ettim. Sabah 10'da beni almaya gelecekti. Bana karşı nasıl bu kadar iyi olabilmişti anlamış değilim. Eve geldiğimde üstümü çıkarıp duşa girdim. Duştan çıktığımda telefonuma baktığımda babamdan mesaj gelmişti. Mesajda yarın akşam döneceğini haber vermişti. Mesajına cevap vermeyip telefonu geri yatağıma fırlattım. Uzun zamandır yurt dışındaydı benimle iletişime çok az geçmişti o yüzden ona kızgındım. Üzerime pembe çiçekli pijamalarımı giydim. Saçımı kurutmaya üşendiğim için sadece taradım ve yatağıma girip sabah 09.00'a alarm kurdum. Sonunda fazlasıyla yorgun olan gözlerimi kapattım.
Sabah çalan alarmımla beraber uyandıktan sonra hızlıca elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Dolabımdan kısa siyah şort eteğimi çıkarıp giydim. Üstüme de beyaz ince askılı bir bluz giydim. Hafif bir makyaj yapıp saçımı da iki tane balıksırtı ördüm. Düz siyah sandaletlerimi giyip küçük çapraz siyah askılı çantamı alıp telefonumu da çantamın içine atarak aşağı indim. Mutfağa giderek bir bardak limonlu su içtim. O sırada da telefonumu geri çıkararak Pamir'i aradım. Hemen açtı.
"Günaydın." Dedim. Pamir'de cevap verdi.
"Günaydın." Dedi. Sesi iyi geliyordu.
"Ben hazırım. Eğer sende hazırsan beni almaya gelebilirsin." Dedim. Gülümsemişti.
"Ben zaten yaklaşık 1 saattir kapının önünde seni bekliyorum." Dedi. Şaşırmıştım bunu söylemesine bir saattir beni bekliyordu kapının önünde.
"Ne" Dedim şaşkınlığımı belli etmek için.
"Tamam geliyorum bende." Dedim ve telefonu kapattım.
Evden çıktığımda Pamir arabasına yaslanmış güneş gözlükleri takılı bir şekilde kafasını gökyüzüne kaldırmış beni bekliyordu. Siyah pantolon ve üzerinde siyah bir gömlek vardı. Her rengin ona yakışacağından şüphem yoktu fakat siyahtan başka bir renk giymiyordu sanırsam. Yanına doğru gidince benim geldiğimi fark edip gözlüklerini çıkarıp bana baktı ve gülümsedi. Bende ona gülümsedikten sonra karşısında durdum ve bir an aklımdan ona sarılmak ya da sarılmamak kelimelerini geçirdim. Shakespeare'in dediği gibi olmak ya da olmamak. Hiç tereddüt etmeden olmayı seçtim ve ona sarıldım. Sımsıkı. Bir insana karşı bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar yoğun duygular besleyebiliyordum anlamamıştım. Bu yoğun duyguların karşılığını da kendime itiraf edememiştim henüz. Kafam kalbinin olduğu yere denk gelmişti. Kalbinin atışlarını dinledim bir süre çok dengesiz atıyordu. Sanki Pamir kalp atışını şu an kontrol etmeye çalışıyordu. Birkaç saniye sonra ellerini belime dolamıştı o da. Şu an ikimizin de nefes alışverişi hızlanmıştı. Pamir'den ayrılıp gülümsedim ve arabaya bindim. Pamir'de binince konuşmaya başladı.
"Doğru olanı yaptın." Dedi. Neyden bahsettiğini anlamamıştım. Soracaktım ki Pamir tekrar konuştu.
"Bana sarılarak. Ben sarılamazdım." Dedi. Gülümsedim ve söylediklerine cevap verdim.
"Bende seni cesaretli biri diye düşünmüştüm." Dedim. Arabayı çalıştırdı.
"Bugün gerçek benle tanışma vakti o zaman." Dedi ve göz kırptı.
"Sabırsızlıkla bekliyorum Pamir Bey." Dedim.
"Bana Pamir Bey deme." Dedi. Çantamı arka koltuğa koyup bir yandan Pamir'e cevap verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günün Sonunda
General Fiction"Sana âşık olmamı mı istiyorsun ki sen?" Dedi. Merakla vereceğim cevabı beklediği o kadar belliydi ki. Bu haline gülmemek ayıp olurdu. "Evet. Bana olan aşkından öl istiyorum." Dedim. "Beni öldürebilecek tek şey sen ve sana olan aşkım zaten." Dedi. B...