Doğrularımız, yanlışlarımız, kararlarımız her gün bir şekilde şekil değiştirir. O an doğru gelen şey bize belki bir 5 yıl sonra ya da herhangi bir zaman diliminde yanlış gelebilir ya da tam tersi yanlış gelen doğru gelebilir. Sürekli kendimiz için doğru olan hangisi diye arayış içerisine gireriz. Doğru olanı bulmak için arayışta kaybolmayı göze alabilecek kadar cesur insanlarız. Peki ben o kadar cesur muydum? Bilmiyorum.
O günün üzerinden bir hafta geçmişti. O günden sonra Pamir'le hiç konuşmadık ve görüşmedik. Pamir son dediklerinden sonra telefonuna gelen mesajla hiçbir şey demeden gitmişti. Beni eve Ozan bırakmıştı. Babam bir haftadır iş için yurt dışındaydı. Burcu'da Zeus'da şarkı söylediğinden dolayı pek sık görüşememiştik. Bir haftadır evdeydim dışarı çıkmayıp resim yapmıştım. Arada telefonuma bakıyordum Pamir mesaj atmıştır ya da aramıştır diye ama hiçbir şey yoktu. Nedense onu merakta etmiştim bir haftadır ne yaptığını, nerede olduğunu. Aramak için mesaj atmak için elim telefona çok gitti ama yapamadım. Çünkü kendimde bunu yapabilecek gücü görmemiştim. Bir haftadır sürekli düşünüyordum. Bir anda nasıl bu hale düştüğümü? Doğru olanın ne olduğunu düşünüp durdum. Ama bir sonuca varamamıştım.
Telefonuma gelen bildirim sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp hızlıca masanın üzerinde duran telefonuma bakmaya gittim. Ekranı açtığımda indirim mesajıyla karşılaştım. Telefonu geri bırakıp mutfağa doğru giderken bu sefer yine bildirim geldi. Bakıp bakmamakta kararsız kalmıştım, tekrar geri dönüp baktım. Bu sefer mesaj Burcu'dan gelmişti
"Kuzu, bugün çalışmıyorum. Birkaç işim var gündüz sonra size geleceğim kalmaya görüşemiyoruz bayadır özledim seni." Yazmıştı.
"Tamam. Bekliyorum." Yazıp gönderdikten sonra telefonu geri bırakıp, mutfağa gidip Burcu için bir şeyler hazırlamaya başladım.
Saate baktığımda 22.00'dı. Hızlıca kot siyah mini şortumu, üstüme de siyah ince askılı büstiyerimi giydikten sonra saçımı yukarıda dağınık bir topuz yapıp aşağı indim. Aşağıya indiğimde zilde çalmıştı. Hızlıca kapıyı açıp Burcu'ya baktım. Üzerine lacivert yırtık bir jean giymiş üstünde siyah saten 2-3 düğmesi açılmış bir gömlek vardı. Ona sımsıkı sarıldığımda O da bana sımsıkı sarıldı ve konuşmaya başladı.
"Ev kuşu nerelerdesin sen ya?" Dedi. Bahçeye doğru yürürken Burcu'ya cevap verdim.
"Evdeydim. Resim yaptım sürekli. Sen nerelerdesin asıl?" Dedim gülerek.
"Çalışıyorum kızım ben. Eniştenin mekanıymış bir de şansa bak." Dedi alaycı bir şekilde. Hafif gülümseyerek bahçedeki salıncağa oturduk. Burcu gelmeden önce masayı hazırlamıştım. Burcu masada duran en sevdiği portakallı kekten bir dilim aldığında gözlerini kapattı. Çok güzel bir kızdı. Sadece kıvırcık saçları bile havalı görünmesi için yeterdi.
"Şu kekin bana yaptıramayacağı şey yok. Çok güzel." Dedi ve tekrar konuştu.
"Ve senden başka kimse güzel yapamıyor." Dedi yanağımdan öptü. Dediklerinde haklıydı. Küçüklükten beri en sevdiği kek portakallı kekti ve sadece benim yaptığımı yerdi, beğenirdi. Ağzındaki lokması bittikten sonra meyve suyundan bir yudum alıp salıncakta bağdaş kurup oturdu ve bana baktı.
"Enişteyle nasıl gidiyor?" Dedi. Ne diyeceğimi bilemedim.
"Güzel." Deyip geçiştirdim. Bana bakıp yüz ifademden bir şeyler anlamaya çalışıyordu.
"Geçiştirme beni Asel." Dedi. Bir yudum su içip konuştum.
"Geçiştirmiyorum. Bir haftadır konuşmuyoruz, görüşmüyoruz." Dedim. Gözlerini ve ağzını aynı anda açıp bana dik dik baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günün Sonunda
Narrativa generale"Sana âşık olmamı mı istiyorsun ki sen?" Dedi. Merakla vereceğim cevabı beklediği o kadar belliydi ki. Bu haline gülmemek ayıp olurdu. "Evet. Bana olan aşkından öl istiyorum." Dedim. "Beni öldürebilecek tek şey sen ve sana olan aşkım zaten." Dedi. B...