Atlas ve ben önde, Theodor ve Milda ise arkada, Atlas'la bir önceki sefer gittiğimiz han'a doğru yürüyorduk.
Bugün orada kalacaktık. Ağzımı sıkı sıkıya kapatmış, hiç konuşmamaya çalışıyordum. 3-4 kez dişlerimi fırçalamıştım ama kütür kütür yediğim sarımsağın kokusu, bugün öyle kolay kolay geçecek gibi değildi. Geçse bile psikolojik olarak hala burnuma kokusu geliyor gibi hissediyordum.
Han'a girince, Theodor lavaboya gideceğini söyledi ve yanımızdan ayrıldı. Resepsiyonun önüne geldiğimizde, Atlas konuştu.
"Ece ve benim için bir oda, Theodor ve senin için bir oda tutacağım. Uygun mu Milda?""Hayır!" Dedim ama beni takan yoktu.
"Kesinlikle uygun." Milda gözleri parlayarak bakıyordu.
Bakışlarım Milda'ya dönmüştü. Körler sağırlar birbirini ağırlardı cidden.Aklından neler geçtiğini az çok anlamıştım. Bakalım Theodor onunla kalmayı kabul edecek miydi?
"Milda!" Dedim bir sinirle.
Ağzımı çaktırmadan gösterdim. Sarımsak kokarken Atlas ile birlikte kalamazdım.Eliyle dişlerini fırçalarmış gibi rol yapıp, bana göz kırptı. 'Tekrar fırçalarsın olur biter' demeye getirmişti. Ahhh! Sinirlerimi hoplatmıştı cidden. Konu Theodor olunca akan sular durmuştu hanımefendide.
"Hayır, ben Milda ile kalacağım. Sen ve Theodor da ne yaparsanız yapın!"
Dedim sinirle. Ama Atlas hala beni takmamaya devam ediyordu. Resepsiyondan aldığı oda anahtarlarından birini Milda'ya uzattı
ve Milda da anahtarı aldı."O zaman.." dedi Milda'ya Bakarak. El sıkışmak için elini Milda'ya uzattı.
"Theodor'u sana emanet ediyorum."Milda güldü. İkisinin de çıkarına olduğu için sesleri çıkmıyordu!
"Ben de Ece'yi sana emanet ediyorum."
Atlas'ın uzattığı eli sıktı.
"Yarın sabah burada toplanırız. İyi geceler." Dedi ve bana göz kırptı. Ahhh! Milda.Tam ağzımı açacakken Milda hızla gözden kayboldu. Suçunu biliyordu ne de olsa!
El mahkum Atlas'ın arkasından kalacağımız odaya doğru ilerledim.
Bu seferki oda da geniş ve ferahtı.Odaya girdiğimizde, ilerledim ve Atlas'a döndüm. O da kapıyı kapattı ve bana hınzır bir gülüş gönderdi. Bu hiç hayra alamet bir gülüş değildi.
İki üç büyük adımda yanıma ulaşınca ona baktım. Ne kadar çok yakışıklıydı!
Saçlarının hareketi, hafif kısılmış şımarık bakışlarıyla bakan gözleri, tebessüm eden dudakları..İyice yaklaştı. Elini kaldırdı ve boynumdaki kolyenin ucunu tuttu. Dibime geldiğinde,
"Sana daha çok yakıştı.." diye mırıldandı.Ahhh... İçimden çığlık atıyordum resmen. Şimdi kendisine en yakın olmak istediğim, aynı zamanda da en yakın olmamam gereken andı. Ağzım sarımsak kokuyordu.
Bir adım geri çekildim ve kafamı yana çevirdim.
"Teşekkürler.." ağzımın içinde mırıldanarak konuştum.Bana doğru adımladı ve aramızdaki mesafeyi kapattı.
"Ece.." diye mırıldandı, bedenini bana doğru eğerken.
"Elbisen çok yakışmış. Saçlarının rengini ön plana çıkarmış."Tekrar bir adım geri attım. Sıkkınca mırıldandım.
"Teşekkürler."Bir adımda tekrar yanıma geldi. Bir elini belime doladı.
"Ama geçen sefer benimle buluşunca giydiğin daha güzeldi."Bu sefer belimdeki elinden kurtuldum ve hızla bir iki adım geriledim.
"Seninle buluşacağım için en güzel elbisemi giymiştim.." diye mırıldandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALİYETİN UZAĞINDA
Romanceİki genç kız... Kendilerini, sonundan ölümüne nefret ettikleri o romanın içinde bulurlar. "Ben olsam..." ile başlayan cümleleri, gerçekten bir karşılık bulabilecek mi?