bölüm 21; havada bir hinlik var

271 30 0
                                    

At arabasında, Milda, Theodor ve ben doğu düklüğüne doğru gidiyorduk.
Babam, bir aday bulmuştu ve onunla buluşmamı istemişti. Aslında reddedebilir ve ayak diretebilirdim ama, doğu düklüğüne gelip, o adreste, Atlas'ın annesiyle alakalı ne var öğrenmem gerekiyordu.

Daha fazla zaman kaybetmeden öğrensem iyi olacaktı. Eğer tahminlerim doğruysa, çok vakit kaybetmeden sonuca ulaşacak gibiydim.

Milda ve Theodor da, Milda daha önce doğu düklüğüne gelmediği için merak ettiğinden dolayı, etrafta gezinip vakit geçirmek ve beni yalnız bırakmamak adına buraya gelmişlerdi.

At arabasından indiğimizde, adres beş dakikalık bir mesafede kalıyordu, önce oraya gidip daha sonra babamın ayarladığı kişiyle buluşmaya karar vermiştim.

Tam ilerleyecekken, ileride ara sokağa doğru ilerleyen Henry salağını gördüm. Bizi farketmemişti. Bir şeyler karıştırır gibi çok şüpheli bir şekilde etrafını kolaçan ede ede gidiyordu. O burada ne arıyordu? Bunda bir iş vardı.

"Milda.." dedim hala Henry'e bakarken. Gözden kaybetmemeye çalışarak.
"Bak şu ilerideki Henry'i görüyor musun?"
Milda ve Theodor aynı anda baktığım yöne doğru baktılar ve ilerleyen Henry'i gördüler.

"Theodor sen tanırsın onu. Burada ne işi var? Bir işler karıştırıyormuş gibi hissediyorum."

Theodor aynı benim gibi düşünceli bir şekilde Henry'e baktı. Milda ve Theodor aynı anda mırıldandı.
"Çok şüpheli.."

"Siz de gezmeye geldiniz biliyorum ama.." dedim ve sıkkınca nefes verdim.
"Onu takip edip ne karıştırdığına bir bakar mısınız?"

Burası Atlas'ın düklüğüydü, yanlış giden bir şeylerin olmasını istemiyordum. Onun haberi olmadan gizlice bir haltlar karıştırılması sinir bozucu olurdu. En iyisi neler döndüğünü öğrenmekti.

Milda tedirginliğimi farketmiş olmalı ki,
"Tamam, sen işlerini hallet, biz peşindeyiz onun.." dedi ve devam etti.
"Değil mi Teo?"

Theodor onu onaylarca başını salladı.
"Evet.. Bir bakalım neler dönüyor burada."

Bu işi onlara bırakmanın rahatlığıyla kendi işime odaklanabilirdim. Eminim ki onlar, neler döndüğünü her türlü  öğrenirlerdi.

Onlarla vedalaştım ve adrese doğru yol aldım. Evin önüne geldiğimde, eski ama büyük bir ev olduğunu farkettim. Camlarda kırıklar vardı, ama duvarlar gayet sağlamdı. Dışarıdan bakıldığında içeride biri yaşıyor mu yaşamıyor mu anlamak çok zordu.

Kapıya tıklattım. İçeriden "gel." Diye gür bir kadın sesi duyduğumda tedirginlikle içeri girdim. Salona doğru adımladım, içerisi de evin dışı gibi genişti.

Etrafa göz gezdirdiğimde, bu evde biri yaşıyor mu, yoksa bırakılıp gidilmiş mi, anlamak çok zordu, bazı eşyaların üstü beyaz örtülerle ve çarşaflarla kapatılmıştı, bazı eşyalar ise gayet kullanılır bir biçimde duruyordu.

Geniş bir masada sandalyelerden birinde elinde örgü şişleri ile bir şeyler ören 50 yaşlarında bir kadın oturuyordu. Onu farkettiğimde istemsizce irkildim, başından beri orada oturuyordu ama ben daha yeni farkedebilmiştim.

"Merhaba.." dedim içime kaçan sesimle. Nasıl başlayacağımı bilemeyerek.
Kadın kafasını bir anlığına örgüden kaldırdı, bana baktı ve tekrar örgü örmeye döndü. Tok sesiyle konuştu.
"Neden gelmiştin? Eğer melisa çayı için geldiysen, melisa çayı satışı bitti, seneye kadar bir daha hasat olmaz. Şansına küs."

Hmmm.. Bitki çayı satıcısıydı demek.. Bu benim aklımda birden şimşeklerin çakmasına ve taşların yerine oturmasına sebep olmuştu!

Atlas'ın annesi, Atlas küçükken hep farklı farklı bitki çayları içirirdi ona.. Çünkü annesinin yakın bir arkadaşı bitki çayı satıyordu, sevdiği çayları annesiyle içmeyi ve ona hediye etmeyi çok severdi. Böylece Atlas'ın annesi de zamanla bitki çaylarını çok sever olmuştu. Oğluna da denetmeyi çok severdi. Kitapta, Atlas bunları Esmira'ya anlatmıştı.

KRALİYETİN UZAĞINDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin