"Yol yüründükçe oluşur."-ChuangTzu
Haziran 2021 / ANKARA
Herkesin yolu başkaydı değil mi? Aynı bambaşka olan hayat hikayelerimiz gibi, yollarımızda birbirinden o kadar farklıydı ki. İki kişi yanan taşlarla dolu bir yola çıksa, biri yanacak olsa da geçmeyi seçebilirdi, diğeri kanamamak için o yoldan vazgeçebilirdi. Herkes her yolu gitmek zorunda değildi ama sona elbet bir gün ulaşacaktık. O zamana dek, yaptığımız seçimler ve bizi götürdükleri yollardan sorumluyduk. O yolu gitmek veya gitmemek yine başka bir tercihe bağlanıyordu.
Tercihler ve yollar. Hayatıma bu şekilde bakmaya başladığımdan bu yana her şey daha basitti. Bir tercih yapardım ve o yolu yürürdüm. Çoğunlukla yollarım canımı yakan başka bir hikayeye bağlanmış da olsa, bazen gerçekten çiçekli yolculuklardan da geçmiştim. Şimdi ki seçimim yine pek onaylanan bir seçim değildi. Tabi ki de eleştiriye aşırı açık bir insandım ve çok da iyi bir arkadaştım. Bu yüzden sabırla dinleyecek ve hoşgörüyle eleştiriyi kabul edecektim.
"Gece, gidemezsin saçmalama lütfen. Bizim orada ne işimiz var? Yani ne işimiz var derken, gitmeyi ben de isterim. Ama gerçekten, orada ayak bağı olmamız da bir ihtimal, biliyorsun değil mi?"
Can dostum Elvin, üniversitenin ilk yıllarında beni düştüğüm bataklıktan çıkarıp, dost olmaya değer gören ilk arkadaşım, belki de kardeşim. Bir kardeşe karşı neler hissedilirdi ki? Güven, sevgi, saygı, teslimiyet. Tek bir olumsuz hissim dahi yoktu, o zaman bu kardeş olmalıydı. Öyle olmasını istiyordum, o yüzden öyle adlandıracaktım. O benim kardeşimdi. Benden 2 yaş büyük olması onda kardeşten çok bir abla hissiyatı uyandırıyor olmalıydı. Zira despot bir şekilde kararlarımı eleştirmesi başka bir sebepten olamazdı. Bunun içten içe hoşuma gittiğini söyleyebilirdim ama tabi ki de bunu ona itiraf edemezdim. Bende birçok his eksikti, bunu o da biliyordu. Öğreniyordum, yaşadıkça, tecrübe ettikçe, yaşım kaç olursa olsun, bir şekilde öğreniyordum.
Elvin kocaman kahverengi gözlere, kavisli kalın kaşlara, okka gibi bir buruna ve dolgun dudaklara sahipti. Tam bir Yeşilçam havasına sahip olduğunu söyleyebilirdim. Çok güzel bir genç kadın olduğu bariz ortadaydı. Fakat yine bunu da şu an itiraf edemezdim. O büyük gözlerini dikmiş, kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Ne zamandır zihnimde onu övüyordum ki, ellerini beline koymuştu bile.
Kafamı ona doğru kaldırdım, tatlı olduğuna inandığım bir şekilde gözlerimi kırparken "Bebeğim, sen hep böyle çok mu soru soracaksın? Gidelim ve görelim. Yardımcı mı oluyoruz, yoksa engel mi oluyoruz? Baktık dediğin gibi oluyor," duraksadım, biraz düşündüm. "Ayak işlerini falan yaparız. Bir şeyler buluruz, olmaz mı?" dedim.
Sıkıntıyla bir iç çekti, gözlerini arkamdaki yeşil ağaçların olduğu bahçeye çevirdi. Dudağını kemirmesinden anladığım üzere düşünüyordu. Yine tüm negatif ve pozitif düşünceleri tartıyor, bir seçim yapmaya çalışıyordu. Bende gözlerimi ondan çekip etrafta dolaştırdım.
Elvin'in çalıştığı hastanenin bahçesindeydik, üyesi olduğumuz derneğin bir ekip topladığını öğrenince koşa koşa ona gelmiştim. Bu ekip, Şam'a gidecekti. Şam uzun zamandır sakindi, artık sivillerinde girebileceği kadar güvenliydi. Hala kontrol noktaları aktif bir şekilde çalışıyordu, bu beni endişeye düşürmekten ziyade güvende hissettiriyordu. İçerisinde bulunduğumuz dernek bunu ilk kez yapmayacaktı. Fakat ilk defa gitmeyi bu kadar çok istemiştim. Bu yolu bir şekilde gitmem gerekiyordu işte.
Elvin'in onsuz gitmemi istemeyeceğini biliyordum. Hem yalnız kalmamı istemeyecekti hem kendisi de böyle bir hayale sahipti. Doktor istemesindeki temel motivasyon buydu, yardım etmek. Ben neden seçmiştim mesleğimi, neden psikolog olmuştum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVAŞ ÇİÇEĞİ
AçãoGece Vera Saral, Kimsesiz bir hayatın içerisinde tek başına, dişiyle tırnağıyla hayatını inşa etmiş güçlü bir kadın. Edindiği mesleği daha da anlamlı bir hale getirmek için savaşın bittiği düşünülen bir bölgeye gönüllü olarak gider. Fakat bölge de...