"Ruhu çok ağrıyordu, her zaman gülüyor olmuş olsa bile."-Şeker Portakalı
Nazım Hikmet'in kaleminden dökülen, hislerle dolu mısraların sebebi oldukça aşikardır. Tek bir kelimedir, aşk. Fakat bu aşkın kaynağı hakkında düşünceler çoğunlukla ikiye ayrılır, iki önemli fikir vardır. Nazım, aşk duygusunun kendisine mi aşıktır? Yoksa geldiği, kaldığı, sevdiği ve öldüğü son aşkı Vera'ya mı aşıktır? Sebep iki seçenekten hangisi olursa olsun, aşk oldukça güçlü bir duyguydu.
Yeniden yaşamla doldurabilirdi içini, gerekirse öldürebilirdi defalarca kez seni.
Bu yüzden, o soğuk gece de sadece bir pusetle bırakılan bebeğe Vera ismi verildi. Vera terk edilmişti. O zamanlar fark edemeyecek kadar küçük olsa da koskocaman bir kadın olduğunda hala hissedecekti o yıkımı. Çünkü terk edilmişti, bunu bilerek, bunu öğrenerek büyümüştü. Soğuk bir şubat gecesinde, yetiştirme yurdunun güvenlik kulübesine bırakılmıştı. Onu bulan görevli Ahmet Efendi, bebeğin kar beyaz tenini, okyanus mavisi gözlerini gördüğünde kalbi sızlamıştı, canı acımıştı. Böylesine güzel, böylesine savunmasız bir bebeği bırakmak için ya kalpsiz olmalıydı insan, ölmüş olmalıydı tüm duyguları ya da birinin ellerinden koparılmış olmalıydı bu minik can.
"Vera," demişti bebeğe ve devam etmişti içinden,
Vera gibi çok sevileceksin, yaralarla büyüyecek olsan da ileride sahip olacağın aile merhemin olacak senin.
10 Şubat 2005 / Ankara
Bugün Vera'nın doğum günüydü, 7 yaşına girecekti. Her yıl olduğu gibi yine aynı şeyi dileyecekti ve her yıl olduğu gibi o dilek yine gerçekleşmeyecekti. En azından istediği şekilde, hayallerindeki gibi olmayacaktı. Ama o zamanlar bundan bir haber, dileklerin bir gün gerçek olacağına inanan o küçük kız çocuğuydu. Mavinin her tonunu barındıran gözleri çoğunlukla parıl parıl bir gökyüzü gibi olsa da gece olduğunda derin, karanlık bir okyanusa dönerdi. Her gece yalnızlık ve terk edilme hissiyle yüzleşerek uyur, sabah olduğunda cıvıl cıvıl bir çocuğa dönüşürdü. Kahverengi saçlarına çiçekli tokalar takar, en güzel elbisesini giyer ve beklerdi, bir ailesi olacağı günü beklerdi.
Çocukluk böyleydi işte, her gün bir oyun gibiydi. Ne kadar az şeye sahip olsa da gülümsemesi her gün yüzünü süslerdi. Büyüdükçe azalacaktı o gülüşleri, gözyaşlarıyla yıkanacaktı yanakları. Gökyüzü mavisi gözleri, düşünceleriyle dalgalanan bir okyanusa dönüşecekti, kararacaktı.
Ahşap salıncakta tek başına otururken duyduğu adım sesleriyle bakışları ilk önce Aysel annesini sonra da elindeki küçük, yuvarlak, kakaolu keki buldu. Mavileri parladı, yanakları acıyacak kadar kocaman gülümsedi. Küçücük bir kakaolu kek, gününü lunaparka çevirmişti.
Hiç lunaparka gitmese de böyle hissettiriyor olmalıydı. O kadar güzel bir şey ancak böyle hissettirebilirdi.
"Aysel anne!" diyerek resmen bir kuş gibi şakıdı.
Elbisesinin açılmasını önemsemeden salıncaktan atladı, Aysel annesinin bacaklarına sarıldı. İlk o kutlardı doğum gününü, artık tek o kutlayacaktı doğum gününü. Ahmet Efendi yoktu artık, daha güzel bir yerde olduğunu söylemişti Aysel annesi.
Vera'nın hayallerine göre kocaman bir çikolata şelalesi olmalıydı, pamuk şekerinden ağaçlar ve şekerlemelerden çiçekler olmalıydı. Aysel annesi, Ahmet Efendi'nin en çok sevdiği şeyin şiir kitapları olduğunu söylemişti. O zaman kocaman bir kitaplığı ve rahat bir koltuğa da olmalıydı. Aysel annesi başına bir öpücük kondururken daha sıkı sarıldı. Vera, onun da daha güzel bir yere gitmesini istemiyordu. Bencillik olabilirdi fakat istemiyordu işte.
"Gece'm," Kaşları çatılan küçük kız kafasını yukarı kaldırdı. Aysel annesi ona hep ilk ismiyle seslenirdi ama Vera bundan nefret ederdi.
O Vera'ydı, çok sevilen demekti. Ahmet Efendi geçen sene anlamının öyle olduğunu söylemişti. O da Vera olursa daha çok sevileceğini düşünerek diğer ismini yok sayardı. Daha çok sevilmek için isimlerin sadece önemsiz birkaç harf olduğunu öğrendi elbette. Ama bu yaşlarda bunun sevilmek için yeterli olacağına emindi.
Aysel anne, küçük kızın çatılan kaşlarına tebessüm ederken buldu kendini. Ne zaman bu küçük kız çocuğunun yüzüne baksa içi sıcacık olurdu, kalbi sevgiyle dolup taşardı. Buradaki her çocuk çok kıymetliydi onun için. Kalplerindeki kırıklıkları, ruhlarındaki yaraları her birinin gözünde görürdü. Sarmak isterdi, merhem olmak isterdi tek tek. Ama bu yaraların derinliğini de bırakacağı izleri de ancak hayal edebilirdi. Yine bir sızı hissetti derinlerinde, dudaklarındaki tebessüm buruk bir gülümsemeye dönüştü.
"Vera'm bakma bana öyle kara kara, ağzım alışmış işte." Küçük kızın elini tutarken onu kenardaki eski banka doğru yönlendirdi. İkisi de banka oturduktan sonra Aysel annesi cebinden mavi bir çakmak çıkardı, pastanın üzerindeki sarı renkli mumu yaktı. Vera'nın gözleri ipin ucunun alevlenmesiyle parladı tekrardan.
Böyleydi işte, bu kadar basitti gülümsemesi, içinin neşeyle dolması. Hiçbir zaman zor bir çocuk olmamıştı, zor bir çocuk olmak onun için bir seçenek bile olmamıştı. Şımarabileceğin, şikayet edebileceğin kimsen yoksa sadece yaşardın. Her yeni günde güzel bir şeyler bulup onun için teşekkür ederek yaşardın. Bir gün havanın güneşli olmasına teşekkür ederdin, bazen rüzgarın getirdiği melisa kokularına minnettar olurdun ve bazen de sadece sıcak bir yatak için şükrederdin.
Vera hevesle mumu söndürmek için yerinde doğrulurken Aysel anne keki kendine doğru çekti.
"Vera, bunu konuşmuştuk çiçeğim. Doğum günlerimiz dilek dilememiz için birer fırsattır ve-" Küçük kız mavilerini onun gözlerine dikerek sözlerini tamamladı.
"Dileklerimiz en çok bu günlerde duyulur."
Aysel anne onu onaylayan bir mırıltı çıkarttığında gözlerini sımsıkı yumdu Vera. Elleri de birer yumruk haline gelmişti. Ne zaman gözlerini bu kadar sıkı yumsa eş zamanlı olarak elleri de sıkı birer yumruk haline gelirdi. Bunun bir savunma mekanizması olduğunu, vücudunun istem dışı bunu yaptığını sonradan farkına varacaktı. Ne kadar büyürse büyüsün, bu küçük kız çocuğunun yaraları birer iz halinde hep üzerinde kalacaktı ve bazı izler, ne kadar makyaj yaparsanız yapın kapanmazdı.
Dudakları heyecanla kıvrılırken her sene dilediği dileği zihninde tekrar etti.
Bir gün beni çok seven, güzel bir ailem olsun.
Bu sefer gerçekten gönülden diledi.
***
Yeni bir kurgu, yeni bir yolculuk.
Desteklerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVAŞ ÇİÇEĞİ
AksiyonGece Vera Saral, Kimsesiz bir hayatın içerisinde tek başına, dişiyle tırnağıyla hayatını inşa etmiş güçlü bir kadın. Edindiği mesleği daha da anlamlı bir hale getirmek için savaşın bittiği düşünülen bir bölgeye gönüllü olarak gider. Fakat bölge de...