RUHUNUN SİYAH GÖZLERİ

28 8 15
                                    

2004'gündüz

Çocuk üst raftaki reçele ulaşmak için boyundan büyük bir sandalyeyi aldı ve üstüne biraz çabaladıktan sonra oturdu,derin bir nefes aldı,çok yorulmuştu.Ardından dikkatli bir şekilde sandalyede ayakta durmayı başardı ama hâlâ boyu yetmiyordu.Bir kolunu uzattı.Diğer kolunu düşmemek için dolap kapağının kulpuna yerleştirdi.Sıkıca kavramıştı kulpu .Bir gözünü kıstı ve dilini dışarı çıkardı. Sonunda uzanmıştı.Her zaman yaptığı bir şeydi.Elini büyük kavanoza dokundurunca gözlerini iyice açtı.Diğer elini de dolap kapağının kulpundan çekmiş ve kavanozu iki eliyle tutmuştu.Bunları yaparken farkında olmadan taburenin üstünde ayak parmak uçlarıyla durmuştu.Ayaklarını tam olarak tabureye yerleştirdi.Taburenin kırıldığını fark etti bu sıra.'Çıt'sesi onu biraz ürkütmüştü,dikkatlice indi. Tabureyi geri odasına götürdü.Ardından mutfağa gelip tezgâha bıraktığı reçel kavanozunu aldı.Camın önündeki poşette duran ekmekleri de unutmamıştı.Küçük dikdörtgen mutfağı güneş ışığı huzmeleri esir alıyor.Kirli olan mutfağı kamufle ediyor ,onu daha güzel gösteriyordu.Camın yanındaki küçük kare masaya oturdu.Reçelini ekmeğe sürüp yemeye başladı.Bir yandan masanın altından ayaklarını sallıyordu.Bu sırada kapı açılma sesi gelmişti.Gözleri açıldı. İçi heyecanla doldu.Bazı günler hariç her zaman böyle olurdu.

Mutfağa giren kadın direkt buzdolabını açtı.Yüzü her zamanki gibi sirke satıyordu.Dolabın için tam takır kuru bakır olduğu için hemen geri kapattı.Zaten kendini aç hissetmiyordu

-Bugün erken geldin?

-Cumartesi.

Ağzında lafı o kadar gevelemişti ki çocuk anlamak için dediğini kafasında tarttı sonunda en mantıklı olanı seçmişti ve doğru olanı.

-Normalde bugün de çalışırdın.

Kadın baygın gözlerle çocuğa baktı.Sinirle gözlerini kıstı.

-Sana mı kaldı ne zaman gelip gelmeyeceğim?

Ardından mutfaktan çıktı.Yatak odasına girdi.

Çocuk son lokmayı ağzına götürürken bıraktı.Birden karnını doymuş hisseti.Hep böyle olurdu.

Reçelli ekmeğini dolaba bıraktı.Kalan ekmekleri de camın önüne geri koydu.

Ardından annesinin odasına gitti.Önce kapıyı tıklattı.Ses gelmeyince girebileceğini düşünüp girdi.Kadın yatakta yatıyordu.Sonra geri kapıyı kapatıp çıktı evden ,evin önündeki kırık dökük eski verandanın üzerindeki kirden gözükmeyen koltuğa oturdu.İki elini yanağına koydu.Dışarıyı izlemeye başladı.Hayatını kısaca özet geçirdi.Annesi hep böyleydi.Babasını daha hiç görmemişti.Hatta diğer çocukların babalarını görmese kendinin bir babası olabileceğini hiç tahmin edemeyebilirdi.Ellerini dizlerinin üzerine koydu.Annesine onu sorduğunda kızgın birtakım söylemler işitiyordu.

Sol taraftan gelen bağırmalarla kafasını oraya çevirdi. Kızgın komşusu...Hiç sevmezdi.Bir sürü kez adamdan dayak yemişti.Gücü yetmediği için karşılık verememişti ama farklı şekillerde küçük de olsa acısını çıkarmıştı.-mesela bahçesindeki çitleri mahvetmek gibi.-

Bu adamı hâliyle pek sevmezdi ve anlaşılan yine karısıyla tartışıyorlardı.Evlerini ayıran ahşap çitlerden sadece adamın dazlak kafası görünüyordu.Önüne döndü.Hemen bir kaç metre ötesinde küçücük bir derenin içinde ve kenarında oyun oynayan çocuklara baktı.Kendisini oyunlara almazlardı.Arkadaşları içinde hep dalga konusu olurdu.Bir nevi akran zorbalığıydı.

Ayağa kalktı.Dereye doğru yürümeye başladı.Çocukların da oyun oynadığı yerin üç metre kadar ötesinde orta boyda ,kalın bir ağaç vardı.Ağacın bir dalında kızgın komşunun çamaşır ipi asılıydı ve o ipe asılmış kıyafetlerde . O ağaç ile komşunun bahçesindeki ağaç arasındaki tek bağlantı çamaşır ipiydi.

Kimse Adımızı BilmiyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin