Müdürün odasına girdim ve açıkcası ne diyeceği veya yapacağı umrumda olmadığı için boş gözlerle direkt ona baktım. İçeride bir kaç insan daha vardı ama onlara pek aldırmadım.Müdür konuşmaya başlamadan önce hafifçe bir öksürdü ve gözleri beni buldu.Bakışlarında anlamadığım bir duygu vardı:Rahatsızlık.Bu beni biraz endişelendirmişti açıkçası. Duruşunu dikleştirip sonunda konuşmaya başladı.
-Bu gelenler ... dedi diyeceklerinden emin olamıyormuş gibi.Ardından az önceki hâline zıt , kendinden emin bir şekilde konuşmaya devam etti:
-Senin yeni ailen, dedi.Kaşlarımı çattım.Nasıl yani?Kafam çok karışıktı.Hemen kafamı odadaki aileme(!) çevirdim.
Müdürün masasının önünde , yatay bir şekilde duran lacivert koltukta 45'lerinde gösteren bir adam vardı hemen yanında onunla büyük ihtimalle aynı yaşta fakat estetik yaptırdığı için yaşını tam belirleyemediğim bir kadın duruyordu.Adamın yaşını biraz daha ortaya çıkaran kır saçları ve yüzünde kırışıklıkları vardı.Kahverengi gözleri küçüktü ve hissiz bakıyordu.Saçlarının renginden biraz koyu olan kirli sakalını da tıraş etmemişti.Lacivert bir takım elbise giymiş ve bu ,o yüzündeki sert ifadeyi pekiştirmişti.Kadınsa Siyah, boydan boya düğmeli bir elbise giymişti.Belinin yarısına inen açık kahve saçlarını su dalgaları yapıp salmıştı.Koyu kahve gözleri yanlış görmediysem heyecanla titreşiyordu.
Daha önce bu kişileri gördüğümün farkına vardım.Bahçede müdürle bir şey konuşuyorlardı.O zaman ilgimi çekmemişti.Daha önce bahçede onların yanında görmediğimden emin olduğum benim yaşlarımda bir oğlan çocuğu vardı yanlarında.Benim gibi siyah saçlı, benim beyaz tenime karşın hafif esmer tenli bir çocuk . Koyu kahverengi irisleri heyecanla titreşiyordu.Zengin bir aileydi belli ki .Peki beni neden istiyorlardı.Kahretsin,yine oluyor.Resmen dejavu. Sinir ve şaşkınlıkla :
-Nasıl yani? diye sordum.Müdür sıkılmışlıkla :
-Dümdüz işte evladım,senin ailen,dedi ve onları eliyle gösterdi.Bunu yaparken hızla başı da elinin gösterdiği yere dönmüştü .Gözlüğü bu sebeple burnunun ucuna kaymıştı .Komik bir görüntü oluşturuyordu normalde.Ama şu an değil.
-Haydi bakalım!Hazırlan sen,çabuk ol yalnız,dedi .Bu kadar acele...Tuhaf.
Hiç bir şey demeyip sadece dediğini yapmak için odadan çıktım ve kaldığım odaya yürümeye başladım.Oldukça yavaş yürüyordum.Bezmiştim artık.
Bir anda durdum.Neden ben ? Bunu alelade bir soru olarak sormuyordum.Beni gördükleri an almaları gerektiğini değil almamaları gerektiğini anlamaları lazımdı.Bunu düşünmemin tabii ki de bir sürü sebebi var:11 yaşındaydım ve genellikle küçük çocuklar evlat edinilirdi yani ben onlara göre oldukça büyüğüm.Ayrıca yurtta çıkardığım sorunlar yüzünden müdür de beni almalarını önermezdi ki gerçi beni alsalar müdür benden kurtulmuş olurdu.Evet , büyük ihtimalle müdür demişti.Peki ,beni görmüşler miydi?Görmemişlerse bile artık gördüler ve bence vazgeçecekler.
İçimden bir ses buradan kurtulmak. istiyor ancak böyle değil . 2.bir aile travması istemiyorum.Kendi kendime buradan defolup gitmek istiyorum ama maalesef karşımda durup beni almak isteyen aile hiç beni bırakacakmış gibi durmuyor.
Derin bir nefes aldım.
Sonra da odada benden başka hiç kimsenin duyamayacağı bir biçimde konuştum kendi kendime:- Başlıyoruz.
☆☆☆
07/08/2009
Kaç gün oldu bilmiyorum.Bilmek de istemiyorum daha doğrusu.En son yazdığım yer arka sayfada kaldı ve ben yeni bir sayfaya başladım.Burayı olduğunca uzun yazmaya çalışacağım çünkü diğer günlerde defterin sağ tarafını yazmak istiyorum.Her neyse .
Asıl olaya geçelim:Şu yeni aile.
Bunu yazdıktan sonra kalemi bıraktım
ve etrafa baktım yani yeni odama .O kadar güzeldi ki...Çatı katında ,çok küçük değil ama fazla da büyük olmayan bir odaydı.Ahşap laminantlar , ve onlarla aynı renkte olan düz,ağaç kütüğünün izleri olan duvarlar, yukarıda ise bu görsele zıt fakat uyumlu olan beyaz dümdüz bir tavan vardı.
Kapının hemen yanında -benim şu an bulunduğum-bir çalışma masası ve sandalyesi vardı. Hemen çaprazımda tek kişilik bir yatak ve yanında komidin ayrıca komidinden beş adım uzaklıkta yan duvara sabitlenmiş ve duvarın enini tamamen kaplayan büyük dörtte biri ayna olan giysi dolabı vardı.Bu dolapta ahşap ve beyaz rengiyle odaya uyum sağlıyordu.Derin bir nefes verdim ama öncesinde birkaç saniye almadığım için hafif bir öksürüğe dönüşmüş oldu.Ayağa kalktım.Balkona doğru yürüdüm bu balkonun kapısıyla yatağımın başlığı arasında 30 santimetre vardı.Evet, ölçmüştüm.
Her neyse ,her neyse.Evet ,nerede kaldık?Ha,şu yeni aile . Aslında düşündüğümden daha iyi çıkmışlardı.Tabii bunu ilk olarak Koray için söylüyorum.Hani şu yetimhaneye beni almaya geldiklerinde yanlarındaki çocuk.Normalde insanlara çok güvenmesem de Koray farklıydı.Kısa bir süre geçsede alışmıştım ona.Aynı yaştaydık.Aramızda sadece 3 ay vardı.Ve evdeki diğer insanlar gibi değildi.İlk başta onu da evlatlık edindiler sanmıştım hatta.
Ah!Bir de şu konu var:Neden ben?Doğrusu bunu bende çözememiştim ta ki merakıma yenilip sorana kadar ki ...cevaplamamışlardı.
Balkonun ahşap kapısının kilidini çevirip açtım.Korkuluğa ellerimi koydum aşağı baktım,üçüncü kattaydım ve yine de katlar arası mesafe çok olduğundan normal bir eve göre yüksekti.Aşağıda hem orta boyda kare bir havuz vardı.Köpek - Alex -havuzun kenarında koşup duruyordu.
-Doruk Bey,yemek hazır efendim.
Adını daha öğrenemediği hizmetçi kendine seslenince arkasını döndü.Balkon kapısını kapatmamıştı, ses kendine ulaşmıştı dolayısıyla.Kadın direkt odanın kapısının orada duruyordu.Kapıyı çalmamıştı ya da duymamıştım.İkincisi daha mantıklıydı.Çünkü bir şey düşünürken ya da hayal ederken o kadar dalardım ki duymazdım veya bakardım ama göremezdim.
- Geliyorsunuz değil mi Doruk Bey ?
Artık bekletmemesini ve gelmeyeceğim lafını kabul etmeyeceğini belirten bir yüz ifadesi vardı.Uzatmadım hızlıca çıktım o da peşimden yürümeye başladı.
-Doruk Bey düşeceksiniz!
Şu 'Bey' lafına hâlâ alışamadım .11 yaşında birine bunu demek komik geliyordu.Her seferinde gülmek istesemde yapamıyordum.Kadının uyarısıyla durdum merdivenlerde.Gerçekten neredeyse koşarak indiğimi fark ettim. 1.kata gelmiştim bile .
Nefes verdim ve yine öncesinde birkaç saniye almadığım için hafif bir şekilde öksürdüm.
"Doruk" diye mırıldandım.
Ellerimi siyah eşofmanımın cebine koydum.Tabii bunu yaparken neredeyse dizime kadar gelen gri tişörtü-kolları da dirseklerime değiyordu,nereden buldum acaba bu tişörtü?-yukarı çektim.Çirkin bir görüntü oluştuğuna emindim. Zaten çok tatlı bir çocuk da değildim.Hızlıca yemek masasına yürümeye başladım.Yürürken yine mırıldandım:
- Doruk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimse Adımızı Bilmiyor
Mystery / Thriller-23 yıldız,diye fısıldadı. -Ne yirmi üçü?Gökyüzünde belki milyonlarca yıldız var.Hatta milyar da olabilir... dedi hayranlıkla. -Gökteki yıldızlar değil. Ardından devam etti: -Yerdeki yıldızlar...