11 Ağustos 2009
Bu sefer sabah 07.18 ' de uyanmıştım.07.30 kahvaltı saatiydi.İçimde kahvaltıya yetişeceğim için bir mutluluk vardı.Dün çok güzel geçmişti.Umarım yine böyle bir gün olur.
Elimi yüzümü yıkayıp kıyafetlerimi giydim.Ardından hızlıca kapıyı açtım.Mutluluğumla ebe oynuyorduk sanki ve ben hızlıca koşmasam onu yakalayamayacakmışım gibiydim.Sonunda aşağıya indiğimde yemek masasında Levent'i ve Elis'i gördüm.Levent baş köşede oturmuş , Elis de onun hemen yakınındaki sandalyedeydi.Onları görünce mutluğum saklambaç oynamaya karar vermiş ve benim bulamayacağım bir yere saklanmıştı sanki.Anlaşılan mutlu baba çocuk tabloları mutluluğumun bağışıklığını altüst ediyordu.Muhtemelen buraya gelmeden önceki hayatımdan kırık dökük bir hastanede tek bir serumla can çekişiyor.Elis'in çapraz olarak karşısına oturdum.Levent'in yakınına Koray veya Esra otururdu.Evet...
Ardından Koray ve Esra birlikte gelmişti Esra Koray'ın saçını karıştırdı.Sonra elini onun omzuna koydu.Kim evlatlık edinilmenin edinilen çocuğa iyi geldiğini söyledi?
İlk önce acı çekmem mi gerekiyordu?Eğer böyleyse bir süre sonra bu bana iyi gelmeyecek sadece alışacaktım.Ve bunu -başka bir aileye gitmeyi-yıllarca iyi bir şey gibi mi gösterdiler?Gerçekten iyi hisseden var mıydı?Ya da ben anne baba sevgisini yarım yamalak aldığım için şu an beni asla sahiplenmeyeceklermiş gibi geliyordu?
Aslında çalışıyorlardı.Benimle konuşmaya , iletişim kurmaya ... ama samimi değildi hiçbirisi hissediyordum.Ya da öyle düşünmek istiyordum. Belki de izin versem gerçekten iyi olacaktım,iyi gelecekti.'Güven...'
'Güvenmeli misin peki?'Yine başlıyoruz!
Ah!O kararsızlık hissiyatı...Bir yanın delicesine sevilmek istiyor,diğer yanın geçmişinden ve geçmişteki kötü olaylardan dolayı hiç kimseye güvenme diyor.Güvenmezsem nasıl sevileceğim , seveceğim?Güvenirsem de gardımı indiririm...Ama indirmemem lazım.
Bu düşüncelerle vücudum bir an titredi.Ne yapacağıma o kadar karar veremiyordum ki.Ancak bu son yıllarda alışkın olduğum bir şeydi.Lakin o hissiyatın verdiği o kötü duyguyu , hiç sevmediğim titremelerimi ve en nefret ettiğim şey olan gözlerimin dolmasına alışamadım ,bunlar geçmedi,geçemedi.
Gözlerim hafiften acımaya başlamıştı bile ki buna karşılık inanılmaz derecede kaşınıyordu .Her ne kadar gözümü kaşımanın iyi olmadığını bilsem de -ki bu kurala hiç uymam-. Hemen sağ elimin işaret parmağıyla gözümü kaşıdım.Bu sırada Elis'ten kıkırdama sesi geldi.Ona döndüm ancak bir şey yapmadım.Kafamı tabağa çevireceğim sırada :
"İşaret parmağında ben olanı ilk kez görüyorum.Tuhaf ama sende tatlı olmuş."
Ne diyeceğimi bilemeden ona baktım.Sadece sessizce:
"Sağol."diyebildim.
"Elinde ben olanın yemekleri güzel olurmuş derler.Belki bir gün seninle yemek yaparız Doruk ha?"
Esra'dan gelen sesle ona döndüm. Ağzımdaki lokmayı yutup otomatik olarak cevap verdim:
"Bilmiyorum."
İğrenç bir cevaptı.Kadın ne güzel teklif sunmuştu.Bir yemek en fazla ne olabilir ki?
Bu sözümden sonra o da benim gibi tabağına döndü.Hiçbir suçu yok gibi fakat ben ona yargısız infaz uygulayarak cezalandırıyorum .Bu durum iyice kendimden tiksinmeme yol açıyor.Suçsuz olan birini üzmek,acı çektirmek...Vicdan,vicdan değil mi bu.Sanırım benimde şu an içimde bazı şeyler infaz edildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimse Adımızı Bilmiyor
Mystery / Thriller-23 yıldız,diye fısıldadı. -Ne yirmi üçü?Gökyüzünde belki milyonlarca yıldız var.Hatta milyar da olabilir... dedi hayranlıkla. -Gökteki yıldızlar değil. Ardından devam etti: -Yerdeki yıldızlar...