4

6 2 0
                                    

Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. O gönderiyi göreli tam bir hafta geçmişti ve abim bazı aksaklıklar nedeniyle geziden daha geç döneceğini söylemişti. Odamda tur atarken Zero'dan gelen mesajla telefonumu açtım. Mesajı içimi o kadar ısıtmıştı ki ona karşı daha bi yakınlık hissetmeye başlamıştım.

- Nasılsın???

- İyi sen?

- İyi n'olsun.

- Bir iş bulabildin mi?

- Yok ya nerede bende o şans...  Sen beni boşver. Abinden haber var mı?

- Hm hm.
- Bir hafta daha orada kalacakmış.

- Anladım. Sen nasılsın peki?

- İyiyim dedim ya.

- Hayır o anlamda demedim. Duygusal olarak nasıl olduğunu soruyorum.

Açıkçası böyle bir soru beklemiyordum. Bir düşününce... Nasıldım? Ne tür bir duygu hissediyordum? Neyin içinde olduğumu ve nasıl bir işe bulaştığımızı hatta nasıl kurtulacağımızı bile bilmiyordum. Tanıştığımız günden bu yana her gün birbirimize reels videosu attık -bana nazaran o daha fazla gönderiyordu- ve neredeyse her dakika konuştuk. Ancak kimseye ondan bahsetme gereği duymadım. Olur da dandik herifin biri çıkar veya beni trollemeye çalışan bir salak çıkar diye gizli tuttum. Alay konusu olmak istemiyordum. Cevap yazmak için parmaklarımı kıpırdatmaya başladım.

- İyiyim işte. Başka nasıl hissetmem gerekirdi ki...

- Öyle olsun.

İnanmamıştı. Buna adım gibi emindim. Berry'den gelen aramayı cevaplayıp telefonu kulağıma dayadım.

- Söyle?

- Geliyor musun?

- Evet muhtemelen birazdan orada olacağım. Metroya doğru yürüyorum.

- Peki bekliyoruz. Hızlı ol.

- Tamam.

Telefonu kapatıp kıyafetlerimi dolaptan aldım ve yavaşça giydim. Telefonu alıp Zero'ya bir mesaj yazdım.

- Birkaç saatliğine evde olmayacağım. Eğer yazarsan göremeyebilirim.

- Nereye gidiyorsun?

Ne? Sorusu karşısında şaşıp kaldım ama bu cevap yazmama engel olmadı.

- Arkadaşlarımla buluşmaya gidiyorum. Yine de atarsan arada bakmaya çalışırım.
- Bye.

- Görüşürüz.

Sanki onu satmışım gibi hissediyordum. Neden böyle hissettiğimi de anlayamıyordum. Sonuçta onu hiç görmedim. Ne bir paylaşımı vardı ne de bana attığı bir fotoğraf. O atmayınca ben de istemedim. O da benden istememişti aslında. Ama her zaman beni tanıyormuş. Sanki hep yanımdaymış gibi konuşmuştu. Beni de kendine bağlayan tarafı sanırım bu olmuştu.

Evden çıktıktan sonra metroya doğru yürümeye başladım. Normalde metrodan inip bizim gereksizlerin yanına doğru gitmem gerekirken daha yeni metroya gidiyorum. İnternetimi her an açık tutmalıydım. Zero'dan gelen mesajı kaçırmak istemezdim. İstasyona geldiğimde yaşlı bir kadın bastonu bir yere kendisi başka bir yere düşmüş şekilde duruyordu. Umursamayarak insanların arasından geçtim ve metroyu beklemeye başladım. Çok geçmeden gelen metroya bindim ve kulaklığımı takıp sesi fulleyerek en sevdiğim Türk şarkıcılardan Sertab Erener'i dinlemeye başladım. On beş dakika kadar süren yolculuktan sonra istasyondan çıktım ve 'La Puérré the Café' adındaki mekana girdim. Berry ve Valerio yan yana oturmuşlardı. Çifte kumruların karşısında ise Ethan tek başına oturuyordu. Yanlarına gittim ve çantamı omzumdan indirip Ethan'ın yanına otururken konuşmaya başladım.

BuğuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin