~bir~

53 9 8
                                    

Kapalı havaya karışık yağmur sesleri. Oldukça gürültülüydü, o gece. Bunun bir sorun olacağını düşünemezdi kimse, onu da düşünmezlerdi. Büyük bir bina nöbetteki hemşireler, koridorda dolaşan hastalar, istişare odalarında kollarında serumla saatlerce bekleyen gençler, bir an önce bu ızdırabın bitmesini bekleyen küçük çocuklar ile dolu. Saatlerce burada olan anne ve babalar. Bir an önce evlatlarının yoğun bakımdan çıkmasını bekleyen anne babalar ve daha niceleri. O'da bu insanlardan biriydi. Uzun zaman önce tabii.

Yağmur daha şiddetlenmeye başlamıştı. Camdan dışarısını göz görmüyordu bile. Karanlık. O'da sevmezdi karanlığı oysa. Şimdi o karanlığın içinde o da hapsolmuşken, buna mecburdu artık.

Beyaz elbiseli, saçları uzun, elinde şirin kahverengi oyuncak ayısıyla bir kız geldi yamacına. Gömleğini çekiştirdi küçük kız. Ona bakınca ayıcığın tanıdık geldiğini fark etmişti. Beomgyu'nun o hastaneye bağışladığı şeylerden biriydi herhalde. "Soobin-Ah..." Onunla daha rahat konuşmak için eğildi.

"Çok uykum var," Kızın düz, uzun, siyah saçlarını okşadı. "uyuyamıyorum da yanımda kalamaz mısın?" Saçını kulağının arkasına koydu. Yanaklarını okşadı. "Sen olmayınca biraz..." Utanmıştı küçük kız. Onunla konuşurken hep böyleydi. "...korkuyorum da." Kızarmış gözleri gülümserken kısılıyordu. "Kalırım tabii ki." Küçük kız boynuna sarıldı. Ona da öyle sarılırdı o kız, nazikçe ve onu incitmeden. Eğer sıkı sarılırsa kırıklarının ve yaralarının acıyıp tekrar başka yaralar açacağını düşünürdü, küçük kız ona bu şekilde davranmak istemezdi, incinirdi yoksa. Buna tanıklık bir çok kez etmişti.

Küçük kız elinden tuttu hemşirenin. İki senedir hemşireydi, hemşire demek kaba olmaz. Kucağına aldı küçük kızı, saçlarını okşayarak odasına kadar eşlik etti. Odanın içerisi bir çok hayvan peluşları ile doluydu. Onu bu takıntısından kimse vaz geçiremezdi. Küçük kızı yatağına bıraktı. O'da yanına uzandı, üzerini örttü küçük kızın. "Bana sarıl," Soobin sıkıca sarıldı küçük kıza. Kız gülümsedi. "Büyük ve sıcak ellerin beni ısıtıyor çünki." Soobin kafasını kızın saçlarına yasladı, yanaklarına minik bir öpücük bıraktı.

"Sen yine ağlamadın değil mi?" Soobin iki yana kafa salladı. Ona bunu söylerse eğer o üzüldüğü için küçük arkadaşını da üzebilirdi, durumunun daha kötüye gitmesini istemiyordu. Zaten yakında onu kaybettiği gibi bu küçük kız da yanından ayrılacaktı. Tamamen yalnız.

"Hayır ağlamadım, fazla ışık gözümü aldı." Küçük kız inanıyormuş gibi yapıyordu sadece. Küçük ayısını ikisinin ortasına bıraktığında minik ellerini hemşiresinin beline doladı. "Sen ağlama Soobin-Ah, seni böyle görse çok üzülür ama." Soobin kafa salladı. "Haklısın." Küçük kız bir süre sonra uyuyakalmıştı, hemşiresi bunu düzene giren nefesinden kolayca anlıyordu. Yavaşça yanından kalktı ve açık olan üzerini örttü.

Kapıdan çıktığı sıra aklına takılan şey ile duraksadı bir süre. Kafasını yana çevirdi, 435 numaralı oda. Kapısı mavi bulutlar ile süslüydü. Kurutulmuş bir kaç mavi çiçek özenle yapıştırılmıştı. Odaya doğru adımladı, kapı kulbunu tuttu. Ama kapıyı açmaya ne gücü ne de cesareti vardı, yapmak istiyor ama bir şey onu engelliyordu. O şeyin ne olduğunu o o kadar iyi biliyordu ki, artık aklının en uç köşesine kazınmıştı, gitmek bilmez bir düşünceye dönüşmüştü.

Korkuyordu. Açamıyordu bir türlü. Eli kulba ne kadar gitse de o kulbu indirmeye deliler gibi korkuyordu. Yapmak istemiyordu. Çünkü eğer o kapıyı açarsa odayı boş görebileceğinden endişeleniyordu. Bıraktı. Artık yerine dönmeliydi. Uzun bir gece, uzun birkaç saat onun için ayrılmıştı o yirmi dört saatin içerisinde. Saatin beşe gelmesine oldukça uzun bir süre vardı. Bu gece uyku uyuyamazdı. Çünkü tekrar onun rüyasına girmesinden, girerse onu tekrar görememekten korkuyordu. Göremezse aklını yitirebilirdi.

Üç gün önce onun rüyasına girmesiyle ani bir uyanış yaşamıştı, her yeri su içinde. Yavaş yavaş deliriyor olmalıydı. Hemşire olması, onun hemşiresi olması, ona bakması ona en çok koyan şeydi bekli de. Tamamen bir hata yapmıştı. Onu gördüğü, göreceği her an mutlu gibiydi, ama bunun onu dağıtacağını düşünmemişti. Bu hatanın geri dönüşü yoktu artık. Ama zaten en başında yapmıştı o, o hatayı. Belki bir-iki saatini ayırıp onu dinlemeliydi, ona teselli olmayı denemeliydi, idrak etmeliydi söyleyeceği şeyleri. Başından beri hatalıydı. Geri dönüşü olmayan bir hata yapmıştı. Eğer o odayı birkaç gün sonra boş görürse aklını yitirirdi. Denemeliydi.

mono no aware, taebinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin