Haftanın ortasındalardı. Yaz tatili için gün saymaya başlamıştı herkes, günler adetâ birbiri ardına ilerliyordu. Pek de yüksek olmayan bir binanın terasında birlikte takılıyorlardı. Soobin en son Taehyun'ın gülümsemesini görmüştü.
"Hyung." Soobin ona sorulan soruyla başını yana eğdi. Minik bir sesle sormak istediği şeyi sormasını işaret etti. Bunda tuhaf hiçbir durum yoktu ve rahatlıkla bütün soruları cevaplardı.
"Daha önce hiç..bir erkeğin bir erkekten nasıl.." Ortamın tuhaf bir sessizliğe bürünmesiyle yarıda kalan sorusunu cevaplamadan sonlandırmıştı. "Devam et." Taehyun eğer o cümlesini bitirirse Soobin'in tekrar eski düşüncelerine hakim olabileceğinden çok endişeliydi.
"Hyung boş ver, zaten iç açıcı bir soru değildi." Ortamın gerici havasını bozmak için demediyse de birilerinin moralini bozmak amaçlı söylemişti belki ama Soobin bunu istiyordu. "Söyle Taehyun." Meraklı bir insan değildi aksine nefret ederdi. Sadece ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu.
"Bir erkekten nasıl hoşlanabildiğimi hiç merak ettin mi?" Doğrusu bunu her gün düşünüyordu ama asla bir cevaba dahi ulaşamıyordu. Belki de bu tip soruları uzmamından öğrenmek gerekirdi ki Soobin Taehyun'ın tecrübeli olduğunun biliyordu.
"Neden merak edeyim ki? Sen hep anlatıyorsun ya zaten." Kendinden emin bir tavırla sırıttı ve kafasını yana eğdi. Sanki yanlış bir şeyler söylemişti. Taehyun kendi aklında bunu doğrulamıştı elbet ama bunu Soobin'den duymak isterdi.
"Biliyor musun? Berbat bir his." Kendine amaçsızca gülmesi komik olmuştu. "Nedenmiş?" Taehyun kafasını yana eğdi ve gülümseyerek Soobin'in o klasik sorusunu yanıtladı.
"Onun senden hoşlanmadığını bilerek yaşamak berbat bir his çünkü." Tamam, işte şimdi Soobin onun ne demek istediğini anlamıştı. "Emin ol benim yerimde kim olsaydı bir an bile düşünmez canına son vermek için en yüksek binayı seçerdi."
Ama Taehyun zaten Soobin için yaşamıyor muydu ki? Her gün belki bir gün onun olacağı düşüncesiyle yaşıyordu belki ama Soobin'in bunu bilmeden yaşaması, ileride öğrendiğinde büyük problemlerle karşılaşacağının bir başka göstergesiydi.
Her şey acı bir gerçeklik gibi yüzüne vurduğunda aklına Soa denen kızdan başkası gelmiyordu. Taehyun'ın en iyi arkadaşlarından biri olduğunu bilerek onu sevmesi ayrı bir noktaya değiniyordu.
"Hâlâ onu seviyor musun?" Soobin ne cevap verecekti şimdi? Reddetse ona tekrar ümit vermekten endişeliydi, kabul etse zaten bin parçaya bölünmemiş gibi bir de tamamen kalbinin küle dönüşmesini istemiyordu.
"Kolun iyi mi?" Taehyun'a karşı umursamaz mıydı şimdi. Zaten daha dün nasıl olduğunu en iyi yolla aktarmıştı. Bir de üstüne böyle saçma şeyler yaşanmasına karşı.
-Soobin oradan kalkıp gidecekken Soa'nın Soobin'in koluna girip Taehyun'ı görmezden gelmesiyle zaten Taehyun'ın içinde bir burukluk oluşmuştu. Sanki gözüne sokmak ister gibi bir hâlinin olması yetmiyormuş da, bir de akşam ilginç mesajlar gönderip onu rahatsız ediyordu.
Taehyun bundan hiç hoşlanmamıştı. Soa'nın güzelliği bütün eyaleti etkisi altına almışken Soobin'in bu güzellik altında kalmayacağını aklının bir köşelerine yazmıştı.
"İyi. Bazenleri uyuşuyor sadece ama hallediyorum ben. Merak etme hyung." Soobin aldığı iyi haber ile gülümsemişti ona karşı. Belki o gülümseme Soa'ya olsaydı Soa sadece eğlence için ona iyi davrandığını bakışlarıyla anlatabilirdi.
"Sen sadece iyi ol da, gerisi pek de önemli değil. Biliyorsun, benim için değerlisin." Lafta kalmasıyla yetinmese Taehyun bundan emindi. Bunu ona bir çok kişi dile getirmişti fakat hiçbirinden aslını alamamıştı. Soobin'den de karşılık alamamaktan endişeliydi.
"Pekâlâ, sanırım bu günlük bu kadar yeterli. Hadi eve dönelim." Taehyun üzerini çırparak kalkıyorken Soobin hangi hızla konuşmalarının bu kadar çabuk bitmesini anlamaya çalışıyordu. Taehyun oturduğu mermerden zemine atladığında Soobin'in gözlerine baktı. "Gelmiyor musun hyung?" Soobin küçük ve içten bir gülümsemeyle yerinden kalktı. "Elbette geliyorum."
Taehyun onun sesine dalıp gitmişti çoktan. Onun başkasından hoşlandığını hâlâ biliyordu ama artık çoktan kalbini kaptırmıştı. Onu her gördüğünde ona olan sevgisi daha da artıyordu, ona asla kızamıyordu.
Soobin'in bir anda Taehyun'ın kolundan tutmasıyla, refleksen kolunu çektiğinde Soobin dengesini kaybetmesiyle tamamen üzerine düştü. Taehyun üzerindeki Soobin'i bir hızla ittiğinde ufak bir özürle bütün olanları unutup normal hayatına devam edeceğini düşündü.
Ama Soobin için işler daha farklıydı.
Taehyun'ı kendine çekti. Biliyordu, belki yaptığı şey yanlıştı ama kalbine söz geçirememişti o an. Taehyun'ın yumuşacık yanaklarını, -sanki her sabah özenle bakım yapıyordu da bu kadar yumuşam oluyordu- elleri arasına aldı.
Taehyun yüzünün yangında yandığını sanmıştı. Birisi onu çıkan bir yangına zorla sürüklemişti de onu alevlere gitmesine ikna etmeye çalışıyorlar gibiydi.
Belki de yanan şeyin asıl dudakları olduğuydu. Dudaklarında hissettiği soğukluk, saatlerce dışarıda kalmış bir kimsesizin elleri gibi soğuktu.
Ama o soğukluk o kimsede seğildi. Soobin'in soğuk ve dolgun dudakları olması gerçeği bunu değiştirmiyor, tıpkı soğuk havada ellerinin üşümesi hissiyatını veriyordu ona.
Soobin kendine mâni olmak için sıkıyordu bedenini ama bu da nafileydi, tıpkı her zamanki gibi. Dudaklarını daha çok bastırdı Taehyun'ınkilere. Taehyun ne hissedeceğini bilemiyor, aklı sıra almıyordu. Bu hayâllerinin çok çok dışında bir şeydi, asla değişemeyeceği şey.
-
beyler çok saçma oldu bölüm.
aslında bölümü 2 part yapıp yapmsma
konusunda aşırı kararsız kaldım. ayrıca biraz boşlamış gibi hissettim o yüzden atayım dedim.
görüşürüz🤍
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mono no aware, taebin
AcakSana ait her şey bir gün şeklini kaybederse, Sen her zaman burada, içimde yaşayacaksın. Veda dahi edemesem de yolumu aldıkça, Sen hep burada, benimle birlikte olacaksın. -given.