Soobin'in Taehyun'ı öpmesiyle aradan birkaç saat geçmişti, belki yaklaşık bir saat kadar. Taehyun adetâ hayâllerine kavuşmuştu, istediğini almış gibiydi.
Soobin'in aptalca -en azından o öyle sanıyor- yaptığı şeyden sonra Taehyun'ın dudaklarına sadece ufak bir gülümseme yerleşmişti.
Taehyun bu güzel geçen günü için Soobin'in boynuna sarılarak ona teşekkür etmeyi tercih etmişti. Teras katından sevinçle indiği sıra Soobin orada daha fazla kalmak istediğini belirterek Taehyun'dan tamamen ayrı kalmıştı.
Her ne kadar üzücü bir durum olsa bile umar ki Taehyun'ın duygularıyla oynamıyordur. Yoksa bunun için kendini asılsız cezalandırabilirdi.
Taehyun binadan çıkmıştı. Bütün ciğerlerine temiz havayı komple çektiğinde sanki yeniden canlanmış gibi hissetti. Sadece biraz yürüdü. Belki saat daha erkendi ama Soobin'den ayrılıp ayrılmama konusunda da oldukça kararsızlık içinde kalmıştı zaten.
Sanırım gününün birkaç saatini de kendine ya da her şeyi olan o çocuğa bırakabilirdi. Karşısında olduğu kafenin birine uzunca bakmıştı. Sanar ki daha açılalı birkaç gün olmuştu, çünkü daha önce burayı gözleri rastlamamıştı.
Kapıyı ittirdiğinde kapıdan gelen sese odaklanmıştı. Dikkatini oldukça çekmişti. Hoş çan sesiyle karışık renkli insanların sesi doluşuyordu kulaklarına. Her tarzdan insan görüyordu ve bu onu her ne kadar rahatsız etse de bir o kadar heyecanlandırmıştı.
Çalan çanın sesiyle içeriden telaşla ve yüzüne tuhaf bir gülümseme takınan genç bir çocuk geldi. Yüzüne bakar bakmaz tanımıştı Taehyun onu.
Büyük dudakları ve yüz yapısı onu daha da yakışıklı yapıyordu. Taehyun'ın da tanıdığı bu sima onda burada kalma isteğini daha çok arttırıyordu ki o an zaten çocuk Taehyun'ı tanımasıyla kolunu onun omzuna atmıştı bile.
Taehyun minik bir gülümseme ile burada çalıştığını her hâlinden belli eden, o kafenin simgesinin üzerinde olduğu önlüklü çocuğa sordu. "Yeonjun, burada mı çalışmaya başladın?"
"Sanırım birileri evini özlüyor. Biliyorum bu çılgınca." Taehyun yine yüzüne o minik gülümsemesini yerleştirdi.
"Haklısın, burada çalışmak sana orayı özlettiriyor olmalı." Yeonjun onu gördüğü için sevinmişti. En son Soobin'den onu görmesi için biraz yalvarsa da unutup gittiği günden beri özlemişti.
"Kahve ister misin? Ödeme benden." Taehyun tatlı bir utanışla onu kendinden çekti. "Üzgünüm saat geç oluyor Jun. Eve dönmem gerek." Yeonjun anladığını belli eden bir tavır takındığı sıra Taehyun ona sıcak bir gülümsemeyle el salladı.
Yeonjun ona karşılığını verdikten sonra Taehyun kafeden ayrılmak için kapıyı açtı. Birkaç adım attıktan sonra ismini tekrar işitmesiyle arkasını döndü. "Taehyunnie! Dur!" Yanına tekrar gelen Yeonjun'a gülümsedi.
Elindeki sıcak kahveyi Taehyun'a uzattığı sıra Taehyun yine onun çok iyi biri olduğunu düşünerek elini uzattı. "İçime sinmedi seni böyle göndermek. Sen al bunu, benim de içim rahat etsin." Sorar bir vaziyetle söylediği cümleler Taehyun'a çok hoş gelmişti ve en sonunda ikna olmuştu.
"Görüşürüz." Tekrar vedalaştılar. Yeonjun kafeye girdiği sıra bir müşterinin ona seslenmesiyle masaya ilerledi. "Mocha alabilir miyim acaba?" Yeonjun kızı sıcak bir gülümseme ile onayladığında kahveyi getirmek için mutfağa girdi.
Karton bardağı makineye tuttu. Ama elini yaktığının bile farkında değildi. İçini huzursuz eden düşüncelerden onu bardağın tamamen taşmasıyla ayrılmıştı. Elinin yanmasını umursamadan kahveyi hızla doldurmuş ve müşterisinin masasına bırakmıştı.
Boşta olan sandalyelerin birine oturduğu sıra sanki bir şeyler yolunda gitmiyordu da birisine bir şey olacakmış gibi hissediyordu. Nefesi kesiliyordu, nefes alması zorlaşıyordu. Zaten bu his çok sürmeden, kafesinin dışarısından büyük bir çığlık kopmuştu.
Yeonjun tahmin ettiği şeyin yaşanmasından korkuyordu, istemiyordu. Büyük bir tedirginlikle orada çalışan herkesle beraber kafenin dışarısına çıktığı sıra, anlamıştı her şeyi. Ama halâ korkuyordu, umduğu gibi olsaydı keşke. Saçma düşüncelere kapılmak istemiyordu o da.
O sıra gördüğü şey sadece her zaman tanıdığı o yüzdü. Gözü direkt olarak onu görüyordu, sanki etrafta görülmesi gereken başka şeyler yokmuş gibiydi.
Üzerindeki önlüğü hızla çözdüğü sıra rastgele fırlatmıştı. O telaşla ne yapacağını bilmiyordu, aklı almıyordu. Belki şu an kendinde bile değildi, bilincinin açık olup olmadığı konusunda bir fikri bile yoktu. Bunları isteyerek mi yapıyordu?
Kalabalığın arasından sıyrıldığında sanki yüz yıllarca toprağın altında beklemiş bir ceset görmüştü de yüzü bembeyaz olmuştu. Şimdi tıpkı öyleydi işte.
Hızla yere eğildi ve tanıdığı yüzün kafasını kolları altına aldı. Bu da mı Yeonjun'un hatasıydı? Yüzünü inceledi endişeyle, ne yapması gerektiğini bilmeyen anneler gibiydi şu an. O da bilmiyordu.
Titrek nefeslerle hızla inceledi yüzünü. Alnına yapışan sarı saçlarını elleriyle kenara çekti.
Şu an saçlarına sarı mı demek doğru olurdu, yoksa kırmızıyla kaplanmış sarı saçları mı?"Bu saçmalık, aç gözlerini! Lütfen benimle oyun oynama Taehyun. Sa-saçmalıyorsun!" Yeonjun bu ana tanıklık etmemeliydi. Belki de içine doğan his bunlar için bir işaret olmalıydı.
-
çok saçma tamam mı, sorgulamayın.
ama kendimi durduramıyorum of. ayrıca son zamanlarda aşırı saçma yazdığımı fark ediyorum. bağlantısı yok diğer bölümle. seaside'da öyle, fikir aklıma gelmiyor ve boş şeyler yazıyorum devamlı. bir olay yok hani, sırf yazmak için yazıyorum neredeyse.
umarım bunları okurken sıkılmıyorsunuzdur, çünkü belirli bir düzene göre yazıyorum.
öpüldünüz🤍
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mono no aware, taebin
RastgeleSana ait her şey bir gün şeklini kaybederse, Sen her zaman burada, içimde yaşayacaksın. Veda dahi edemesem de yolumu aldıkça, Sen hep burada, benimle birlikte olacaksın. -given.