"Neyin var senin? Sadece konuşmak istedim." Taehyun oturduğu kaldırımda kafasını kaldırdı. Gözleri kızarmış, yanağında yaşlar süzülüyordu. "Doğruları söylemek eğer canını yaktıysa o zaman benden uzak dur. Çünkü ben her zaman doğruları söyleyeceğim. Canın yanacak, anlıyor musun?" Taehyun sadece gözlerinin içine bakıyordu. Hâline acımasını falan beklemiyordu.
Soobin'in bir an önce ahlaksızca düşüncelerini kendine saklaması gerekirdi, yoksa Taehyun birazdan onun da üzerine iyice gidip büyük bir kavga yaratabilirdi. "Sana daha önce de söyledim, ben kızlardan hoşlanıyorum. Sen hâlâ evime saçma sapan şeyler gönderiyor..." Taehyun ona bakan bedenin yakasından tuttu ve kendine çekti.
"Anlamıyor musun? Onu sana gönderen ben değildim diyorum! Hâlâ niye bana inanmıyorsun?!" Soobin Taehyun'ın kolundan itti ve yakasını kurtardı. "Sana asla inanmıyorum ve inanmayacağım da."
Taehyun gözlerinden akan yaşı sildi ve onu dinlemeye devam etti. Soobin sadece saçmalıyordu. Onun iyiliği için konuşmak falan söz konusu değildi bile. Soobin'in nelerden bahsettiği hakkında bir fikri olmasa da yine de onu suçlaması kalbine dokunmuştu.
"Taehyun." Tekrar kafasını kaldırdı Taehyun. "Artık kendi yoluna bakmalısın." Gülümsedi. Taehyun'ın kalbi o kadar kırıktı ki, artık Soobin onarmayı bile deneyemezdi, farkına varmıştı artık. "Hem ben.." Taehyun onun söyleyeceği şeyin yanlış olmasından korkuyordu şu an. Onu geriyordu. "..Soa'dan hoşlanıyorum." Hadi ama, Taehyun'ın en iyi arkadaşlarından biri olamazdı değil mi?
"Sen..Soa'dan mı hoşlanıyorsun?" Soobin kafa salladı. Artık sanırım onun için bir yol çizilmişti. Taehyun oturduğu kaldırımdan kalktı ve üzerini çırptı. Kucağındaki kaykayı yere bıraktı. "Sakinleşince konuşalım," Kafasını Soobin'e çevirdi, gözleriyle ona bir şeyler anlatabilmek istercesine sadece baktı. "..bağırınca korkunç oluyorsun." Bir ayağını kaykayın üzerine, diğerini de yere koydu ve ayağını yere sürttü.
Soobin'den tamamen uzaklaşmıştı. Soobin açıkçası korkunç olduğunu falan düşünmüyordu. Onun için Taehyun saçmalıyordu, ama ne olursa olsun Taehyun hâlâ ona kızamıyordu, içinden gelmiyordu. Onun küçük kalbi kırılsın istemiyordu.
~
Bir apartmanın önünde durdu Taehyun. Kaykayını kucağına aldı ve merdivenlerine oturdu. Nefesini biraz düzene sokmaya çalıştı, gözlerini kapattı. Ağzından nefes alıp verirken temiz havayı içine çekmek ona iyi gelmişti. Sonuçta birkaç saat önce kısa süren bir yağmur yağmıştı ve havayı temizlemişti.
Taehyun cebindeki telefonunu çıkarttı ve Beomgyu'nun numarasına girdi. Birkaç çalmada telefon kapanmıştı. Tekrar aradığındaysa hat meşguldü. Sarjı bitmiş olmalıydı. "Bir de bu eksikti.." Taehyun telefonu kapattığı gibi kafasını aşağı eğdi. Dolan gözlerini silip kafasını kaldırdı.
İçinden sürekli iyi olduğunu geçiriyordu. Kendini de inandırarak iyi olmaya çalışıyordu. Birkaç kez de başaırılı olmuştu. Apartmanın kapısının açılmasıyla arkasını döndü. "Oh, Taehyun-Ah? Ne işin var burada?" Soobin'in bahsettiği kızdı bu. Kısa siyah saçları, beyaz boğazlı kazağı, siyah mini eteği ile olan kombinini; renkli çıtçıt tokalar, hafif yüz makyajı ve bacaklarını saran eğimli botları tamamlıyordu.
"Birini ziyarete mi geldin?" Taehyun kızı süzdü. Kız geri adımlayınca yüzüne baktı. "Sen de mi benden korkuyorsun?" Kız kaşlarını çattı. "Ne?" Taehyun güldü. Sanki şu an ona karşı oynanan bir oyunun içerisindeydi. Herkes ona düşman gibi. "Nasıl oldu da lafın üzerine gelmeyi başarıyorsun Soa?" Kız Taehyun'un ne dediğini anlamadığından saf saf izliyordu onu.
"Neyse, önemli değil. Zaten gidiyordum bende, iyi eğlenceler." Sua kafa salladı. Taehyun onun gözünden çoktan kaybolduğunda Sua düşüncelere dalmaya başlamıştı. Şu aralar Taehyun'ın ne düşündüğü kimsenin de umrunda değildi zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mono no aware, taebin
RandomSana ait her şey bir gün şeklini kaybederse, Sen her zaman burada, içimde yaşayacaksın. Veda dahi edemesem de yolumu aldıkça, Sen hep burada, benimle birlikte olacaksın. -given.