Soobin bu gün Taehyun'ı göreceği için hem heyecanlı hem de normal okul saatinden daha erken uyanmıştı. Onun seveceği tarzda saçlarını yapmış, bu gün kendini tamamen ona uyarlamıştı. Yarım kalan işini de gece tatlı uykusundan kalkıp bir hışımla hellettiği için de içi rahattı.
Şimdiyse onun sınıfının önünde zilin çalması için saniyeler sayıyordu. Üçten geriye doğru saydığı sıra duyduğu melodi ile gülümsedi ve birazdan göreceği çocuk için sabahın dördünde, masa lambasının altında yazılı olarak olan o üstün körü konuşmasını içinden okudu.
Kapının açılmasıyla sınıftan çıkan çocuğu baştan aşağı süzdüğü sıra etraftaki diğer şahısların bu kadar endişeli göründüğünü görmediklerini ummak için dua etmeye başlamıştı. "Taehyun." Taehyun Soobin'in burada nöbet tutuyor gibi anında karşısında belirmesiyle şaşırdı.
"Hyung, ne işin var burada?" Hafif titrek bir ses tonuyla gülümseyerek sordu sorusunu. Soobin yanaklarını hissedemezken ufak bir ses tonuyla soruyu rahatça cevapladı. "Sana bir şey vermek istiyorum," Cümlesini yarıda bölen şey Soa'nın bir anda onlara doğru yaklaşmasıyla Taehyun'ın o yöne dönmesiydi.
Soobin Taehyun'ın kolundan tuttuğu sıra kendine çekti. "Şu tarafta konuşalım mı?" Taehyun'ın onayını beklemeden çekiştirmeye başlamıştı bile. Eğer şimdi Taehyun'ın diğer kolu sakat olmasaydı Soobin'in üstesinden kolayca gelirdi ama ağrısına bile katlanamıyorken şu an öyle bir duruma müsait değildi.
Kendisi oturduğu gibi Taehyun'ı da çekerek merdivenlere oturttuğunda içindeki hafif kıpırtıyla elindekini uzattı. "Bu senin için." Bu seneryo ikinci kez Taehyun'a tanıdık gelirken içini huzursuz eden şeyin Soobin tarafından daha önceden yapılmasıydı. O da şimdi "kızlardan hoşlanıyorum" dese ortam baya gerilecekti, buna gerek olmadığını düşünerek aklından silip atmıştı.
"Nedir bu hyung?" Soobin gülümsedi. Elini Taehyun'ın elinin üzerine koyup daha sonra kutunun üzerine koymasıyla elini bastırdı. "Kendin aç ve gör. Ben söylersem sürprizi bozmuş olurum aptal." Taehyun ufak bir gülümsemeyle pastel renkli kutuyu kucağına bıraktı. Oldukça hafif, yavaş dokunuşlarla.
Kapağı açtığında içerisinde gördüğü kutu kadar olmasa da gayet pastel tonlarıyla katlanmış renkli kalpler içini ısıtmıştı bu esintili havada. Kalpleri eline aldığı sıra yüzünde bir masumluk ifadesi oluşmuştu. Barizce belli oluyordu.
Soobin bunu fark ettiğinde ne kadar gerilse de -mutluluktan- bir o kadar da beğenmesine sevinmişti. Taehyun'ın beğendiğini söylemesine gerek yoktu çünkü zaten yüz hatlarından bunu dışarıdan geçen yabancı küçük bir çocuk bile kolayca anlardı.
"Ben teşekkür ederim hyung," Sarı saçları gözlerinin üzerinde bir perde oluştururken Soobin o gözleri, parıltılı bir hâlde -uzun zaman sonra- görmek için sabırsızlıkla kafasını eğdi. "...bu çok hoş. Çok ince düşünmüşsün ve.." Sözünü yine yarıda bırakan şey Taehyun'ın ona bakması için yüzünü döndüğünde Soobin'in ona olan derin ve hoş bakışlarıydı.
Kafasını anında geri çevirmişti. Ne ara bu kadar yakın olmuşlardı? Yüzleri ne zamandan beri daha ilerideydi? Ya da vücutları ne zamandır birbirine değiyordu? On dakikadır? Beş saniyedir?
"Hyung aslında.." Soobin bu konuşmasına devam etmeyeceğini biliyordu. Yanii az da olsa Taehyun'ı tanıyorsa bu tür durumlarda kendi paçasını nasıl kurtaracağını düşünmek için ortaya birkaç kelime sallayıverirdi. "Devam etme, bir şey demeyeceğini ikimiz de biliyoruz."
Taehyun bunu nereden bildiğini bilmese de yine de ortamdaki tuhaf atmosferi bozmak için güldü. "Haklısın bay romantik. Bu hediye için teşekkür ediyorum." Gülmesinin ardından Soobin'e onun için özenerek yaptığı o saçma sapan şeylere morali bozulmuştu. Bununla birlikte otomatikman (?) gülümsemesi de solmuştu. Bir nevi kırmızı gül misali.
"Saçmalıyorsun. Böyle basit şeyler için teşekkür edeceğin aklımın ucundan geçmezdi." Şimdi bunu iyi anlamdı mı söylemişti yoksa arsızca lütuf edilmiş bir iltifatla mıydı? "Şu aralar şaşırtıyorsun beni." Bu iltifatıyla -sanırım- Taehyun güldü.
Soobin'in, Taehyun'ın az önceye dair olan bütün dakikalarına kadar sadece tek elini kullanması gözüne çarpmasıyla kendi elindeki bakışları onun yüzünü bulalı çok olmamıştı. Taehyun bu bakışlardan biraz ürpermişti. "Hyung niye öyle bakıyorsun?" Yanlış bir şey mi yapmıştı yoksa?
"Kolun nasıl oldu?" Sorusuyla bakışları tekrar diğer elini bulduğu sıra Taehyun Soobin'in gözlerinin ne tarafta olduğunu fark etmesiyle sarılı elini arkasına çekti. "İyi. İyileşti bir şey yok. Her şey yolunda..." O da son söylediğine garanti veremezdi. -Soobin'in bir artı yönü daha. Yalanları anında anlıyordu.
Ama Taehyun'ı da tanıyordu, o üzülmesin diye öyle söylüyordu yoksa Taehyun asla doğrudan dönecek biri değildi. Soobin'in aklına tak etmesiyle farkına varmıştı ki birisinin çıkıp Taehyun'ın arkasından konuştuğunu söyleseler bile omzundan itip Taehyun'ın doğru olduğu gerekçesini yazılı olarak imzalardı bile.
-
önce şunu söylemek istiyorum Soobin artık yavaştan Taehyun'ın neler hissettiğini anlamaya başladı
o büyüdü🤏🏻ayrıca şu Soa denen kızın da bir işler çevirdiğini söyleyeyim -ufak bir spoiler olsun-
öpüldünüz🤍
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mono no aware, taebin
RandomSana ait her şey bir gün şeklini kaybederse, Sen her zaman burada, içimde yaşayacaksın. Veda dahi edemesem de yolumu aldıkça, Sen hep burada, benimle birlikte olacaksın. -given.