~üç~

17 5 8
                                    

Bu sefer başka bir Ekim ayındalardı. Ama dışarıda yağmur yoktu. Anlaşılan bu gün gözyaşlarını boşaltmak istemiyordu, belli ki Taehyun da istemiyordu. En mutlu olduğu günlerden biri olabilirdi ama o mutluluğun sebebini o da bilmiyordu.

Beomgyu'ya sevdiği çocuğu anlatıp durmaktan sıkılmıyordu sürekli istiyordu bunu. Beomgyu da onu dinlemekten zevk alıyordu zaten. Asıl onu dinlemese ona büyük kabalık etmiş olurdu. Ne diye o zaman en büyük yakın arkadaşlardı.

Telefonuna gelen bir titreşimle yerinden kalktı. Gözleriyle telefondaki ismi okudu içinden. Ne için aradığını anlamamıştı çünkü o akşam bu saatlerde arayacak bir insan değildi. Hele ki Taehyun'ı. Aramayı yanıtladı Taehyun.

"Efendim?" Sevdiği çocuğu böyle duymayı hâyâl etmemişti. Ne sersem gibi bir konuşma stili vardı ne de hüzün. "İçtin mi sen?" Karşı taraftaki çocuk o görmese de kafasını iki yana salladı. "İçmedim. Pişmanım." Taehyun ne dediğine anlam veremiyordu bir türlü.

"Emin misin?" Soobin belirsis bir sesle bağırdı. İçmemiş olabilirdi ama Taehyun bir şeylerin ters gittiğinden emindi. Taehyun bunu beklemiyordu hiç.

"Kanıtlamak için kendimi asmam falan mı gerek? Gayet ortada değil mi zaten?" Titrek sesiyle hem ortam gerginleşti hem de o sessizlikle Taehyun. "Sorun ne Soobin?" Soobin Taehyun'ın sorusunu birkaç öksürükle ve titrek sesle yanıtladı.

"Yarın benim ödevlerimi de teslim et lütfen. Gelebileceğimi sanmıyorum." Bu onun için basit bir şeydi ama niçin ondan teslim etmesini istiyordu? Yeonjun veya Huening'den de isteyebilirdi. Onlarla ondan daha yakındı.

"Niye gelmiyorsun?" Soobin ofladı. "Teslim edecek misin etmeyecek misin Terry-Ah?" Soobin bunu asla kullanmazdı çünkü bu hitap ona hep tuhaf gelmişti. "Ederim." Teşekkür etti Soobin. Titrek bir iç çekişle bu günki konuşmasını burada kapamıştı.

"Ne diyor?" Taehyun Beomgyu'nun sorusunu kısaca olanları anlatarak cevapladı. Beomgyu sadece stratejik davranmak istiyordu ama o da biliyordu arkadaşının bu tür meselelere hayır diyemeyeceğini. Onun doğasında dahi yoktu böyle şeyler. İnsanları kıramaz ya da kırmak istemezdi. Bu yüzden de ezilirdi ya hep. Saftı biraz.

~

"Bu da Soobin'in ödevi." Taehyun elindeki kağıt yığınlarını öğretmenler masasına daha doğrusu hocasının karşısına bıraktığı sıra hocanın da ödev teslimlere onay vermesiyle oradan tamamen ayrıldı.

Kapıdan çıktığı gibi karşısında beliren sınıfa gözü çarptı. Bakmayacaktı elbette, şu an sınıfa gidip tahtayı geçirmesi gerekti. Birkaç sınıf geçtikten sonra duraksadı. Yapamazdı. Öylece gidemezdi ya sonuçta.

Sınıfın önüne geldi ve Soobin'in hep neden bu kadar güzel görüktüğü hakkında bir fikri olmayan o yeşil güzel gözleri tekrar o çocuğu aramaya başladı. Elleri ile kapı pervazından destek alarak kafasını biraz daha ileri soktuğu sıra aklına yavaş yavaş geliyordu her şey.

Gözünün önüne düşen sarı saçlarını geriye attı. Yoktu. Gelmemişti. Bunu onunla aynı sınıfta olan Sungchan'a sormasıyla netleştirdi.

Oflayarak kendi sınıfına inen merdivenlere gitti. Oldukça durgundu. Acaba dün onu aradıktan sonra iyi olmuş muydu? Veya ne olmuştu? Bunları Yeonjun'dan öğrenebilirdi, ama şimdilik kalsa yeterdi, bu saçma sorularıyla onu da endişelendirmek istemeyecekti çünkü. Bunu daha sonra da öğrenebilirdi. Şimdi deftere geçirmesi gereken bir ton yazı vardı.

~

Paragrafın başında söylediğim şeyi geri alıyorum, bu gün diğer günlerin aksine biraz daha fazla yağmur yağıyordu. Bu gökyüzü Taehyun'un hislerini mi okuyordu bilmiyorum ama sanki birazdan onun da endişelenmesiyle dökecek gözyaşlarından önce kendisininkini dökmüştü. Bu Taehyun'ın sinirine dokunmaya da başlamıştı.

Beomgyu ile yolları ayrı düşmesiyle gerek olan yoldan tek başına eve dönüyordu. Soobin olsa şimdi onu yalnız bırakmaz onunla birlikte dönerdi evine. Telefonunu çıkarttı. Ekranına düşen su damlacıklarının üzerinden şifresini girdi, o çocuğun numarasına girdi, parmaklarını ekranda gezdirdi.

"ödevlerini teslim ettim, telefonunu açınca beni ara"

Uzun bir iç çekti. Ona bir şey olmasından deli gibi korkmuştu. Eğer ona bir şey olduysa, kendisi daha çok darbe alıyordu sanki. Her seferinde oksijeninden bir parça nefes daha eksiliyordu. Onun için onunla aynı oksijeni solumak daha büyük bir zaferdi ve zafer yine her zamanki gibi onundu. Bu savaşın kazananıydı o, doğru. Oydu. Ama yaralanmakta. Bu savaşta en ağır izi alan Taehyun olacaktı, yavaştan o izleri almaya başlamıştı bile farkında olmadan.

mono no aware, taebinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin