Filmi izlemeye başladık. Bir yandan ağzımın içinde mideme inmesini istediğim patlamış mısırlarla mücadele ediyorum. Dişlerimin sıkı sıkı çalışması bana yardımcı oluyordu. Bir yandan yanımdaki kadına bakıyorum. Gözlerini üzerimde hissediyorum. Bir yandan da planlarımı düşünüyorum. Kafam epeyce kalabalık. Filme devam ederken gözlerim yavaş yavaş kapanıyor. Üstüme bir battaniye bırakıldı. Üstüme bir ağırlık çöktü. Uykuya dalıyorum. Gecenin bir vaktinde uyandım. Gözlerim hala ağırlaşıyor. Televizyonun önünde bir kadın duruyor. Düşmanımmış gibi gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Elimi yüzümde gezdirdim. Kadın yer değiştirdi. Şimdi kanepenin baş ucunda bana bakıyordu. Gözlerimi nereye odaklasam oradan kaçıyordu. Şimdi kapının önünde beni seyrediyordu. Gözlerimi tam oraya odaklarken televizyonun karşısına geçiyordu. Bir kedinin lazer ışığıyla oyunu gibiydi. Lazer ışığını tutmak için sürekli hareket ediyorum. Biliyorum ki lazer ışığını tutmak yerine lazer ışığını tutanı tutmak zorundayım. Kafamı ellerimle sardım. Lazeri bana doğrultanı buldum. Beynimin derinliklerinde bir yerdeki bir kadının bu paradoksu bedenime işkence ediyordu. Konuşmaya karar verdim. Kendi kendimle konuşmaya karar verdim. Bu çıkılmaz labirentin içine nasıl girdiğimi merak ettim.
- Nereye baksam oradan kendini kaybetmeyi seviyorsun herhalde.
- Bana bakmanı istemiyorum.
- Sana bakmamı istemiyorsan niye bir yerde belirme ihtiyacı duyuyorsun.
- Bilmiyorum, bunu kendine sormanı istiyorum açıkçası.
Haklıydı, kendime sormam gereken bir soruydu. Neden bir kadını kafamın içinde bir yerde sürekli ayakta tutuyorum?
- Kendime sorunca ne değişecek? Hiçbir şey. Sen hep orada olmayı başaracaksın bir şekilde.
Bir anda gerideki anıları canlandırıp oynamaya başladı.
- Filmin yanında ne yemek istersin? Hahaha seni. Çocuk musun ? Espri mi yapmıştın orada? Ben hiç gülemedim açıkçası. Ne bekliyordun? Öylece bırakıp gitmemi mi? Senin bu kadar aptal bir insan olacağını tahmin dahi edemezdim. Oldu. Oldun. Olacaksın. Her zaman aptal olacaksın. Beni kaybettin artık. Bak, elinden kayıp gidiyorum. Sonsuzluk içerisinde süzülüyorum. Sense bu pisliklerin yerinde takılı kaldın. Her gün yeni pislik gün.. Her gün.. Mutlu musun?
- Ne oldu? Ne oldu? Seni önemli kılan benim. Şimdi benim seni önemsememem canını mı yakıyor? Görünmez olmak canını mı yakıyor? Gözlerinin önünde yitip giden birinin olması canını mı yakıyor? Cevap versene. Köşeye geçip hakkımda konuşmak kolay. Ben ringte dövüşüyorum. Sen bana tribünden destek veren bir taraftarsın. Her şey benim elimde. Kafamın bir köşesinde sana sonsuz bir yer ayırdım. Daha ne bekliyorsun benden? Kafamın bütün köşelerini sana ayırıp senle her gün tartışmak istemiyorum..
- Ben basit bir taraftarım yani. Her gün tartışmak istemiyorsun. Ne komik.
- Neresi komik?
- Ne oldu da bir anda bu aşüfteyi hayatına aldın? Nerede o umursamaz adam? Nerede o hiçbir şeyi umursamayan adam?
- Hiçbir şeyi umursamayan adam olmadım. Bu yüzden kafamın içinde bir yerlerdesin. Dediğin gibi bir adam olsaydım bu şekilde olmazdı. Her şeyi kuralına göre oynardım. Şimdi bir oyuncu bile değilim.
- Ben hep olacak mıyım?
- Bilmiyorum, bu şekilde sınırları zorlandığını söyleyebilirim. Ben sınırları zorlayanın ben olmadığım müddetçe saçma olduğunu düşünüyorum. Bu sen olamazsın bu ben olabilirim.
- Etrafına bir bak. Senden başka biri var mı? Bak etrafına. Lanet olası kafanı etrafına çevir ve bak. Ben sana bunu anlatmaya çalışıyorum. Herkes gidiyor, geride bir sen bir de kafanın içinde yarattığın ben varım. Görüşürüz, yalnız dedektif. Acı her zaman yanında olsun. Sen onsuz yapamazsın.
- Hadi ama..
- Gidiyorum dedektif. Birazdan masadan bardak düşecek ve sen kendine geleceksin. Ben kafanın içindeki bana yaptığın sığınağa dönmüş olacağım.
Dediği gibi oldu. Dediğim gibi oldu. Birkaç dakika önce kanepenin üzerindeydim. Şimdi buraya nasıl geldim? Anlamıyorum açıkçası. Her şeyi anlamak zorunda mıyım? Kafamı meşgul etmek için işime dönmek zorundayım. Geri dönme vakti geldi. Çanlar bu sefer benim için çalıyor. Ceketimi kanepenin üstünden aldım. Jolie'nin yanına gittim. Masum bir görüntüyle uyuyordu. İnsan sadece uyurken mi masumdur? Saçma bir soru. Evden çıktım. Arabanın yanına doğru gidiyorum. Cebimden çıkardığım sigara paketinden sigara arıyorum.
- Seni küçük serseri buraya saklanıp benden kurulabileceğini mi sandın? İnsan arkadaşından saklanır mı? Pardon, sen insan değildin. Sigara arkadaşından saklanır mı? Şimdi çakmak bulmam lazım izninizle.
Çakmağı ceketin iç cebine bırakmıştım. Çakmak bulamadım. Sigara ağzımda arabanın direksiyonunda gidiyorum. Herhangi bir büfe bulmam lazım. Herhangi bir büfe aramak için saat epeyce ileride. Acilen Dünya 24 saatlik alanlara dönüşmeli. Bir diğeri uyurken bir diğeri bu karmaşık evreni işletmeye devam etmeli. Vardiyalı köleliği yasallaştıracak bir partiye gözümü kapatıp oy veririm. Gözümü kapatınca oyumun nereye gideceğini bilmesem de bu şekilde yaparım. Sonunda bir büfe bulabildim. Arabadan indim. Büfeyi işleten adamla göz göze geldik.
- Merhaba, iyi geceler.
- Sencede uyumak için fazla erken değil mi?
- Bu yüzden ayaktayım. Çakmağımı ararken kaybettim. Polis çakmak kayıplarına bakmıyor. Beni bu büfeye yönlendirdi. Çakmağımı burada bulabilir miyim?
- Sanmıyorum ama yenisini verelim.
- Bir paket sigara almalıyım. Çakmaklar yalnız kalmayı sevmezler.
- İnsanlar sever mi?
- Beni çakmak ilgilendiriyor. Gecenin bu saatinde buradaysak bazılarımız bu konuda oldukça becerilikli diyebiliriz.
- Ben değilim.
- Ne kadar borcum var?
- 20 dolar.
Parayı bıraktım. Eski çakmağımı seviyordum. Şimdi yeni bir çakmak sevmek zorundayım. Yeni Dünya düzeni galiba böyle. Eski arkadaşımı seviyordum. Eski arkadaşımdan daha iyisi var mı diye aramaya çıktım. Şimdi yeni bir arkadaş buldum. Yeni arkadaşımı seviyorum. Eski arkadaşımı eskiden seviyordum. Yeni arkadaşımı da bir yenisini bulana kadar seveceğim. Şimdiki isteklerimi, arzularımı karşılıyor. Yenisi daha heyecanlı, yenisini daha zeki, yenisi daha dinleme becerisi olan biri, yenisi kıyasa açık olmayan biri. En azından şimdilik kiyasa açık olmayacak biri. Bir yenisi daha gelebilir. Eskiyi ararsam hemen bir dokunuş uzağımda. Şimdi ben ne yapacağım? Daha iyisini aramaya devam edeceğim. Niye kendime şu soruyu sormuyorum? Beni insanlar neden seçsin? İnsan çoğu zaman iyi olanı kendine kötü olanı başkasına atfeder. Hiçbir suçlu; "Ben suçluyum." demez. Arabamla ilerliyorum. Departmana gelmeme az kaldı. Günler birbirine giriyordu. Her şeyi birbirine karıştırmaya başladım. Kafamın içi kimyasal karışımlar laboratuvarı gibi. Arabadan indim. Kapının önünde nöbet tutan memurun yanına gidiyorum. Cebimdeki sigara paketini çıkardım. Birini seçmem gerekiyor. Birey olarak insanların sigara paketi içindeki sigaralar olduğunu gördüm. Benzerlikleri var. Bireyin birçok ihtimali var. Birini seçme durumunda. Bir ihtimali bir seçeneğe dönüştürme ardından ihtimali hayat döngüsüne katmakta. Zamanlar geçer, ihtimalin aslında berbat bir seçenek olduğunu fark eder. Tekrar sigara paketini açar. Yeni döngü bu şekilde devam eder. Ta ki son sigarası kalana kadar. Sigara bitince ne olacak? Söyleyeyim, marketten yeni bir paket ve bir o kadar ihtimali daha beraberinde satın alacak. Tekrar bu ihtimali hayat döngüsüne alma davranışı devam edecek. Tekrar, tekrar, tekrar... Bir süre sonra bazı tüketiciler artık bir sigarayla yoluna devam ettiğini görecek birey. Kendisi de bunun doğru olduğu algısına kapılacak. Belki de doğrudur, bilemeyiz. O zaman nice sigaralara, nice ihtimallere, nice kusurlu döngülere...