Kulağımdaki çınlama sesi başımın ağrımasına sebep oluyordu. Gözlerimi açmak istiyordum fakat bu çok zordu, etraftaki toz bulutu buna engel oluyordu. Zorda olsa açmıştım gözlerimi. Uçurumun kenarındaydım, ayağa kalkmaya çalışıyordum fakat kalkamıyordum, yerden destek alarak yavaşça olduğum yerden kalkmayı denedim ama nafile. Olduğum yere tekrar yığıldım. Tekrar, tekrar, tekrar... Bir faydası yoktu, sol bacağımı hissetmiyordum, sağ bacağımdaysa derin bir sıcaklık ve keskin bir ağrı vardı. Yerimden kalkmak için çabalayamıyordum bile. Ani bir hareket yaptım ve ayağa kalkmayı başardım ama tozdan etrafımı göremiyordum, bir kaç adım attığım sırada derin bir çukura düştüm. Yerler nemli ve ıslaktı. Kolumdaki keskin acıyı tüm bedenimde hissedebiliyordum. Dayanılmaz bir acıydı.
Kulaklarımdaki çınlama yavaş yavaş dinmeye başladığı sırada sesleri az çok çözebiliyordum. "Gidelim beyler kimse yok!" Bu Yüzbaşı Hakan'ın sesiydi. Ses hiçte uzaktan gelmiyordu. "Komutanım Asena'yı almadan hiçbir yere gidemeyiz. Lütfen biraz daha bakalım." Ömer'di bu, evet oydu.Zorda olsa konuşmaya çalıştım ama sesim çok kısık çıkıyordu. Boğazımdaki acı konuşmamı engelliyordu. Yavaşça doğrulmaya çalıştım. Kafamı yukarıya kaldırdım. "Buradayım komutanım." Sesimi ben bile zor duyuyordum, bu kadar mesafeden onların duyması imkansızdı. "Ömer." Hayır yine duymuyorlardı.
"Ömer, Albayın kesin emri var, yeni bir saldırı olmadan gitmemiz lazım, toparla timi gidiyoruz dedim!" Sesler birkaç saniyeliğine kesildi. Ardından Ömer'in bağırışları duyulmaya başladı.
"ASENAAA, YALVARIRIM BİR CEVAP VER BENİ DUYDUĞUNU BİLİYORUM HADİ BE, HADİ LÜTFEN! BORAA GARDAŞIM BARİ SEN BİR CEVAP VER, YA Bİ CEVAP VERİN ARTIK!" Sesler tekrar kesildi. Ve tekrar bir ses duyuldu, kulaklarımı tırmalayan bir ses. Ömer bu kez feryat ediyordu.
"ASENAAA! KOMUTANIM BURADAYMIŞ!" Ses tonu gittikçe artıyordu. "KOMUTANIM BUNLAR ASENA'NIN POSTALLARI, KÜNYESİDE BURADA, O BURADA KOMUTANIM, NEREDE OLDUĞUNU BİLMİYORUM AMA BURADA!" Sesler yeniden kesildi.
Artık gözlerimi açık tutamıyordum, sanki bir şey gözlerimi kapatıp uykuya dalmam için zorluyordu beni. Yeniden Ömer'in sesi ilişti kulaklarıma. "K-kan, kanlı bunlar. Komutanım kan var! A-Asena o şehit mi oldu!?" Ömer'in sesi titriyordu, zor konuşuyor gibiydi.
Bir çığlık sesi kapladı tüm dağı. "BORAAAA!" Sema'ydı bu.
"BORA'NIN ELİ BU, YÜZÜK HALA PARMAĞINDA!" Bora'nın eli mi? Bora'nın bedeni demedi, Bora'nın eli dedi. Tüylerim diken diken olmuştu. Gözyaşlarıma engel olamıyorudum, vücümdaki acıyı hissetmiyordum bile artık, yalnızca kalbimde büyük bir sancı vardı.
"Ömer, Sema geliyorlar! Gitmemiz lazım birazdan burada olacaklar, size söz veriyorum dönüp Asena'nın ve Bora'nın cesedini bulacağız, intikamlarını alacağız, ama şimdi gidelim, acele edin. HAYDİ ASLANLAR HAYDİ!"
Adım sesleri gittikçe uzaklaşmaya başlamıştı. Evet geldiklerinde yalnızca cesedimi bulacaklardı. Daha fazla dayanamıyordum, artık dermanım kalmamıştı zaten buradan dönüşü yoktu. Gözlerimi yavaşça kapattım ve kendimi ölümün kollarına bıraktım.
1 gün önce
Saat 12.30"E hadi Bahadır, bi saz çalda al kulağımızın pasını." Bahadır başıyla onayladı beni.
"Ama Üsteğmenim saz tek başına pek işe yaramıyor sanki, sizde mi eşlik etseniz?" Arkamdan gelen sese doğru döndüm. Elinde çay tepsisiyle kantine giren Ömer Asteğmene baktım. Bordo bere, yeşil kamuflaj bir insana ancak bu kadar güzel yakışabilirdi, bir gülümsemeye ancak bu kadar güzel yakışabilirdi.
"Evet Asena komutanım, Ömer komutan haklı." Hayran bakışlarımı Ömer'in üzerinden çevirip Bahadır'a yönelttim.
"E peki madem vur sazın teline Bahadır." Bahadır hemen ayağa kalktı ve masaların arkasında, kitaplığın yanında asılı olan sazını eline aldı, gelip tam karşıma oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐀𝐒𝐄𝐍𝐀
RandomBu hikayeyi hayalleri olan fakat hiçbir zaman destek görmeyen kızlar için yazıyorum...