Zorda olsa aralamıştım gözlerimi. Ama çukurun içerisinde değildim, bir ağacın altında yatıyordum. O çukurun içinde ölmeyi beklerken beni alıp buraya getiren kimdi?
Sağ kolumda sargı bezi vardı ve kolumda dayanılmaz bir acı, başımdaysa sebebini bilmediğim bir ağrı hissediyordum.
Yavaşça yattığım yerden doğruldum. Hava yeni aydınlanmaya başlamıştı pek bir şey göremiyordum, ileride bir adam vardı. Uyandığımı fark etmiş olacakki hızlı adımlarla yanıma geldi ve sarıldı bana.
"Devrem, iyisin." Bora'ydı bu.
Onun olduğunu anlayınca bende sarıldım hemen. Bora'nın ölmüş olacağını düşünüyordum. Sema'nın söylediklerinden sonra pek ümidim yoktu. Geri çekildi, yüzüme baktı tekrar sarıldı sıkı sıkı.
"Tamam devrem, iyiyim ben."
Tekrardan geri çekildi. Hızla ellerine baktım, Sema'nın söyledikleri gerçek mi diye kontrol etmek istedim.
"Devrem ama Sema elinin kopt-"
"Hayır Asena. Bir şey olmadı. Evet Sema bir el buldu, parmağında benim nişan yüzüğüm olan bir el. Ama o el bana ait değil." Anlamaz gözlerle bakmaya başladım.
"Her şeyi anlatacağım devrem ama zamanımız yok önce buradan gitmemiz lazım. Yürüyebilecek misin?" Bir şey vardı, ne olduğunu çözmeye çalışıyordum ama anlayamıyordum.
"Nereye gidiyoruz?"
"Yolda anlatırım, önce al giy şunları." Arkasındaki çantadan birkaç parça kıyafet çıkarttı ve bana uzattı. Fazla sorgulamak istemiyordum.
Ağacın arkasına geçtim ve verdiği kıyafetleri giyindim. İğrenç kokuyordu. O itlerin kıyafetlerindendi. Giyindikten sonra yanına gittim. "Bok gibi olmuşsun." Dedi elindeki siyah beyaz puşiyi bana uzatırken. Puşiyi aldım ve boynuma dolamaya başladım.
"Estağfurullah sizin kadar değil." Yalan yok Bora harbiden iğrenç olmuştu.
Hızla çantasını sırtladı, "Hadi acele etmemiz lazım, al çantanı." Çantamı aldım, çantamın yanındaki keleşide aldıktan sonra Bora'yı takip etmeye başladım. Patlamadan sonra tüfeğim kullanılacak halde değildi, Bora bu keleşleri nereden bulmuştu bilmiyorum ama iş görürdü.
Dik bir dağa tırmanmaya başladık. Bora konuşmuyordu yalnızca hızlı adımlarla önümde ilerliyordu. Daha fazla sabredemiyordum, "Devrem anlatacak mısın ne olduğunu?" Bora durdu ve yanıma geldi.
"Bana bak Üsteğmen iyi dinle beni." Mevzunun ciddi olduğu hitap şeklinden anlaşılıyordu.
"Dinliyorum Teğmen, anlat."
"Yüzbaşının emri üzerine görevdeyiz. Sınırdan içeriye sızacağız. Aylarca dönemeyeceğiz belki, şuan herkes bizi şehit olarak biliyor büyük ihtimalle. Sema'nın bulduğu el seninle esir ettiğim o kalleşe ait. Yüzüğümü çıkartıp o piç herifin parmağına taktım ve elini kesip görülebilecek bir yere koydum. Seni uçurumun kenarında buldum, postallarını ve künyeni çıkarttım, biraz kan sürdüm ve onlarıda görünecek bir yere koydum. Tam seni alıp kaçacaktım ki ileriden Sema'yı gördüm, hızlı bir şekilde kaçıp saklandım. Onlar gittikten sonra döndüm seni almaya ama bulamadım, az ileride çukurdan ses geldi, sayıklıyordun."
Başını önüne eğdi, hiçbir şey söylemedi.
"Ne sayıklıyordum?"
"Annene sesleniyordun. Kavuştuk diyordun." Sadece bu söyledikleri bile gözlerimin dolmasına sebep olmuştu.
Annemi hiç tanımadım, onu hiç görmedim. Askermiş, ben doğduktan sonra hastanede şehit edilmiş.
"Başka? Başka bir şey söyledim mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐀𝐒𝐄𝐍𝐀
RandomBu hikayeyi hayalleri olan fakat hiçbir zaman destek görmeyen kızlar için yazıyorum...