Ben Aslı Yorulmaz, diğer adımla da kafayı kitaplarla bozmuş manyak. Siz bana hangi ismimle hitap etmek isterseniz, ikisine de alışkınım. Adım Aslı Yorulmaz, ancak ben artık çok yoruldum.
Çevremde dostlarım var zannederken, aslında olmadığını acı bir şekilde öğrenip eve gittiğimde tüm gün ağladım. Aslında şu anda anlıyorum, ağlamamın çok saçma olduğunu; değersiz birileri için gözyaşı dökmek... Cidden anlamsız ve çok saçmaymış. Ancak insanın içinde birikmiş öfke, nefret ne varsa, hepsi ağlayınca içinden gözyaşlarıyla birlikte çıkıp gidiyormuş gibi hissederdi. Ben de rahatlamak için hep ağlardım. Değmeyecek kişilere çok değer verdiğim olmuştur, ancak bunların hepsini yediğim tekmelerle acı bir şekilde öğrenmiştim. Bu yüzden de kendimi kitaplara verdim.
Önceden kitap okumaktan nefret ederdim, bana zaman kaybı gibi gelirdi. Fakat şimdi anlıyorum ki aslında en büyük zaman kaybını kitap okumadığım zamanlarda ve gereksiz insanlara güvenirken yaşamışım. Keşke onlarla konuşacağıma kitaplarımla konuşup dertleşseydim diyorum.
Parka mı gitmek istiyorum? onlarla giderdim. Kafeye mi gideceğim, onlarla giderdim. Hem onları okur, hem de onlarla konuşurdum. En büyük haksızlığı bir zamanlar kitaplara yapmışım ama bunu fark etmedim bile, çünkü o sırada gereksiz, değersiz hatta önemsiz insanlarla zaman harcıyordum. En büyük pişmanlığım kitaplarımla geçiremediğim zamanlardı. Kitap okuyacağım zamanları benden çalan o insanlardan artık nefret ediyorum. Biliyorum, nefret çok büyük bir duygu, birisinden nefret etmek için çok önemli bir neden olması gerekiyor ve bence benden kitap okuyacak zamanımı çalmaları da onlardan nefret etmeme yetecek kadar büyük bir neden.
Yalnızlığa gömülmüş ruhum, her okul çıkışı gelip akşam kapanana kadar durduğum kütüphane sayesinde kendini toparlıyordu.
Özellikle bu kütüphanede kendimi daha rahat hissetmiştim çünkü buranın ortamı bana daha hoş gelmişti. Kütüphanedeki masalar geniş ve birbirinden oldukça uzaktı. Raflar arasındaki mesafeler baya genişti çok rahatlıkla dolanabiliyordum. Raflardaki kitaplar oldukça düzenliydi ve kategoriler şeklinde ayrılmıştı aradığımı kolay bir şekilde bulabiliyordum. Rafların her birinin renkli olması da ayrı hava katmıştı kütüphaneye. Akşam üzeri raflardaki ışıklandırmalar da açıldığında çok tatlı bir görüntü oluşuyordu.
Cam kenarında bir masanın önüne geçtim ve eşyalarımı bırakarak rafların arasında gezinmeye başladım. İlgimi çeken ilk kitabı alıp okuyacaktım, neredeyse tüm raflara bakmıştım, fakat bugün istediğim tarzda ilgimi çeken bir kitap bulamamıştım.
Son bir raf kalmıştı, o tarafta başkaları da dolandığı için hızlıca ilerledim ve kitapları incelemeye başladım. Yirmi yaşında olsam bile vampirli kurgulardan vazgeçemiyordum. Tam istediğim kitabı buldum diyerek elimi kitaba attım, ancak kitabı çekiyorum, çekiyorum kitap gelmiyordu.
"Ne inatçı bir kitapsın sen ya, çekiyorum çekiyorum gelmiyorsun," diye kitaba fısıldadım.
Diğer taraftan bir erkek sesi geldi, sessiz bir şekilde kahkaha atmıştı. Kaşlarımı çatıp kitapların arasındaki boşluktan diğer tarafa baktığımda gövdesini görebiliyordum, fakat kafasını göremiyordum. ''Maşallah boyu da zürafa gibi '' diye geçirdim içimden. Sonra kitabı almaya çalışan kişiye bakmak için parmak uçlarıma çıkarak kafamı bir sonraki rafa kaldırdığımda sonunda görüş alanıma bir yüz girmişti. Gülerek bana bakıyordu, ancak ben ona gülerek bakamıyordum, tamamen çatılmış kaşlarımla yüzüne bakıyordum ve bu onun daha çok gülümsemesine neden olmuştu. Siyah saçları, kahverengi gözleri, beyaz teni ve kemikli bir yüzü vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişimin Katili
General FictionGözler bir insana çok şey anlatır derlerdi cidden de öyleymiş. Akif Kerim duygularını saklamak istemeden ilk kez karşımda duruyordu. Gözlerinde kocaman bir hayal kırıklığı ve pişmanlık vardı ve bu iki duyguya da tezat özlem de vardı. ''Hiç aklıma g...