0. YILDIZLARIN IŞIĞINDA
sardine song, lav
Sevgi, insanı büyüten bir duygudur.
Belki de... En çok eksikliği hissedilen ve bizlere hiç uğramayan.
Elime henüz fırçaları aldığımda oldukça küçüktüm fakat bir gerçek vardı ki, fırçalar da benimle birlikte büyümüştü. Her yeni bir sabah doğduğunda, çok daha gelişmiş ve çok daha iyi boyardım yüzümü, ya da vücudumu. Emin olduğum bir şey vardı; boyama yapmayı seviyordum. Ciddi manada.
Sosyal medya üzerinden ilk kez izlediğim videoları hala, sanki dünmüş gibi hatırlıyordum. Oldukça çocuksu bir hayranlıkla izliyordum o makyaj malzemelerinin insan yüzüne bulaşmasını. Büyüdükçe tutkum daha fazla artmıştı. İnsan güzel olduğunu hissetmediğinde, bazı şeylere sığınırdı ve benim çözümüm de birkaç fırça ile boya olmuştu. Doğru bir şey olduğunu iddia etmiyordum ama zamanla bunu takıntı haline getirmiştim.
Geleceğine, başarısına takıntılı olan bir insandım ve doğruyu söylemek gerekirse bu takıntıya "mükemmelliyetçilik" deniyordu. Kafayı sıyıracak kadar takıntı haline getiriyordum bazı şeyleri ve bu normal değildi.
İşin komik yanı, mükemmeliyetçi bir insan olduğum halde aylardır asla iş bulamıyordum. Gecemi gündüzüme kattığım emeklerin çöp olduğunu yavaş yavaş hissediyordum.
Bilgisayarın dibine biraz daha girdiğimde baş ucumda duran makyaj malzemelerine baktım. "Beni siz yaktınız..." Gözlerimi sımsıkı kapattım ve derin bir nefes aldım. İşin içerisinde aile baskısı da olduğunda çok daha katlanılmaz bir hal alıyordu hayat.
"Sırf birkaç malzeme kırıntısı yüzünden tüm geleceğini çöp ettin sen! Şimdi karşıma çıkıp iş bulamıyorum diye ağlayamazsın!" demişti annem saatler önce bana.
Haklıydı, her şeyi hiçe sayıp, tüm riskleri es geçip senelerimi çöpe atan bendim. Beni en başından beri uyarmıştı ama onu dinlememiştim. Yine de... Pişman değildim çünkü insanın elinden sevdiği şeyler alıkoyulmamalıydı. İnsan neyi seviyorsa onun üzerine yoğunlaşmalıydı. Tabii bu ailelere nasıl açıklanacaksa, o şekilde.
"Of!" diye bağırdım sesli bir şekilde. Sırf okuduğum İngiliz Dili ve Edebiyatı'nı, makyöz olabilmek için girdiğim kurslar yüzünden dondurmuştum. Tam bir maldım. Ciddi bir mal. Kendisini cesareti zanneden ama hiçbir sikim beceremeyen mal.
"Biriniz bile mi görmüyor yalvardığım mailleri ya!? Ağlayacağım şimdi!" diye bağırdım.
Kafayı sıyırmak üzereydim. Başarımdan emindim çünkü tembel değildim. Böyle bir şansızlık ancak benim başıma gelebilirdi. Elimin yatkın olduğunu biliyordum çünkü kursuna gittiğim her hoca, farklı farklı ajanslara yolluyordu. Henüz yirmi yaşında olmama rağmen işsizlik imkanları dolayısıyla kırk yaşında gibi hissediyordum.
İnsanın gerçekten çöküş yaşadığı o döneme, her yerden kazık yemesi oldukça büyük bir talihsizlikti. Her şeyi es geçmiştim fakat ailemi asla es geçemiyordum. Her seneyi birincilikle kapatan kızlarının şimdi mail başında geçmesini onlar da beklemiyordu. Aynı şekilde ben de.
Şansı sonradan açılan bir insan değildim ve hatta bu dünyanın en şansız insanı falan olabilirdim ama kesinlikle şans denilen en ufak bir kırıntısı bile bende yoktu. Olmasını cidden çok isterdim ama asla yoktu. Çaresizlik her yanımı kaplamıştı ve geceleri sırf başarı uğruna kapanmayan gözlerim, çaresizlikle kapanmamaya başlamıştı. Gökten bir mucize yağmasını ve bu eziyetin bir an önce son bulmasını umuyordum fakat bu çok ama çok imkansız bir şey gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN ARDINDA
Romance❝Gecenin köründe, ışıkların arkasında. Sen ve ben, gecenin ardında. Yıldızların sakladığı ruhlar vasfına... yakmalıyız bu ışığı, rolün adına.❞