Parçalanmıştı.
Ayna sertçe duvara çarpıp parçalanmıştı, yıllar öncesinde zaten parçalanan ailem bugün kimsenin göz yumamayacağı şekilde parçalanmıştı.
"Bak." demişti az önce sinirden gözü dönmüş olan kadın, annem. "Ne kadar benziyorsun ona, bir bak." kırmadan önce aynayı göz hizama çıkartmıştı çocukluğumun katı gardiyanı, annem. Hapishaneme göz gezdirdim, evin dedikleri bu yere. "Ben seni aldırmak istedim, yapamadım." çıldırmış gibi bağırdı, gibisi fazlaydı o zaten çıldırmıştı.
"Doğurdum sonra, bana benziyordun Allah'ın belası. Bana benziyordun neden büyüdükçe ona benzedin?" fırlattı aynayı.
"Severim sandım, her güldüğünde bana o gülüyor gibiydi. Nefret ettim senden." göğsüme indi yumruk yaptığı ince elleri. Acıtmadı canımı sözleri kadar yumruğu.
"Sonunda bir çocuğumu sevmişken, neden? Neden aldın onu benden?" diye haykırdı yakalarımı tutup. Ağlıyordu, onu tanıdığım bunca sene boyunca ilk defa, ilk defa sahici ağlıyordu. Oğlu için, Olcay'ım için ağlıyordu. "Sen sevdiğin çiçekleri bile yaşatamadın ki şimdiye kadar. Senin sevgin, zarar veriyor." diye mırıldandım onca saatin ardından çatallaşmış sesimle.
Yalnızca baktı gözlerime, öylece ağladı. Biliyordu; biliyordu sevdiği, sevmediği ne varsa zarar veriyordu işte.
"Seni sevememem benim suçum mu?" bacakları tutmadı, yere doğru çömeldi. Dimdik durdum karşısında, o bacaklarımı sarsarken.
"Ona benzedin, benzemeseydin. Bak Olcay'a, benziyor mu hiç babana?" sesi artık çıkmıyordu. "Babamdan değil çünkü." sesim daha gürdü. Bakmasam da hissettim, başını salladı "Değil. Babandan değil, o yüzden sevdim. Neden benden aldın oğlumu?"
"Bende oğlunum." dedim kalan son dayanıklı yanımla. "Değilsin. Seni doğurmayacaktım, hiç istemedim seni. Düş diye uğraştım, Allah'ın belası hayata tutundun! Gitmedin benden! Kopmadın!" derin bir nefes aldım. Sondu, bugün sondu.
"Eğer doğmadan önce seçebilme şansım olsaydı seni anne diye seçmezdim Rüveyda Ergin, merak etme. Nefret edemiyorum belki senden, senin benden ettiğin kadar ama içimde ölü bir çiçek olarak yaşadığın gerçeğini de değiştirmiyor bu. Ne seni ne de o adamı seçerdim. Ama Olcay'ı yine isterdim biliyor musun? Ne olursa olsun yine onu senin ellerinden kurtarırdım."
Ağlamaya devam etti, bacaklarıma vurdu. Ellerimi sıktı.
Sondu, bugün sondu.
Kapı açıldı, içeriye adımladı ellerinde mahkeme kağıtlarıyla Mehmet Ergin. Yasaların babam diye nitelendirdiği o adam. Beni görünce yüzünde yine o ifade belirdi: tiksinti.
"Sen kimsin de beni ailemden ediyorsun eşekoğlueşek!" eli hızla yükseldi havaya, bu yaşıma kadar karşılık vermek bir yana direnmemiştim bile ama bugün sondu. Kolunu tuttum yanağıma inmeden sillesi. Şaşırdı çehresi Mehmet Ergin'in. "Ailen? Sen bir ailen olduğunu düşünüyordun yani?" dedim ifadesizce.
Kolunu çekti hışımla, kimliğimde annem olarak belirtilen kadın köşeye çekildi, "Sen ne hadle benim şirketime çomak sokarsın? Ben kendi tırnaklarımla kazıdım lan o şirketi! Şerefsiz! Kimsin lan sen!" yakalarımdan tuttu, elleri hiç yakamdan kurtulmamıştı ki ömrüm boyunca. "Ben kim miyim? Anlatayım Mehmet Ergin, anlatayım. Ben hiç istenmeyen o çocuğum, her canın sıkıldığında eğlenmek için dövdüğün o çocuğum, ne zaman elleri saçlarında şefkatle dolaşacak diye beklerken acımasızca saçlarından çekiştirilen o çocuğum. Maaş gününde harçlık vermen gerekirken beş lirayı suratına çarptığın o çocuğum. Bir kez olsun yalandan bile sevgiyle bakmadığın o çocuğum. Ben babasına benziyorum diye annesinden nefret gören çocuğum. Ben annesine benziyor diye babasından şiddet gören çocuğum.Ve bugün, seni de aileni de bitiren o çocuğum. Bugün son Mehmet Ergin, bugün yüzünü gördüğüm son gün." ellerini tutup yakalarımdan söktüm. Bu şu anlık bir eylem değildi, bu senelerdir yakalarımda duran, beni nefessiz bırakan kokuşmuş elleri söktüğüm bir eylemdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tavuk Pilav || Texting
Teen Fictionahu: seninle tavuk pilav arkadaşı olalım mı ya? burak: tavuk pilav deme gece gece canım çekti ahu: dimi dimi