BÖLÜM: 2

32 3 6
                                    

Selam! 2. Bölüme hoş geldiniz.
İyi okumalar♡

Bazı kararlar hayatımızı değiştirir. Sadece geleceği değiştirmekle kalmaz geçmişi de sorgulatır. Sonunda ya pişmanlık olur ya vicdan azabı.

Verdiğim kararın bunlardan hangisi olacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Yaklaşık 5 dakikada bir de bunu sorguluyordum. Sebepsizce gerilmiştim. Açıkçası Bir sorun çıkarmaktan korkuyordum. Orası Istanbul değildi. Yaptığım şeyler daha büyük sonuçlara yol açabilirdi. Ve ben de işte buydum. Kendi bildiğini okuyan kalbini ve aklını dinleyip kendi doğrularını uygulayan Sanrı. Her ne kadar bugüne kadar şans yanımda olmuş ve beni bugünkü kariyerime ulaştırmış olsa da bu seferki farklıydı.

Ama artık çok geçti. Olan olmuştu. Karar verilmiş, uçak kalkmıştı.

Cansu'nun ve ekibin ısrarlarına karşı koyamayacak hale geldiğimde bu teklifi kabul etmek zorunda kalmıştım. Cansu çok heyecanlıydı nedenini bilmiyordum. Sorduğumda ise ilk defa böyle bir projeye katılacağını ve sadece meraklı olduğunu söylemişti.

Cansu ile beraber 6 kişiydik yanıma kendi ekibimi almayı tercih etmiştim. Onlara güveniyordum. Hem uyumlu hem de işlerinde oldukça başarılı kişilerdi. Havaalanına inince bizi alacak bir kişinin daha olduğu haberini almıştık. Onunla beraber ise 7 kişi oluyorduk.

Sadece bulutları ve masmavi gökyüzünü gösteren küçük camdan gökyüzüne bakıyordum. Gözlerim kendiliğinden kapanmaya başladığında kendime gelmek için oturusumu diklestirdim. Dün neredeyse bütün gecem ofiste kalan yazılı belgeleri düzenlemekle geçmişti. Bir sure buralarda olamayacagim için geride kalan ekibe düzenlenmiş bir plan oluşturmam gerekmişti.

Bütün isler bittiğinde ve eve döndüğümde ise kalan zamanımı valizlerimi hazırlamakla geçirdim. 3 valiz hazırlamıştım. 1 tanesinin tamamını kendi iş ekipmanlarım kaplamıştı. Montlar fazlasiyla yer kapladığından 2 valize ihtiyacim olmuştu.

Şu anda ise sadece 2 saatlik uykuyla duruyordum. Daha doğrusu duramıyordum.

"Sanrı uyu istersen ben seni uyandırırım." Cansu kısık sesle bana fisildadiginda zaten başım çoktan koltuğa düşmüştü.

Başımı salladım. Cansu 24 yaşındaydı aramızda 1 yaş olduğundan bana abla demezdi genellikle ismimi kullanırdı.

Başımı sallamamla uçakta verilen ince bir battaniyeyi üzerime örttü ve bilgisayarda devam ettiği işine döndü. Içime garip bir rahatlık çökmüştü. Bu rahatlığın verdiği huzurla belki de uyuyabileceğim son huzurlu uykuyu uyumaya bıraktım kendimi.

O an aslında iki kere uyandım. Birincisinde gözümü açar açmaz hala gözlerimin önünde olan küçük camın ardında artık mavi gökyüzünün ve beyaz bulutların yerini alan siyah bir asfalt ve uzerinde tamamını olmasa da bir kısmını sarmis olan beyaz bir örtü gördüğümde, ıkincisinde ise sırtımın dönük olduğu taraftan gelen, Kaan'ın hayretle "Nasıl gelemiyorlar?" Diyen sesiyle.

"Dur bir hemen rehavete kapılma. Haber verirler şimdi. Bak arıyorlar." Bunu diyen Cansuydu. Oturduğum koltuktan yavaşça kalkarak yanlarına gittim. Etrafa bakınca uçağın yeni indiğini, hâlâ inmeye devam eden insanların olduğunu gördüm. Pek de fazla insan olduğu söylenemezdi, bunu uçağın Şırnak uçağı olması nedenine bağlayabilirdim. Bizim oturduğumuz taraf ise 4 bilemedim 5 koltuk dışında bomboştu.

Cansu telefonla konuşurken Kaana baktım. O da benim kalktığını fark etmiş olacak ki hemen bana döndü. Dudaklarımı oynatarak "Neler oluyor?" Dedim. Eliyle alnını ovuşturdu. Yanıma yaklaştı.

ÇEMBERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin