Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
🍁
Derin bir nefes aldım. Başta bu nefes içime fazlaca oksijen almışım gibi rahatlık verdi bedenime ama sonra kokusunu hissettim. Yüzümü buruşturdum. Genzimi yakmıştı bu koku, yoğun bir ilaç kokusuydu. Gözlerimi açmaya karar verdim. Etrafta kimse yoktu, bomboş bir hastane odasındaydım. İlaç kokusu dediğim bu koku her zamanki hastane kokusu olmalıydı. Bu koku beni kendimi bildim bileli rahatsız etmişti. Genellikle genzimin yanmasına ve midemin bulanmasina sebep olurdu.
Oturusumu diklestirdim olduğum yerde. Koluma serum takmışlardı. En son arabada uyuyakaldigimi hatırlıyordum. Kendimi toparlamam için hastaneye getirmiş olmalılardı evet ama su an bu odanin boş olması her şeyden daha garipti.
Telefonumu bulmak için etrafa baktım. Komodinin üzerine baktım, yoktu. Çantam sol tarafımdaki koltuğun üzerindeydi. Tamamen kalktım yataktan. Seruma dikkat ederek uzandım çantama. Çantayı kucağıma alıp tekrar oturdum yatağa.
"Nerede bu telefon?" Çantamdan hiç çıkarmamıştım, nereye kaybolmuş olabilirdi. Bütün eşyalarım olduğu gibi içindeydi birtek telefonum yoktu. Cansu almış olabilir miydi?
"Kabanım! Evet, kesin onun cebindedir." Kabanım askıda asılıydı. O yüzden zaten bitmek üzere olan serumu yarıda keserek çıkardım kolumdan. Kabanımı alıp yan tarafımdaki tekli koltuğa oturdum. Sırasıyla iç ceplerinden başlayarak kontrol ettim. Hâlâ bir şey çıkmamıştı. Son cebe daldırdım elimi.
"Sonunda," elimin değdiği ilk şeyi çıkardım. Telefonum buradaydı, onu buraya ne zaman koymuştum hiçbir fikrim yoktu. Ama cebimde olan tek şey telefon değildi anlaşılan. Telefonu çıkarmamla birlikte yere iki şey düştü. Biri Savaş'ın eldiveni diğeri ise katlanmış bir kağıt.
Telefonumu kenara koyup ikisini de elime aldım. Eldiveni görmemle o anı tekrar yaşadım. Savaşın elinden çıkardığım, dizine yatıp onun için ağladığım zamanı. Ve bunu hatırlamak bana garip hissettirmisti hem de fazlasıyla garip. Eldivene dalan gözlerimi çektim hemen. Bunu daha sonra biraz daha kendimi toparladiğim zaman düşünecektim. Eldiveni kucağıma koyup elimdeki kağıdı açmaya başladım. Cebimde böyle bir şey yoktu, çok net hatırlıyordum. Okulda çocuklardan biri falan mı vermişti acaba.
Kâğıdı açtığımda dikdörtgen şeklinde küçük boyutta bir kağıdın üzerine yazılmış sadece bir cümle gördüm.
"Rüya varsa umut da vardır." Kâğıtta yazan tek şey buydu. Bu şeyin bana nasıl geldiği hakkında zerre fikrim yoktu. Nerede, ne zaman, kim koymuştu bunu cebime?
Yazıyı kaç kere okuduğumu sayamadım. Bundan ne çıkarmam gerektiğini de anlamış değildim ama bu cümlenin anlamını da kendi yaşadıklarımla bağdaştırmadan edemiyordum. Kalbimin ne kadar hızlı attığını gözlerimi kağıttan cektigimde fark ettim. Meraktan ölmek üzereydim. Korkmam mi gerekiyordu, bilmiyordum ama bu beni heyecanlandirmisti ya da umutlandirmisti...