Sessizce yatağımdan doğruldum. Hava henüz yeni aydınlanmaya başlamıştı. Kuş seslerinin cıvıltısı kapalı penceremden bile içeri geliyordu. Okuldan geldiğim gibi kendimi uykuya teslim bırakmıştım. Uykumu yeterince aldığımı hissettim. Yaklaşık 1 saat sonra çalacak alarmımı kapattım. Ve pencereme doğru ilerledim. Perdemi kenara çekip camı açtım. Havanın güzel kokusunu gözlerimi kapatarak içime çektim. Rüzgar saçımı uçuşturuyordu. Çok güzeldi. Dışarıyı izlemeye başladım. Sokağımızdaki çoğu bina üç katlı ve son katı dubleks olan binalar, bu haliyle bir siteyi andırıyor. Seviyordum burayı. Ben daha 3 yaşındayken buraya taşınmışız. Yani kendimi bildim bileli bu mahalledeyiz. Bir alt sokağımızda da Toprak oturuyor. Yaz akşamları her binanın terasında ışıklı süsler ile sıcak muhabbetler yaşanır. Kimsenin kimse ile sorunu yok ve insanlığın bitmediğine inandıran yer gibi geliyor bana. Gözümü diğer binalarda gezdirdim. Karşı binamızdaki uzun zamandır boş olan dairenin camlarındaki perdeyi farkettim. Ne zaman taşınmışlardı? Hiç haberim bile olmamıştı. Geçenlerde babam sofrada yeni komşumuz var falan konuşması yapmıştı. Ama o sırada açıkçası pek umrumda değildi. Tek derdim yemek yemek olduğundan babamı dinliyormuş gibi yapmayı seçmiştim. Neyse çokta mühim değil. Elbet görürdüm bi ara. Hatta tam şu an belkide. Düşüncelerimle, artık perdesi bulunan pencereye dalmışken, perde kenara çekildi. Ve pencereyi açan kişiyi görmemle günün ilk şokunu yaşamış oldum. Kıvırcık olan ve yeni uyanmanın etkisiyle dağılmış
saçları rüzgarın esintisiyle dalgalanıyordu. Pencereyi açmasıyla direk benim penceremi buldu gözleri. Gözlerimi buldu gözleri. Sanki benim burda olduğumu zaten önceden biliyormuşçasına. Yaşadığım şoku o yaşamamıştı. Bana gülümseyerek baktı. Ne olduğunu anlamamıştım. Çağan'ın birden bu kadar yakınımızda olması çok garipti. Bir gün içinde, aynı avcılık grubuna seçildiğimizi, sınıf ve sıra arkadaşı olduğumuzu öğrenmişken, şimdi de yeni komşumuz olduğunu öğreniyordum. Kim bilir ilerde daha nelere şaşıracaktım. Artık ne olacağını kestiremiyorum. Hala daha birbirimize bakıyorduk. Ve ben bu saçma olayın şokuyla birden pencereyi kapatıp, perdeyi çekmiştim. Nolmuştu öyle? Sanki öyle bakmasından utanmıştım. Perdenin arkasından bakmaya devam ederken gülümseyen yüzünün iyice büyüdüğünü gördüm. Penceresini açık bırakıp gitti sonradan. Acaba selam vermelimiydim. Aman yok be! Ne diyorum ben. Kendime gelmeye çalışıp banyoya girdim. Kısa bir duşun ardından çantamı hazırladım ve aşağıya inip kahvaltıyı hazırladım. Bir süre sonra Yağız'da aşağıya indi mahmur gözlerle. Sofraya geçti ve atıştırmaya başladı. Bende babamı çağırmaya gittim. Kapısını tıklatıp içeriye geçtim. Yatağında yoktu. Lavaboda olduğunu anlayınca tekrar mutfağa geçtim. Ve Yağız'a Çağan'ın yeni komşumuz olduğunu söyledim. O da bi hayli şaşırdı benim gibi. Ama benden daha mutlu olduğu da barizdi. Sonra onun Çağan ile iyi arkadaş olma planlarını dinlemekten bıkarak konuyu değiştirdim.
- Onu boşver de babama mektubu nasıl açıklayacağız?
Yağız;
- Bak onu hiç düşünemedim ben, harbi ne diyeceğiz?Ofladım. Sonra aklıma gelen fikir ile sessizce konuştum.
- Toprak'ın işi olduğunu ve bize şaka yaptığını mı söylesek?
Yağız;
- Bencede, dün bi hayli düşünceli gözüküyordu. Böylece kafasına takacak bir şey olmadığını anlar.Kararımız kesinleşince sustuk. Babam da sofraya gelip kahvaltıya başladı.
Babam;
- Ee bana söylemeniz gereken birşey yok mu?
Anlamamazlıktan gelip,
- Ne gibi baba? Dedim.
Babam;
- Dün ki mektup hakkında.
Yağız hemen söze atladı.
- Ya baba bu gerizekalı toprak bizimle dalga geçmiş.
Geçen konuşurken "hiç mektup almadınız mı?" diye dalga geçmişti muhabbet arasında. Sonra da işte "alın hiç mektup almadım demezsiniz" diye salak salak mektup göndermiş.Diyince babam rahatlamış görünüyordu. Sanırım kafasında kurdukları onu bir hayli rahatsız etmişti. Söylediğimize inanarak rahatlığını belli edip oda gülmeye başladı.
Ben ise Yağız'ın bu kadar gerçekçi yalan söyleme kabiliyetine hayran kalmıştım :D
Konu kapanınca sofradan kalkıp okula gitmek için babamla vedalaştık. Ev kapısını kapatıp apartman merdivenlerinden indim. Apartmandan dışarıya çıktığımda kumral çocuğun dışarda beklediğini gördüm. Ben öylece kalınca o yaklaştı. Aramızda iki adım kala durdu. Yağız da apartmandan dışarı bir hışımla çıkarken, yerimde dikilmiş bana çarptı. O çarpışla dengemi kaybedip önümdeki kas yığınına çarptım. Nerden biliyorsun kaslı olduğunu derseniz inanın ilk çarpışımda farketmiştim. Her neyse! O da o anki refleksle olsa gerek iki kolumdan tutup;
- "Hop! Tuttum seni." Dedi.
Dengemi kurunca uzaklaştım hemen ondan, Yağız'a
dönüp ağzına sıçma isteğimi dizginleyerek;
- Öhh be Yazo! Yavaş!
Yağız;
- Tamam be! Ayağım takıldı.
Çağan durup bize baktıktan sonra sırıtarak "size de günaydın" dedi.
Bir süre gülümsemesini izledikten sonra;
- Hayırdır? Bizim mahalleye taşınmalar, aynı sınıfta olmalar, oyun mu oynuyon oğlum sen bize?! Dedim.
Çağan;
- Ne söylesemde yine benden şüpheleneceksin değil mi?
Ben hiç beklemeden; - Evet!
Gülümsemesi otuz iki dişe çıkınca gamzesini fark etmiştim. Sırıtışını çatık kaşla izlerken;
Çağan;
- Güzel! o zaman şimdi gidelim.
Yağız;
- Bir dakika sen bizimi bekliyordun okula beraber gitmek için kardeşim?
Çağan, Yağız'a dönüp;
- Ne okulu size mesaj gelmedi mi Avcı rehberinden?
Diğerleriyle buluşmaya gidiyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AVCILAR
AcakBir grup genç, biz onlara "AVCILAR" diyoruz. Birbirinden çok uzak yerlerden toplanıp bir araya getirildi. Her birinin farklı özellikleri var. Burada fantastik güçlerden bahsetmiyoruz. Onların özellikleri beraber olunca fantastik bir takıma dönüşüyor...