~ 1

218 7 4
                                    


Sevginizi göstermek için hep son anları bekliyorsunuz ama hayatta namütenahi diye bir kelime olduğunu unutmayın

Sözüyle büyümüştü Melisa.

Asker bir birinci babanın, mütercim tercüman bir annenin kızıydı o. Dört tane öz, üç tane de özden öz abileri vardı. Yedi cücelerin pamuk prensesiydi o.

Cadıya değil babasına kurban gitmiş bir prensesti. Namütenahi kelimesini daha dünyaya gelmeden üstlenmiş, bir prensesti.

Hem ikinci babasından duyduğu o Sevginizi göstermek için son anları beklemeyin Zira namütenahi diye bir şey var sözünü hem de o namütenahi kelimesini yaşayarak tecrübe edip, her şeyiyle tadarak deneyimleyip öğrenmişti.

Bu konuda en büyük öğreticisi önderi öğretmeni ve kader birliği yaşadığı kişi annesiydi. Havin Ayyıldızdı.

Anadolu'nun sımsıcak şehirlerinden birinde atanana kadar ailesiyle birlikte yaşamış, ikisi erkek ikisi kız dört kardeşten en küçüğüydü Havin Ayyıldız.

Mütercim tercümanlık okumuş sonra yine anadolunun sıcak bir şehrine atanmıştı. Oradan ablasının isteğiyle ablasının yaşadığı yere tayin istemişti.

Evliydi ablası o zamanlar. Asker eşi vardı. Asker yareni olmuştu ablası. En büyük örnek ablasıydı onun için. Koskoca asker yareniyiydi dahası var mı?

Hem eş olmuş hem aş olmuş hem yar olmuş hem yoldaş olmuş hem ar olmuş hem de ana olmuştu ablası.

Abileri memleketlerinde kalmışlardı. En büyük kardeş yani en büyük abisi baba ocağında geleneksel mesleği devam ettirirken diğer abisi aynı şehirde öğretmenlik yapıyordu.

O zamanlar annesi de babası da hastaydı. Babası yatalaktı, annesi yaşlıydı. İki koca çınarın bütün evlatları evlenmiş yuvasını kurmuş çoluk çocuğa karışmıştı.

Bir en küçükleri yaz geceleri Havinleri kalmıştı. Ablasının yanına giderken annesinin bu konudaki isteklerini, babasının son arzusunu özellikle beynine kazımıştı Havin.

Belki de hata etmişti. Öyle çok kazımıştı ki beynine olur olmaz düşünmeden kalbini teslim etmişti. Kalbini teslim edince de her şeye Eyvallah demişti.

Eniştesiyle aynı timde olan başka bir askere gönül vermişti. Zor olmuştu, iki taraf da debelenmişti ama en sonunda yuva kurulmuştu.

Peki her yuvanın kurulması iyi bir şey miydi?

İlk hamileliğinin ilk aylarında babasını kaybetmişti Havin Hanım. Son aylarında da annesini. Babası zaten yatalaktı çok bile dayanmıştı.

Annesi ise hem yaşlılıktan hem hayatın hastalığından hem de iki cihanda eş olmayı dilediği kocasından sonra daha fazla dayanamamıştı. Abileri ve ablası ile bir başına kalmıştı Havin Hanım.

Annesinin ölümünden bir ay sonra oğlunu kucağına aldı. Eşi hiçbir anında bulunamamıştı, destek olamamıştı ona.

Annesiyle babasının cenazesine bile katılıp gitmek zorunda kalmıştı. Doğumunda da yoktu. Tek başına girmişti o doğumhaneye.

Akşamından sabahına dek tek başına çekmişti bütün ağrıları ve sancıları. İlk hamileliğiydi,  bilememişti. Öyle çok bilemeyip sıkmıştı ki dişini az daha bebeğini kaybedecekti.

Oğlunun kırkı çıkmadan yetişmişti eşi. Oğullarına ismini o eşi vermişti. Alper demişti kendisine danışmadan. Ona kalsa kendi babasının ismini vermek isterdi oğluna.

NAmütenahiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin